Belki de Fatih Terim'den daha iyi biliyorumdur

Benim futbolu Fatih Terim'den daha iyi bilmediğimi söyleyen kişinin de en azından teknik direktör olması gerekmez mi? Değilse benim futbolu kimden daha iyi bilip bilmediğim yargısına nasıl varabiliyor?

Volkan Ağır vagir@gazeteduvar.com.tr

Spor yorumculuğu, Twitter çıktı çıkalı değil ama yaygınlaştığından bu yana çok farklı bir boyuta geçti. Müsabakayı bir yorumcuyla birlikte sunmak 2000'lerde yaygınlaştıysa, müsabaka izlerken Twitter'da anında pozisyon ve maç yorumu yapmak da 2010'larda yaygınlaştı. Müsabaka diyorum, çünkü tenis izlerken de, basketbol izlerken de, atletizm izlerken de, voleybol izlerken de Twitter'a anında yorumlar yazılıyor. Ve tabii ki sosyal medyanın sağladığı olanakla yoruma yorum yazmak da mümkün. Maç sırasında ya da sonunda iletişim interaktifleşiyor. Bu durum sadece maç sırasında değil, televizyon programlarında da yaşanıyor, özellikle canlı yayınlanan televizyon programlarında.

İZLEYİCİ YORUMLARI ELEKTEN GEÇMİYOR

Eskiden televizyon ve radyo programları canlı yayınlanırken de izleyici yorumları alınırdı, değerlendirilirdi. Program başlarken yayıncı kuruluşun posta adresi verilirdi mesela ve bir sonraki programa kadar gönderilen mektuplar derlenir toplanır sıradaki programda cevaplandırılırdı. Sonra faks makinesi yaygınlaştı ve canlı yayın sırasında da gelen sorular ya da yorumlar okunmaya başlandı. Bugün de Twitter, Instagram gibi sosyal medya araçlarıyla televizyon programlarının yaptıkları da bundan farklı bir iletişim biçimi değil. Değişen tek şey araç. Ancak bugünkü süreç programcı–izleyici arasındaki iletişimi çok daha sağlıksız hale getirdi. Verimliliği de azalttı. Zaman zaman program içeriğini baltalarken, programcının da yorumcunun da gereksiz biçimde gerilmesine neden olabiliyor. Çünkü araç değişirken aradan önemli bir unsur ortadan kaldırıldı: Editörün süzgeci! Eskiden gelen fakslar, mektuplar bir editöryal ekip tarafından okunup yayına uygun ya da üzerine konuşmaya değer olup olmadığı belirlenirdi. Şimdi bu yok.

Canlı yayın sırasında yayın akışı, yayının süresi, konu akışı, yorumcunun söyledikleri gibi unsurlarla ilgilenmesi gereken sunucu/moderatör bir yanda tivit atıyor, tivit arıyor, tivit okuyor. Aralarda da tabii ki gereksiz, mesnetsiz, saygı sınırlarını aşan yorumlar okunuyor ve bazen 10 dakika boyunca bunun üzerine konuşuluyor. Ekran karşısındaki bilgi alma beklentisi olan izleyiciye de bu açıdan biraz da saygısızlık yapılıyor. Kimin yazdığı belli olmayan yorumları duymayı değil de bir uzmanlığı olduğu için ilgilendiği alan hakkında bilgilenmek için dinlemek üzere oturduğu yorumcunun anlatacaklarını dinlemek istiyor izleyici. Öyle yorumlar, tivitler okunuyor ki bazen yorumcunun anlatmak istedikleri de böylece manipüle ediliyor. Program yapımcılarının ivedilikle mevcut interaktifliği editöryal bir süzgece oturtmaları gerekiyor. Yoksa yorum gönderen izleyici kendinde her şeyi söyleyebilme hakkını bulabiliyor.

BAŞIMA BİR ŞEY GELMEYECEKSE

Twitter'da ise bu durum şöyle işliyor. Tabii ki bir süzgeç yok. Sizi takip eden etmeyen herkes eğer hesabınız herkesin görüntülemesine açıksa herkes tarafından görülebiliyor. Maç esnasında bir futbolcunun yaptığı hatayı eleştirdiğiniz anda başınız belaya(!) girebilir. Zaten bu mahalle baskısı yüzünden de 'başıma bir şey gelmeyecekse' diye bir kalıp türedi sosyal medya jargonunda. Bu ifade özgürlüğünün baskı altına alınmasından farklı bir durum değil. Bu kalıbı kullanan kişinin hissiyatının açıklaması şu: Ben bir şey söylemek istiyorum ama başıma bir şey gelir diye korkuyorum ve söylemekten çekiniyorum ama içime de atmak istemiyorum lütfen vurmayın(!) ama söyleyeceğim...

DOKUNULMAZA DOKUNMA

Eleştirmesi en tehlikelisi de bazı grupların, taraftarların dokunulmaz olarak gördükleri hakkında olumsuz yorum yapmak. Hele ki eleştirdiğiniz oyuncu geçen senenin şampiyon olan takımın kadrosundaysa, hele ki eleştirdiğiniz takım geçen senenin şampiyonuysa, hele ki eleştirdiğiniz kişi Süper Lig'de en çok şampiyonluk kazanan teknik direktörse başınıza bir şey gelebilir(!). Mesela sosyal medyada Fatih Terim'in saha içi kararlarını eleştirdiğinizde başınıza gelen en naif şey, "Sen Fatih Terim'den daha mı iyi biliyorsun" oluyor. Ben Fatih Terim'den daha iyi bildiğimi iddia etmiyorum bu oyunu. Ancak yaptığının doğru olmadığını görüyorsam da söylemem meslek icabı, bunu yapmazsam da Fatih Terim'i eleştirdiğim için bir tivit atarak Fatih Terim'i savunan taraftardan da farkım kalmaz. O gün Fatih Terim ya da bir başkası hatalı karar vermişse ben bunu söylerim, yazarım, dile getiririm, aynı şekilde bir başkası da ifade edebilir.

Örneğin, Galatasaray'ın Akhisar, Fiorentina ve Denizlispor maçlarında tonla hatası oldu. Galatasaray'ın oynadığı kötü futbolun sorumlusu da o takımın teknik sorumlusudur. Ben belki futbolu Fatih Terim kadar iyi bilmiyorum ama Fatih Terim'i eleştirdiğim için küfür kıyamete varabilecek tivitler atan, mesajlar atan kişiden eminim ki daha iyi biliyorum. Buraya kadar yazdıklarımdaki özneleri değiştirerek de okuyabilirsiniz. Cem Dizdar, Şenol Güneş'i eleştirir, Serdar Ali Çelikler de Abdullah Avcı'yı eleştirir. Eleştiren kişi o mesleği icra etmek zorunda değildir. Zaten bir teknik direktörün diğer teknik direktörü eleştirmesi aslında "onu kovun beni alın" demesiyle eş değerdir. Bu yüzden de eleştiren kişi teknik direktör olmak zorunda değildir. Bu düşünceyle yaklaşırsak benim Fatih Terim'den daha iyi bilmediğimi söyleyen kişinin de en azından teknik direktör olması gerekmez mi? Değilse benim futbolu kimden daha iyi bilip bilmediğim yargısına nasıl varabiliyor? Hem belki de ben bu oyunu Fatih Terim'den daha iyi biliyorumdur, sen nereden biliyorsun?

Tüm yazılarını göster