Bir süredir ağırlığı artmasına rağmen, kanıksatma / alıştırma ile etkisi perdelenen baskı ve hukuksuzluk uygulamaları açısından dün (14 Haziran) hayli hareketli bir gündü. İki önemli davada bir tutuklama ve bir de tutukluluğun devamı kararı çıktı. MİT tırları davasında CHP milletvekili Enis Berberoğlu 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve tutuklandı. Gazeteci Nedim Türfent de 13 aydır süren tutukluğunun ardından çıkartıldığı mahkemede, aleyhine tanıkların biri hariç hepsi, ifadelerini geri çekip işkence yapıldığını söylemelerine rağmen, tahliye edilmedi. HDP'li Tuğba Hezer'in milletvekilliğinin düşürülmesine karar verilmesini, iyi haber kontenjanından Cumhuriyet İnternet Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven'in tahliyesini, artık rutine dönmüş çok sayıda gözaltı, tutuklama ve mahkumiyeti de listeye ekleyelim.
Geçtiğimiz hafta, danışmanları aracılığıyla bütün davaları takip ettiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan işareti vermişti aslında. Kavganın önemli bir ayağını üstlenmiş yargı, sarayın himayesinde intikam hamlelerini giderek artırıyor. Uyum yasalarının özellikle yargı ile ilgili olanlarının hızlandırılmasıyla benzer kararlar daha artacak gibi görünüyor. AİHM'in kamudan atılanların başvurularını "OHAL Komisyonu"nu adres göstererek reddetmesi ve "acil" dosyalar için bile dört - beş ay süre vermesinin kimi cesaretlendireceği de, cevabı fazla zor bir soru sayılmaz. Referandumdan önce beklenen "sertleşme", uygun veya gerekli olduğu için şimdi ateşleniyor sanki. Ekonomi ve dış politika alanlarında krizleri kontrol edilebilir hatta makyajlanabilir bir alana sıkıştırmayı şimdilik başarmış görünen iktidara taze ve kontrollü gerilimler lazım.
Muhtar toplantıları, tesis açılışları ve uçak demeçleri önceki dönemin gündem kurma alanlarıydı. 16 Nisan sonrası grup toplantıları ve iki haftadır da iftar yemekleri bu listeye eklendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, iftar yemeklerindeki ve son grup toplantılarındaki konuşmalarında hafif hafif iç gündem ateşleme alıştırmalarına başladığını düşündüren çıkışlar yaptı. Bunların içinde sembolik önemi yüksek "Taksim'deki üç dev proje" ve "kültürel, sosyal alanda iktidar olamadık" yerinmesine özel olarak dikkat kesilmek lazım. "Sanatçı iftarında" açıkca dile getirilen AKM'nin yıkılması, sürmekte olan Taksim Camii inşaatı düşünüldüğünde, Erdoğan'ın işaret ettiği "üçüncü proje"nin Topçu Kışlası çıkması hiç şaşırtıcı olmaz. Kuyruk acısının yanında, bu projelerin tek tek ve birlikte kavgaya elverişliliği, sembol derinliği de bu ihtimali güçlendiriyor.
İktidarın 16 Nisan'da becerilemeyen güç gösterisi, son olarak zeytin işinde de hafif bir burukluk yaratan "geri basma" atmosferin dağıtılması ve talimatı verilen ama bir türlü işaretleri görünmeyen silkinme için, muhalefete ciddi bir moral bozgun yaşatma ihtiyacı var. Muhalefet bir zafer havasında olduğundan veya güç biriktiriyor göründüğünden değil, Erdoğan'ın sık sık muhalefeti itibarsızlaştırmak için kullandığı "muhalefet olmadığı için kendimizle yarışıyoruz" iddiasının, kullanım biçiminden hayli farklı sahici bir siyasi içeriği olduğundan. Bu siyasi içerik; gerilim üretme (kışkırtma), zemindeki kutuplaşmayı güç tahkimatına dönüştürme ve bazen sahici, bazen kurmaca zafer imal etme ihtiyacı. Daha basit söylersek, iktidar etkinliğini süreklileştirebilmek için devamlı kavga çıkartmaya ve her durumda galibiyet veya galibiyet görüntüsü üretmeye mecbur. Karşısında kimse olmasa bile...
Berberoğlu'nun hapse atılmasıyla yüksek bir giriş yapan ve kimsenin raslantısal olduğunu iddia edemeyeceği yargı hamlesinin alacağı karşılığa bağlı olarak, - büyük ihtimalle Taksim merkezli - yeni "kavga çıkarma" atakları da görebiliriz. Ayrıca, bu işin sıralı gitmesi de gerekmez, çeşitli alanlarda eş zamanlı bir gerilim tırmanması hiç şaşırtıcı olmaz. Bir süredir muhalefeti ertelemeye envai çeşit bahane üreten CHP'nin, Berberoğlu hamlesinden sonra sokağa çıkacağını açıklamasının nasıl sonuçlanacağını veya gelişeceğini, bu hamlenin iktidarın ihtiyaç duyduğu "kontrollü tansiyon" ve "kolay galibiyet" imkânı verip vermeyeceğini göreceğiz. CHP'nin öncü rolü almaması referandumdaki "hayır" çeşitliliğine faydalı olmuştu. Şimdi, öncü role zorlanan CHP'nin "adalet talebi"nin ne kadar kapsayıcı ve taşıyıcı olabileceği test edilecek.
CHP'nin şimdiye kadar yaptıkları ve bir türlü yapmadığına inanılan şeyleri aslında gerçekleştirebilme potansiyeli uzunca bir yazının konusu olabilir ama bu son hamle ve belki gelecek yeni hamlelerle itildiği kapışmanın, kendisinden daha geniş bir zemini etkileyeceğine kuşku yok. Dün yaşananların ardından pek çoğu çok haklı olmak üzere, yaşananlarda CHP'nin taksiratı üzerine çeşitlemeler, sosyal medyanın en popüler konusu. Fakat, yarın ve ondan sonraki günlerde yaşanacaklar ve iktidarın "kolay galibiyet" serisinin devamı veya kesilmesi, bu "hesaplaşmadan" çok daha ciddi sonuçlar yaratabilir. Küçük bir hafıza tazelemesi ile noktalayalım: 1 Haziran 2013 günü daha önce Kadıköy'de yapılacağı açıklanan CHP mitinginin Taksim'e alındığı açıklandı. Kılıçdaroğlu'nun Taksim'e gidişine izin verildiği için polis alandan çekildi ve binlerce insanın parka gelmesiyle günlerce sürecek "Gezi günleri" başladı. Ama unutmayalım, bu anı Erdoğan'ın zihninde "hayırcılardan" daha canlı.