Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’tan bir mektup geldi. Mektup, hukuk diyor. Hukuku söylüyor. Partililerinin ve kendisinin uğradığı hukuksuzluğu anlatıyor. “Vicdan” diye bitiyor: “… HDP’ye yönelik yargılama süreçleri hakkında hukuksal değerlendirme yapmanızı, benim ve partimin görüşlerini, siyasi çalışmalarını desteklemeseniz bile hukuktan ve adaletten yana vicdanlı bir tutum sergilemenizi diliyorum. Selam ve saygılarımla…”
Selahattin Bey'e cevabımı, daha çabuk ulaşabileceği umuduyla buradan yazıyorum:
“Sayın Selahattin Demirtaş;
Her şeyden önce, geçmiş olsun dileklerimi kabul edin lütfen; hem siz hem partilileriniz ve hem de elbette seçmenleriniz içindir bu dileğim.
Fakat, uzatmadan konuya gireceğim: Sizin isteğinizi yerine getirmem mümkün değil. Size peşinen “vicdan”sız olduğumu söylemek zorundayım.
Kararlarını “vicdani kanaat…” ile verdiklerini ilan eden mahkemelerden kendimi ayırmanın bir yolunu bulmak zorundayım. Çünkü “vicdan” ve “kanaat” kavramlarının ne tek başlarına ne de mahkemelerde kullanımlarını bu formül içinde kavrayamıyorum. Mahkemeler ve onların verdiği kararlarla aramızda “vicdan”dan başka ilişkiler olması gerekiyor, sanki. Yoksa “vicdan”lılarla “vicdansız”ların cepheleşmesinden başka çıkar yol kalmıyor. Bu cepheleşme, bir yurttaş olarak, hasbelkader hukuk tahsil etmiş bir yurttaş olarak, hukuki tahayyüllerimi altüst ediyor.
Hakkınızdaki hükümlerin hukuksuz olduğunu bir bir anlatıyorsunuz. İyi bir hukukçu olduğunuzu size söylemek ayıp kaçar, affedin. Adaleti tecelli ettirecek hukuk anlattığınız üzere devre dışı kalmışsa, o hukuksuzlukla mağrur bir teşkilatın verdiği hüküm “vicdani kanaat” formülü ile ilan edilegeliyorsa, hem “vicdan” hem de “kanaat” derken korkmaktan başka ne yapabilirim? O yüzden “vicdanlı bir tutum” sergileme talebinize cevap verme şansım yok. Ne yazık ki “Önce hukuk” diyen kalın kafalı hukukçulardan biri olarak, mektubunuzu, bazı sorular eşliğinde hakkınızda hüküm veren şahıs ve heyetlere iletmek zorundayım:
İlk sorum şu:
Kararlarınızda kullandığınız vicdani kanaat kalıbındaki vicdan ne anlama gelmektedir? Kanaat ne anlama gelmektedir? Bakın, bir partinin, 5 milyonun üzerinde oy almış bir partinin Eş Genel Başkanı, beni sizin “vicdani kanaat” ile ulaştığınız karara karşı vicdan ve adaletten yana bir tutum almaya davet ediyor. Nasıl bir hukuk işliyor ki açık anayasa ve yasa hükümleri, “vicdani kanaat” kalıbı eşliğinde kadükmüş muamelesi görebiliyor? “Vicdani kanaat”, illüzyonistlerin “hokus pokus”u, vicdan da “hokus” mudur?
İkinci sorum şu:
Aynı hukuk fakültelerinde okuduk. Oralarda, bir kararın yasaya uygun usuller çerçevesinde delillendirilmiş gerekçelere yaslanması gerektiği anlatılırdı. Anayasa’nın açık hükmüne rağmen milletvekillerinin cezaevinde tutulması “hokus” mudur “pokus” mudur? Açık yasa hükümleri ile ihdas ettiğiniz kararlar arasında işleyen şey “hukuk” ise o hukuku görmemizi, anlamamızı ve kabul etmemizi sağlayacak “gerekçe”lerinizi niçin açıkça göremiyoruz? “Hokus pokus”u ortadan kaldıracak şey bu değil midir? Yasa ile kararınız arasındaki boşluğu dolduran şey “gerekçe” değilse nedir? O nedir ki hukuk usulleri ve hukukun amir prensiplerine bakmadan “vicdani kanaat” oluşturmanıza yol açabiliyor? Siyaset?
Üçüncü sorum şu:
Haklarında karar verdiğiniz yurttaşlar (kimileri onların adı geçince “ama terör!” diyor diye onların hukuken yurttaş olmaktan çıkmadıklarını, çıkamayacaklarını söylemek ayıp olur değil mi?), aynı uyruğa tabi yurttaşlar olarak bizi “vicdanlı bir tutum sergileme”ye davet ediyorlar. Birçok dosyanızda erişim yasağı var. Kararlarınızın birçoğunda gerekçe yok. Görülmemiş dosyalarda, gerekçesiz kararlarda verilen hükümlerin adil, hukuka uygun olduğunu nasıl bileceğiz? Gördüklerimizdeki açık hukuksuzlukları kime şikayet edeceğiz? Yurttaşlar olarak, aramızdan birileri hakkında verilmiş kararlara dair, kararlardan hiç hoşlanmasak bile, hukuki eminliğimiz olması gerekmez mi?
Sizin “vicdani kanaat”inizin “vicdan” kısmı bizden sorulduğunda ne diyelim?
Demirtaş'tan bin kişiye mektup: Partimi desteklemeseniz bile...
Demirtaş mektubu kimlere gitti?