Geçtiğimiz hafta AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Ensar’da
yapmış olduğu konuşmadan yola çıkarak, “sosyal ve kültürel iktidar
hedefi”nden bahsetmiştik. Hemen akabinde bu hafta içi Erdoğan’ın
malum hedefine ilişkin yeni bir adım daha atıldığına şahit olduk.
2017-2018 eğitim öğretim yılında uygulanacak yeni müfredat
açıklandı. Müfredattaki değişiklikler dünyada, Türkiye’den daha çok
ses getirdi. Zira, Türkiye artık neye ses çıkaracağını şaşırdı.
Müfredattaki belli başlı değişiklikleri sıralayacak olursak:
-Hayatın başlangıcı ve evrim ünitesi müfredattan çıkarıldı.
-Din kültürü ve ahlak bilgisi dersine, şeriat kuralları anlamına
gelen ‘muamelat ve ukubat’ adlı yeni bir ünite eklendi.
-Temel dersler arasına, Milli Eğitim Bakanlığı’nın Diyanet
İşleri Başkanlığı ile imzaladığı protokol çerçevesinde TÜRGEV ve
Ensar Vakfı başta olmak üzere Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İHH,
Furkan Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti gibi dini vakıflar aracılığıyla
devlet okullarında verdiği “değerler eğitimi” adında bir ders
eklendi.
-Birinci ve sekizinci sınıflarda okutulacak matematik ve fen
bilgisi derslerinin genel başlıkları değiştirildi, ayrı uygulanan
programlar birleştirildi, içerik daha da sığlaştırıldı.
-Karl Marx, Jean Paul Sartre ve Albert Camus kitaplardan
çıkartıldı. Foucault, Feuerbach, Adorno gibi çağdaş felsefenin
önemli isimlerine yer verilmedi.
-İslam ve Türk bilim insanları ön plana çıkarıldı.
-“Milli Mücadele’nin kazanılmasında Atatürk’ün rolü” başlıklı
bölüm çıkartıldı. Dördüncü ve beşinci sınıf sosyal bilgilerde
“Milli Mücadele” başlığı altındaki konuda, eski müfredatta “Milli
Mücadele’nin kazanılmasında Atatürk’ün rolü” ifadesi yer alırken,
yeni taslakta Atatürk’ün adı geçmedi, Milli Mücadele’deki Atatürk
vurgusu kaldırıldı.
-Sosyal bilgilerde Atatürk kazanımına altı ve yedinci
sınıfta dört cümleyle yer verildi. beş, altı, yedinci sınıflardaki
sosyal bilgiler dersinde olan Atatürk ilke ve inkılapları ise
taslak müfredatta sekizinci sınıfa taşındı.
-İnkılap tarihi ve Atatürkçülük dersine ilişkin olarak Atatürk’e
ilişkin bölümler daraltıldı.
-Müzik dersi, Türk müziği eksenli hale getirildi; buna rağmen
orta öğretim müzik dersi konuları arasından dünyaca ünlü piyanist
Fazıl Say’ın adı çıkarıldı.
Şimdi böyle sıraladık diye, canınız sıkılmasın; çocuklara
“cihat” kavramı öğretilecekti mesela, tepkiler üzerine vazgeçildi
(!).
Evrim, bilimsel eğitimin temel konularından biridir. Bana
sorarsanız evrim, öğretilmesi gereken en temel konudur. Fakat
müfredattan çıkarıldı. Bir tek Suudi Arabistan’da yoktu, artık
bizde de yok. Hani İran’la Pakistan’la kıyaslanır hale geldik ya,
onlarda bile var evrim. Çıkarılma gerekçesi de şu: Öğrencilerin bu
tartışmayı yürütebilecek öncüllere sahip olmadıkları. Biz diyoruz
temel eğitim, onlar diyor öncüller. Yani, bu çocukların şeriat
kurallarını tartışacak öncülleri var ama tüm dünyada bilimsel
eğitimin en önemli ayağı evrim için öncülleri yok?
Yani benim çocuğum evrimi değil de, şeriat kurallarını öğrenecek
öyle mi?
Peki, bu müfredatın TC Anayasası’na ayan beyan aykırı olduğunu,
bu müfredatı hazırlayan ve onaylayan zat-ı muhteremlerin de
Anayasa’ya aykırı davranarak suç işlediklerini söylesek?
Doğru, “hukuk yok”tu. En son yollara düşmüştük “Adalet”
arıyorduk.
