Malum bir haftadır konuştuğumuz tek konu var. Arda’nın gazeteci abimiz Bilal Meşe’ye fiziki şiddette bulunması. Fiziksel şiddetin ‘ama’sı olmaz. Bu densizliği yapmışsan hukuki ve toplumsal sonuçlarına da katlanmak zorunda kalırsın. Ama Arda ne yaptı? Hayran olduğu siyasi zihniyetin en çok uyguladığı iki taktiği de kullandı. Önce ‘ailesine, şerefine saldırılan mağdur’ oldu, sonra da konumuzla ne alakası varsa ‘delikanlılığa ve ‘adam’lığa vurgu yaptı. Çok tanıdık geldi değil mi?
Ve ne oldu sonra? Şiddetin kendisi değil ‘adam’lık tartışması aldı yürüdü. Bu topraklarda sıkça rastladığımız üzere konunun nevi gitti, ambalajına takıldık. Maalesef ki ben de bu ambalaja takılacağım. Sporun bilmeyen o maskülen diline, kadını ve gayleri yok sayan kibrine vurgu yapacağım.
COURT-NAVRATILOVA MÜCADELESİNDE KAÇINCI PERDE?
Türkiye’de biz ‘Arda adam mıdır?’ tartışa durup şiddeti göz ardı ederken, dünyanın en önemli organizasyonlarından biri olan Roland Garros nam-ı diğer Fransa Açık Tenis Turnuvası vesilesiyle bambaşka bir konu tartışılıyor. Eşcinsel olduğunu açıklayan, bu doğrultuda da evliliğini gerçekleştiren kadın tenisinin efsanesi Martina Navratilova fitili ateşleyen isim oldu. Avustralya Açık Tenis Turnuvası’nın ana kortlarından birine adı da verilen Margaret Court’un homofobik ve ırkçı olduğunu dile getirip bu korttan adının kaldırılmasını istedi. Court’un, Avustralya merkezli Qantas Havayolları’nı, sırf CEO’su eşcinsel evliliklere destek verdi diye kullanmayacağını açıklamasının ardından 18 Grand Slam şampiyonluğu olan Navratilova da Sydney Morning Herald Gazetesi’ne çok sert bir yazı yazdı.
Aslında bu ikili arasında ilk sorun bu değildi. Court daha önce de Navratilova’yı ve diğer gay tenis oyuncularını, tenis sporunu mahvetmekle suçlamıştı, Navratilova’nın tenis oyuncuları için kötü bir rol model olduğuna vurgu yapmıştı. Bir anlamda ‘adam’lık tartışmasını başlatmıştı. Navratilova, tartışmanın son perdesinde yazdığı yazıda “Bizler düşünce özgürlüğünden yanayız. Ama bu yargılamanın serbest olduğu anlamına gelmez. Bu davranış biçimini olumlu olarak göremeyiz. Margaret Court 'gibi'lere ayrılan platform büyümek yerine küçülmeli” dedi.
STOSUR DA PROTESTO EDECEK
Navratilova’ya ilk destek verenlerden biri kadınlar tenisinin geleceğini kurmak için büyük mücadelelere girmiş, bir başka gay efsane Billie Jean King oldu. Navratilova’nın isim değişikliği önerisi için ise change.org üzerinden 11 bine yakın insan imza topladı. 2011 Amerika Açık şampiyonu Sam Stosur de bir daha Avustralya Açık’ta yer almayacağını ilan etti.
BAYRAK KORTTAN SAHAYA GEÇTİ
Tam bu tartışma diniyor derken Atletico Madrid’in yıldızı Antoine Griezmann da konuya futbol cephesinden dahil oldu. El Pais Gazetesi’ne verdiği mülakatta Griezmann, futbol dünyasında birçok gay oyuncu olduğunu belirtirken “Ama cinsel tercihlerini açıklamaya korkuyorlar. Biz çok daha güçlü durmak zorundayız. Arkadaşlarımız, diğerleri ne der korkusuyla hayatlarını yaşayamıyorlar. Eğer ben onların durumunda olsaydım cinsel tercihimi açıklardım. Ama tabii bu, aynı durumu yaşamadığım için dikle kolay ama uygulaması zor” ifadelerini kullandı.
MAHALLE BASKISI
Dünya sporunun en büyük tabularından biri kuşku yok ki gay sporcular. 11 Aralık 2016’da Duvar’a şöyle bir şey karalamıştım: “Mahalle baskısı nedeniyle çok az sporcu aktif spor yaşamını sürdürürken cinsel tercihi konusunda açıklama yapabildi. Her biri büyük bedeller ödemek zorunda kalan isimlerin başında kadınlar tenisinin iki efsanesi Billie Jean King ve Martina Navratilova, futbol dünyasında cinsel tercihini açıklayan ilk oyunculardan biri olan Justin Fashanu, kriket oyuncusu Steven Davies, NBA’de gay olduğunu açıklayan John Amaechi ve Jason Collins ve daha nicesi. Sonuçta Davies’in de dediği gibi böyle bir spor ortamında cinsel tercihini açıklamak, ‘Şimdiye kadar verdiğim en ve en büyük karardı.”
Geçmişte de bugün de hiç yabana atılmayacak sayıda insan eşcinselliğin, tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu düşünürken, kendilerine karşı var olan önyargı ve maruz kaldıkları davranışlar, spor dünyasında da her zaman etkisini gösterdi. Aktif kariyeri devam ederken cinsel tercihini gizlemek zorunda kalan sporcular ancak emeklilik kararını ya da gerçek anlamda kendilerine sahip çıkan bir kitle bulduklarında hislerini açığa vurabildiler.”
Yani Türkiye’de futbolun en büyük derdi ‘adam’lıkken, dünya sporu, önündeki en büyük tabuyla bir kez daha karşı karşıya. Durum ne kadar vahimleşirse, mücadele de aslında o kadar yoğunlaşıyor. Ne kadar safları sıklaştırırsak o kadar güçlü çıkar sesimiz. Çünkü ne cinsel tercihler sorgulanabilir ne de ırkçılığa eyvallah edilebilir. EA Sport’un 2017’de ‘Gökkuşağı Kit’i çıkarması, bu senenin homofobi karşıtı girişimdi. Şimdi bayrağı Navratilova aldı. Kim bilir belki bir destek de kendisine Griezmann’dan ve diğer homofobi karşıtı futbolculardan gelir. Tenis efsanesinin de dediği gibi “Court gibi düşünenlerin yer aldığı platform büyümek yerine küçülmeli.”