Bugün beğenilerimizin başkalarının fikirlerine göre şekil almasından dolayı, sergi her şeyden uzak bir ada gibi kurgulanıyor. Beraber o adaya gidiyoruz yargılardan arınarak. Resimler duvarlarda değil, yerlerde. Heykeller ayakta değil, uçuyor. Eserlerdeki karakterlerin, resimlerin içinde hem iyilik hem kötülük var. Güneş ve ay var, aydınlık ve karanlık var. Ve gözler... Hep size bakıyor bir sürü göz. Sen ne düşünüyorsun? Emin misin senin gördüğünün tek doğru olduğuna?
Bıçağı birine vermeden önce masaya bırakıp tükürür gibi yapanlar, tahtaya vuranlar, orada olmayanlar için kadehi bir de masaya vuranlar, ağaca çaput bağlayarak, aynı isimli iki kişinin arasına geçerek dilek tutanlar, nazar boncuğu nedir bilenler, kahve telvesinden geleceğin okunacağı tabii ki bilip fincanı ters çevirenler, kafasına örtü geçirilip kaynamış suda kurşun sesi duymuş olanlar, adaçayı yakmanın enerjisine inananlar... Meğerse parçası olduğum bu insanlarla bambaşka bir grupmuşuz biz. Bizim ve diğerlerinin iki gözüyle baktığı şey aynı, gördüğü şey bambaşkaymış. Mitler, masallar, inanışlar, ritüellerle dolu kafamızdan dünyaya bakıp herkesin baktığı dünyayı daha pozitif gördüğümüzü fark ettim. Avrupa’da yaşamaya başladığımdan beri, Türkiye’de hiç de abartı olmayan ritüelleri, adetleri uygularken, yabancı arkadaşlarım “Irmak’ın cadılık okulu” diye güldüler yaptıklarıma. Anladım ki benim cadılık okulu, aslında biz Türklerin pagandan dine uzanan, artık nereden geldiğini bile bilmediğimiz çeşit çeşit inanışları, rasyonel Avrupalıların net ve bazen bana sert gelen algılarından çok daha farklı baktırıyor bana hayata. Umuyorum, iyisini diliyorum, akışına bırakıyorum, “olacağına varır, olduysa bir sebebi vardır, ya bir şey öğreneceğim ya daha iyi bir şey olacak demek ki” diyorum. Onlar “olmaz” ya da “olmadı” diyorlar.
Üzerine düşündüğüm bu farklılıklar kafamdayken gördüm Hilal Polat’ın Mixer’deki Ehven-i Şer (Kötünün İyisi) sergisini. “Benim gruptaki insanlara” pek tanıdık olan üç mit üzerinden bir görme sorgulaması yapıyor sergi: “Gözün gördüğü şeyin hangi gözden olduğunu anlamaya” çalışıyor, görmenin yeni kaslarını ve önerilerini keşfetmeye davet ediyor sizi.
BEN GÖRDÜM!
Serginin mesajını en kolay alabileceğiniz iş, 3 komşunun aynı olayı farklı bakış açılarıyla anlattığı “Ben gördüm!” dedikleri video. Hilal Polat’ın tiyatro çalışmaları sebebiyle tanıdığı, sizin de tanıyacağınız oyuncular, bir insanın hayata bakış açısının, o günkü ruh halinin aynı olayı nasıl farklı yorumlayabileceğine dikkat çekiyor. “Bu ülkede herkesin duygusu diğerinkinden büyük” diyor Hilal Polat. Herkeste “önce ben kendi derdimi anlatayım da” hali var. Pek duygusal toplumun bambaşka bakış açılarıyla yaşıyoruz burada...
FARKLI GÖREN GÖZLER
Bu duygusal toplum, mitleri, inanışları da seviyor üstelik. Hilal Polat, bir önceki sergisi bittikten sonra amaçsızca bir sürü göz örmeye başlamış. Aynı süreçte Hızır ile İlyas’ın hikâyesi üzerine de çalışıyormuş. Okudukça anlamış ki aynı hikâye, farklı toplumlarda, farklı inanışlarda değişip duruyor. Ab-ı hayatı-hayat suyunu bulmak üzere yola çıkan Hızır, İlyas ve Zülkarney’in hikâyesinde, Zülkarneyn çoğu anlatımda yok oluyormuş mesela. Genel geçer anlatımda, Hızır ve İlyas birbirlerini kaybedip tekrar buluştuktan sonra birleşimleri, yine farklı bir inanç ve ritüeli, bahar bayramı Hıdrellez’i armağan ediyor bize mesela bizim toplumumuzda. İnanışların, toplumların aynı hikâyeyi farklı görmesiyle istemsizce yaptığı gözleri birleştirmiş Hilal Polat ve devam etmiş örmeye...
