Hayatta ve spor dünyasında göz ardı edilen ama aslında herkesin kendi içinde çok bildiği bir gerçek vardır. Potansiyelin bir raf ömrü vardır. Beklentiler sonsuza kadar süremez. Yetenek ve kapasite diye bir gerçek vardır. Ama bu iki unsur bir başarı hikayesi yazmaya yetmez. Tesadüf öğesini içermeyen gerçek bir başarı hikayesi yazmak için iki unsur kesinlikle şarttır; istikrar ve devamlılık. Başakşehir, bu iki unsurun beden bulmuş hali dersek çok yanlış bir tanımlama yapmış olmayız.
Bundan tam 10 yıl evvel Bursaspor lig tarihinin beşinci şampiyonu olmayı başardığında gazete manşetlerinde 'devrim' kelimesi kullanılıyordu. Hatırlayın! 'Türk Futbol kurtuldu' veya 'Türk Futbolu'ndaki düzen değişecek' gibi söylemler telaffuz ediliyordu. Peki Türk futbolunda son 10 senede neler yaşandı? Ne oldu? Bir Şampiyonlar Ligi finalisti mi çıkardık? Veya 20 yıl geçmesine rağmen yeniden UEFA Kupası şampiyonu, şimdiki adıyla UEFA Avrupa Ligi şampiyonu mu çıkardık? Son iki yılda yurt dışına transfer olan birkaç futbolcunun dışında ne gibi bir olumlu gelişme oldu? Yeni veya farklı bir takımın şampiyon olmayı başarması bir devrim midir gerçekten? Olayları bu kadar basit okumak kolayımıza gelebilir ama hikayenin asıl satır aralarına bakmak lazım.
Bir beste notalarla yazılır. Notaların arasında ise boşluklar vardır. Gerçek sanat eseri oralarda yatmaktadır. Hayatın içinde yaşanan hadiseler de aynı şekilde. Olayların kendisi değil, olaylar arasında kurulan ilişkiler ve bu frekansta yer alan unsurlar ve detaylardır bir fotoğrafın gerçek hatlarını çizen.
Evet, gerçekten oldu. Başakşehir Futbol Kulübü şampiyon oldu. Öncelikle Başakşehir FK başkanı Göksel Gümüşdağ'ı, Teknik Direktör Okan Buruk'u ve futbolcuları tek tek tebrik eder ve kutlarım. Başakşehir bu şampiyonluğu her bir zerresine kadar hak etti. Ama bu, benim hafıza kitabımın yapraklarında 10 sene sonra Trabzonspor'un kaçırdığı şampiyonluk olarak tarihe geçecek ve hatırlanacaktır.
10 yıl önce 'devrim' olarak adlandırılan Bursaspor'un şampiyonluğunu yanlış tanımlamışlardı. Bursaspor'unki olağanüstü bir başarıydı gerçekten, bu lütfen yanlış anlaşılmasın. Ama biz gazeteciler ve genel futbol kamuoyu olarak tanımlamaları yanlış yapıyoruz. İnanın, bu sadece futbolda değil, sosyal olaylarda da düştüğümüz bir hatadır.
Devrim kelimesini Google'a yazdığımızda direkt iki tane tanımlama çıkıyor;
1- “Bir toplumun yaşamında önemli işlevi olan kurumların hızlı ve geniş kapsamlı bir biçimde kökten değiştirilmesi ya da yenileştirilmesi, yeniden biçimlendirilmesi ya da belli bir alanda birdenbire gerçekleşen kökten değişiklik.”
2- “Herhangi bir olaydaki hızlı ve geniş kapsamlı niteliksel değişme.”
Bu iki tanımlama içinde altını çizmemiz gereken bir takım sözcükler mevcut;
“kökten değiştirilmesi”
“yeniden biçimlendirilmesi”
“niteliksel değişme”
Bir ligin tarihinde yeni bir şampiyon çıkması yukarı not düştüğüm bu üç unsuru içereceği anlamına ne yazık ki gelmiyor. Bursaspor'un şampiyonluğu müthiş bir başarı olsa bu üç unsuru içermiyor. Aslında teknik olarak Başakşehir'in şampiyonluğu da ilk bakışta içermiyormuş gibi görünebilir. Sadece yeni bir takımın şampiyon olması olarak da görülebilir kimileri tarafından. Ama fiilen bu üç unsuru kapsayan birtakım etkiler ve sonuçlar mevcut Türk Futbolu'nda. Endüstrileşen futbol dünyasında bir başarının temelinde üç ana öge mevcuttur; işini iyi yapan bir başkan veya yönetim, iyi bir teknik direktör ve doğru bir planlama.