Yani şimdi benim çocuğum, çocuklara tecavüz edilen Ensar’da
okutulan bir dersi mi öğrenecek “zorunlu” olarak? “Değerler
eğitimi” öyle mi?
Şimdi benim çocuğum, İslam bilim insanlarını öğrenecek ama tüm
dünyaya yön veren Marx’ı, Foucault’yu, Sartre’ı öğrenmeyecek öyle
mi?
Kusura bakmayın öğrenecek. Ben öğreteceğim. Dostlarım ve onların
dostları da çocuklarına öğretecek.
Sayımız çok fazla. Üstelik gelecek bizden yana. Laiklikten ve
bilimden yana. Doğadan ve sevgiden, barıştan ve adaletten yana.
Aman ha, hemen belirteyim; toplumu bizler kutuplaştırmıyoruz.
Şiiler’e nasıl ceza verileceğini öğreten şeriat kurallarını
çocuklara zorunlu ders olarak okutanlar kutuplaştırıyor.
2016’da Türkiye’yi OECD verilerine göre eğitimde sondan dördüncü
yapanlar, Meksika’nın Güney Afrika’nın yanına koyanlar
kutuplaştırıyor.
Üç yıllık bütçe planlamasında İmam Hatiplere 1.7 milyar
lira ayırırken, Fen Liselerine 109 milyon lira ayıranlar
kutuplaştırıyor.
4+4+4’ü getirenler, TEOG denilen sistemle otomatik olarak
atandığı okulu İmam Hatip’e çevirenler, çocukları mecburen İmam
Hatip’e gitmeye zorlayanlar kutuplaştırıyor.
Aileleri, sırf çocuğunu İmam Hatip’e göndermek istemedikleri
için özel okula göndermek zorunda bırakanlar, yoksulları biçare
koyanlar, böylece özelleştirmeyi teşvik ederek ve okulları
ticarileştirerek eşit eğitim hakkına balta vuranlar
kutuplaştırıyor.
Çocukların gittiği okulların yakınına –geçtik “sosyal devlet”
gereğini, bari Allah rızası için- bir tane yurt yapmayıp,
Süleymancıların yahut ne idüğü belirsiz cemaatlerin kucağına atıp,
yanarak ölmelerine sebebiyet verenler kutuplaştırıyor.
Yeri gelmişken, Sivas Madımak’ta şeriat isteyen gerici yobazlar
33 aydınımızın yanarak ölmesine sebebiyet vereli tam 24 yıl oldu.
Nicelerinin aksine, adı tertemiz yaşayacak olan büyük aydın Aziz
Nesin olaya dair basın açıklamasında şunu diyordu:
“Mesele Alevi-Sünni meselesi, onun da kökeninde din meselesi
değildir. Mesele “insan” olmaktır. Beni bu insanlar zorla döverek
öldürerek cennete mi sokmak istiyorlar? Bu ne akılsızlıktır? Bundan
önce Atatürk’ün sağlığında da böyle olaylar oldu. Fakat ‘Kubilay’
olayı bile bu kadar büyük değildi. Devlet uyuyor. Yıllardan beri
bunu söylüyorum, yazıyorum. Nereye gidiyoruz? Halk kendilerini
seviyor sanıyorlar. Eğer bu gericilere verilen ödünler devam
ederse, Başbakan’ın (Tansu Çiller) saçından tutup sürüklerler
‘Kadından, başı açık başbakan olmaz!’ diye. Ben memleketimi çok
seviyorum, hepimiz seviyoruz. Türkiye büyük yanlışlar içerisinde.
İmam Hatipliler her tarafta, devlet kademesinde, emniyetin,
adaletin, kültürün ve sanatın içerisinde. Bunu hepimiz biliyoruz,
görüyoruz.”
Aziz Nesin, bu sözleri İslam’a olan düşmanlığından değil,
laikliğe olan inancından söylüyordu. Çok da haklıydı. Bugün
yaşasaydı büyük ihtimalle olan bitene şaşırmazdı. Fakat çok
üzülürdü. Şeriat kurallarının artık zorunlu müfredatın da
içerisinde olduğunu, evrimin yasaklandığını, laik eğitimin
neredeyse yok olduğunu görseydi kahrolurdu. Ama şunu mutlaka
söylerdi, zira “aklın” yolu birdir: Umutsuzluğa kapılmanın alemi
yok. Kötü, iyiyi her daim örgütler. Akıl, bilim, sevgi ve doğa her
zaman kazanır. Özgürlük, eşitlik ve adalet için mücadeleye
devam…