BİZE HESAP SORAN GÖZLER
Hilal Polat’ın bir diğer üzerine çalıştığı mit ise Şahmeran. Burada ise bize hep erkek gözünden anlatılan mitleri, mitolojik hikâyeleri düşünmüş Polat. Şahmeran’ın hikâyesindeki meranların şahı güzel Şahmeran, Cemşab’a öğretilerini aktarıyor. Cemşab hikâyenin sonunda kendisine ihanet edip onu öldürse de yine aynı erkek, hikâyenin sonunda kahraman vezir Lokman Hekim oluyor. Hatta bazı anlatılarda ödül olarak padişahın kızıyla bile evlendiriliyor.
Ehven-i Şer sergisinde Şahmeran'dan çok havada uçuşan ve bize bakan meranlar var. Hikâyeye göre, meranlar insanların Şahmeran'ı öldürdüğünü bilmezmiş ve öğrendiklerinde kızıp Tarsus’u (Şahmeran’ın yer altında var olduğu şehir) basacakları rivayet edilirmiş. Hilal’in sergisinde meranlar şehri basmasa da bize bakıyorlar, “Ne yaptığınızı biliyoruz” diyorlar. Bir kadının bakış açısıyla mitin kahramanları bize gerçek kahraman olarak yanlış kişiyi seçtiğimizi anlatıyor ve Hilal Polat devam ediyor örmeye...
KAPALI GÖZLER
Yeni gözler ördükçe bu kez Yedi Uyurlar düşüyor Hilal Polat’ın aklına. Yine birçok farklı inanışta farklı anlatılan bir hikâye. Hikâye üzerine düşündükçe, bu hikâyedeki gözün rolünü fark ediyor Hilal Polat: Baskıdan kaçan gençlerin bir mağaraya sığınıp yaşadıkları dünyayı reddederek gözlerini kapatması. Bugün yaşadığımız süreç gibi, diyor Hilal. Sanki gözlerimizi kapattık, bilinçli bir uykudayız ve geçmesini bekliyoruz olanların. Hikâyeyi daha saf ve daha soyut bir yerden gören Hilal Polat, Yedi Uyurlar’ı eserlerinde çıplak resmediyor. Çok tatlı tatlı, bir akış halinde uyuyorlar gözlerinizin önünde.
BAŞKALARININ DOĞRULARI
Hilal Polat’ın gözlere, bakış açılarına, farklı hikâyelenmelere odaklanması, hayatında yaşadığı büyük bir trajedi sonrası gerçekleşmiş. İnsanların onun baktığı yerden bakmamaları, anlatmak istediğini anlamamaları, hep bir şahitlik istemeleri, emin olup olmadığını sormaları onu hem şaşırtıyor hem kızdırıyormuş; şimdi bununla bir nevi eserleriyle barışıyor, kabul ediyor hayatın olağan farklılıklarını.
Eğitim ve üretim hayatında da Polat hep bakış açısı farkları ile çatışmış. Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel bölümünde okurken mesela, örgülerinin heykel sayılmaması, heykelin hep daha erk malzemeler ya da duruşla ilgili olması farklı bakış açılarının onu yargılamasına yol açmış. Kalıplara sığmadığın zaman kabul edilmiyorsun, diyor sanatçı. Resim dediğin de illa yağlıboya olmak zorunda değil, ben resimlerimi işleyerek yapıyorum diyor. İşleyerek yaptığı resimler, örerek yaptığı genel geçer heykel algısının dışına çıkan heykelleri şirin görünse de bazen hazin, bazen sorgulayıcı ciddi hikâyeler anlatıyorlar. Baktığınla algıladığın bir olmuyor yani...
Bugün beğenilerimizin başkalarının fikirlerine göre şekil almasından dolayı, sergi her şeyden uzak bir ada gibi kurgulanıyor. Beraber o adaya gidiyoruz yargılardan arınarak. Resimler duvarlarda değil, yerlerde. Heykeller ayakta değil, uçuyor. Eserlerdeki karakterlerin, resimlerin içinde hem iyilik hem kötülük var. Güneş ve ay var, aydınlık ve karanlık var. Ve gözler... Hep size bakıyor bir sürü göz. Sen ne düşünüyorsun? Emin misin senin gördüğünün tek doğru olduğuna? Ehven-i şer, kötünün iyisi. Nereden baktığına göre değişiverir hikayen, hikâyeler...
Hilal Polat’ın Mixer’in galeri mekanını etrafında gezilebilen bir sergiye dönüştürdüğü Ehven-i Şer, 28 Ocak 2023 tarihine kadar görülebilir.