Başakşehir Futbol Kulübü, 2014 yılında kuruldu. Bu Başakşehir FK adı altında altıncı sezonu olmuş oluyor. Son altı yıl içerisinde bu takım 3 sezonu Galatasaray'ın altında ve 3 sezonu Galatasaray'ın üstünde bitirmeyi başarmıştır. Bakıyorsunuz; bu takım son altı yıl içinde 3 sezon Beşiktaş'ın üzerinde ve 3 sezon altında bitirmeyi başarmıştır. Aynı şekilde de 3 sezon Fenerbahçe'nin altında ve 3 sezon üzerinde bitirmiştir. Bu sezon yani altıncı sezonunda ise şampiyon olmayı başarmıştır. 7-8 yıl evvel İstanbul Büyükşehir Belediye Spor'un bu noktaya varacağını söyleseydik herhalde bizi meczup olarak nitelendireceklerdi.
Başakşehir'in şampiyonluğu ilan ettiği Kayserispor maçında maçın 80 küsürlü dakikalarında sahaya giren oyuncuları Robinho ve Gökhan İnler. Biri sayısız Brezilya Milli takım forması ve Real Madrid forması giymiş bir star. Diğeri ise Napoli ile İtalya Kupası şampiyonluğu, Leicester City ile Premier Lig şampiyonluğu yaşamış bir oyuncu. Aslında Başakşehir'in ligi neden Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe'nin üzerinde bitirdiğini anlamak çok basit. Kadro kalitesi ve derinliği.
Eskiden şu tür söylemler vardı; “Beşiktaş'ın forması ilk üçe oynar” veya “Fenerbahçe büyük takım, bu hafta forması bile Sivas'ı yener.” İşte yenemiyor arkadaş, ilk üçe oynayamıyor. O günler geride kaldı. Artık biraz romantizmi bırakıp dünya futbolunun gerçekleriyle yüzleşmemiz gerekiyor. Sivas gelir seni kendi evinde yener, Antalyaspor gelir evine yenilirsin, yenemezsin.
Koskoca Galatasaray, koskoca Fenerbahçe, koskoca Beşiktaş, bu sözlerin futbolun gerçeklerinde bir karşılığı yok. Bunu iyi anlamamız gerekiyor. Artık doğru planlama diye bir gerçek var, doğru organizasyon. Doğru teknik direktör seçimi, doğru transfer politikası. Aman ne yapalım edelim bir yıldız futbolcu getirelim de havamız olsun zamanları bitti. Uyanın artık. UEFA Finansal Fairplay gerçeği var artık. UEFA'ya bırakmasak bile mali yönetimde rasyonalite gerekiyor günümüz futbol dünyasında başarılı olmak için. Zaten geç kalındı, bazı şeylerin geriye dönmesi mümkün değil. Pandora'nın kutusu açıldı. Kulüpler battı, kısmen soyuldu da diyebiliriz. Bunu onlarca kez yazdım, çizdim, anlattım. Gerek yazılarımda, gerek yayınlarımda. Bu kulüpler satılacak. Yoksa başka türlü profesyonel mali yönetim veya denetim mümkün olmayacak.
Az evvel yukarıda 'devrim' kelimesinin tanımlamalarını yazdım. Öyle altı boş, iş olsun diye kullanmanın da bir anlamı yok. Devrim işte budur. Şu anda futbol dünyamızda niteliksel değişimin bir belgesi oldu Başakşehir'in şampiyon olması. Havalı başlıklarda bu sözcükleri kullanmak kolay elbette. Peki ya gerçekten bunun tabanını kullanmak veya bir yapının üzerinde çatı olarak yerleştirebilmek? İşte asıl önemli bazı tanımlarla olayı bağdaştırabilmek. Daha önemlisi ise olayları doğru okuyabilmek, sözcükleri değil.
Not: Bir sonraki yazımız bir Trabzonspor yazısı olacaktır. Aslında nasıl şampiyon olup ve aslında nasıl şampiyonluğu kaçırdığını masaya yatıracağız.