Ligde Fenerbahçe ve Galatasaray’ın 30-40 puan arkasında kalan Beşiktaş ve Trabzonspor için bir fırsattı dün gece. Kupayı kazanan taraf, taraftarlarına bütün bir yıl boyunca çektirdikleri kahrı affettirmek adına bir hediye vermiş olacaktı. Ama sanki buna daha çok ihtiyacı olan taraf Beşiktaş’tı.
Nitekim final maçına taktiksel anlamda daha çok kafa yoran taraf da siyah-beyazlılar gibiydi. Her ne kadar Abdullah Avcı çok daha deneyimli olsa da, Serdar Topraktepe’nin başlangıç planı net olarak daha iyiydi. Bilhassa orta saha kurgusu çok iyi işledi. Al-Musrati, Salih Uçan ve Gedson Fernandes’in rolleri çok iyi paylaştırılmıştı.
Fernando Santos döneminde durum bunun tam aksiydi. Musrati stoperlerin arasına giriyor, Ernest Muçi de top alabilmek için olabildiğince geriye geliyor ve bu yüzden etkili olabileceği ön alandan kopuyordu. Dün geceyse yedek bırakılan Semih Kılıçsoy ve Milot Rashica’nın yokluğunda Muçi sol kanattaydı. Belki kendisi için ideal bir pozisyonda değildi. Nitekim etkili bir performans gösteremedi. Ama onun kanada geçişi Beşiktaş’ın orta alanı daha iyi kurgulamasını sağladı.
Özellikle Salih’in geride olması ve Gedson’un öne geçmesi, Musrati’yi çok rahatlattı. Bu sayede Beşiktaş, Musrati’nin oyun görüşü ve pas kalitesinden, Gedson’un da ceza sahası içine topsuz koşularından ve pres gücünden faydalanabildi.
MULEKA’NIN YENİ ROLÜ
Bir diğer parantez açılması gereken oyuncu ise Jackson Muleka’ydı. Valérien Ismaël’in 3-5-2’sinde ileri ikilide Wout Weghorst’un yanında ikinci forvet olarak oynaması için transfer edilse de, Ismaël’in geçen sezonun başında 4-3-3’e geçmeye karar vermesinin ardından kanat forvetliğe sürgün edilen Kongolu oyuncu, Beşiktaş’taki ikinci senesinin sonunda nihayet teknik ekibi kendisinin bir santrfor olduğuna ikna edebildi.
Kasımpaşa’da yarım sezonda gösterdiği keskin skorerliğiyle Beşiktaş’a transfer olmuştu Muleka. Fakat siyah-beyazlılarda heybesine başka bir özellik kattı: Bağlantı oyunu. Dün gece bu oyunun kendi adına zirvesini gördü ve Salih’e olağanüstü bir kafa golü attırdı.
Bu da Topraktepe’nin işleyen planının bir başka aşamasıydı. Normalde Beşiktaş maçların büyük bölümünü biri kanatta olmak üzere iki santrfor karakterli oyuncuyla oynar. Dün geceyse Topraktepe, Semih ve Cenk’i yedek bırakıp Muleka’yı en uca attı ve kanatlarda iki 10 numara karakterli oyuncu Ernest Muçi ve Rachid Ghezzal’i kullandı. Böylece ikinci forvet koşularını yapma görevini de Gedson ve Salih’e verdi. Onların bu koşuları yapabilmeleri için ise en uçta Semih gibi bir ceza sahası içi golcüsünün değil, Muleka gibi bir bağlantı oyuncusunun olması gerekiyordu. Nitekim ikinci gol de tam olarak böyle gerçekleşti.
MUSRATİ YILDIZLAŞTI
Topraktepe’nin işe yarayan bir başka başlangıç planı da topsuz oyuna dairdi. Savunmayı bir hayli önde kuran Beşiktaş, böylece Paul Onuachu’yu ceza sahasından uzakta tutmayı amaçladı. Büyük ölçüde başardı da. Fakat aynı plan, Nijeryalı santrforun 2.01’lik boyuna rağmen orta saha çizgisinden getirerek attığı harika solo golüne de neden oldu. Elbette Omar Colley’in refakatçiliğinin de bunda payı büyüktü. Yine de hem Trabzonspor’u kendi kalesine yaklaştırmamak hem de oyunu karşı sahaya yıkabilmek için savunmayı önde kurmak bir gereklilikti. Beşiktaş dün gece bunu iyi başardı.
1-0’ın ardından tamamen geri çekilen ve bunu neredeyse hiç fiziksel temas olmadan yapan Trabzonspor’un aşırı reaktif oyunu da Beşiktaş’ı kendi üzerine çekmesine neden oldu.
Siyah-beyazlıların oyun üzerindeki bu mutlak kontrolü ise Musrati’yi yıldızlaştırdı. Her ne kadar Beşiktaş kariyeri iyi başlamasa da bunu yalnızca Musrati’nin formsuzluğuyla açıklamak ona haksızlık olur. Libyalı oyuncu sıra dışı bir oyun görüşüne sahip. Bu özelliğini gösterebilmesi için de örgütlü ve birbiriyle uyumlu bir takımda oynamaya ihtiyacı var. Nitekim Beşiktaş dün gece sezonun en iyi maçlarından birini oynadığında Musrati de neler yapabileceğini gösterme olanağı buldu. Kupayı getiren son dakika golünün onun ayağından gelmesi de iyi performansına yakıştı.
1998’DEN BERİ SÜREN BİR GELENEK
Böylece tarihinin en kötü sezonlarından birini geçiren siyah-beyazlılar, sonunda hem kendilerini taraftarlarına affettirmenin hem de gelecek sezon Avrupa kupalarına katılmanın bir yolunu buldu. Bunun aynı zamanda bir Beşiktaş geleneği olduğu da söylenebilir: Kötü geçen sezonu Türkiye Kupası’nı kazanarak telafi etmek. 1997-98, 2005-06 ve 2010-2011’in ardından bu sezon da Beşiktaş’ın kupalı kötü sezonlarından biri olarak tarihe geçti.
Ama Beşiktaş’a artık, sonunda bir kupa kazanılsın ya da kazanılmasın, bir şeyler inşa edebileceği sezonlar gerekiyor. Bunun için de kendi yolunu belirlemiş, ayakları yere basan bir kulüp stratejisine ihtiyaç var. Gelecek teknik direktör ve yeni transferler, bu stratejinin bir parçası olmak zorunda. Aksi takdirde paralar bir kez daha boşa harcanır.
Peki ortada bir strateji var mı? Umarım vardır.