Berdan Öztürk: DTK değil, iktidar değişti

DTK Eşbaşkanı ve Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk, onlarca DTK çalışanının tutuklu bulunduğunu vurgulayarak, “Faşizm dönemlerinde demokratik kurumların saldırıya ve baskılara maruz kalması yüzlerce örnekle sıralanabilir. İşte kongremizin yaşadıkları da tamamen faşizmin kurumsallaşması ile ilgili bir durumdur” dedi.

Abone ol

DİYARBAKIR - Demokratik Toplum Kongresi (DTK) 13 yıl önce kuruldu. Birçok kesimden insanın içinde yer aldığı DTK, bu zaman içinde birçok etkinliğe imza attı. Aslında Dolmabahçe Mutabakatı’nın rafa kaldırıldığı 2015 yılına kadar Türkiye siyaseti içinde saygın bir yer edindiğini de söylemek mümkün. Bu saygınlık nedeniyle Meclis’ten davet alıyor, Eş Başkan Hatip Dicle İmralı Heyeti’nin içinde yer alabiliyor, panel ve çalıştaylara çağrılan Türkiye’nin her yerinden akademisyenler, siyasetçiler, gazeteciler katılıyordu.

Ancak 2015 yılından sonra, yani Dolmabahçe’deki masa devrildikten sonra birçok kurum gibi DTK de iktidarın hedefinde buldu kendisini. Darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal’le birlikte DTK’nin yöneticilerinin de hakkında soruşturmalar açıldı, gözaltına alındılar, tutuklanıp serbest bırakılanlar olsa da yargılanmaları hala devam ediyor. Meclis’e davet edilen DTK bir anda ‘terör örgütü’ muamelesi görmeye başladı. Bir nedenle gözaltına alınan gazetecilere, ‘Neden DTK’ye gittin?’ şeklinde sorular soruldu.

Kuruluşunun 13’üncü yılında bulunan DTK, 2015 yılından bu yana üzerinde hissettiği baskılara rağmen çalışmalarını sürdürüyor. DTK’nin çeşitli komisyonlarında yer alan onlarca kişi tutuklu, neredeyse hepsi hakkında soruşturma açıldı. ‘Terör örgütü’ olarak değerlendirilmesi ise en azından psikolojik bir baskı nedeni.

Bu zor süreçte Hakkari Milletvekili Leyla Güven’le Eş Başkanlık görevini yürüten Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk’le DTK’yi konuştuk. Öztürk, DTK’nin kuruluş amacını, baskıları ve bundan sonraki çalışmaları hakkında sorduğumuz soruları cevapladı.

'KÜRTLER VE MEZOPOTAMYA HALKLARI İÇİN'

DTK’yi nasıl tanımlarsınız? Kuruluş amacı, hedefi neydi?

Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk

Kürdistan coğrafyası, tarihsel olarak farklı kimliklerin, dillerin, inanç ve kültürlerin binlerce yıldır kendini var ettiği; güncel olarak da farklı ideolojik yapılara sahip siyasi parti, kadın, emek ve ekoloji hareketinin var olduğu bir coğrafyadır. Bütün bu farklılıkların gerek Kürt sorununun çözümünde gerekse Türkiye’nin demokratikleşme meselesinde birlikte hareket etmesi için ortak bir kararlaşma organına ihtiyaç vardı. Kürt meselesinin demokratik yollardan çözülmesi ve toplumsal sorunların farklı kesimlerle çeşitli platformlarda tartışılarak daha sağlıklı ve sonuç alıcı bir noktaya ulaşması ancak geniş bir kurumsallaşma ile sağlanabilirdi. İşte 2007 yılında binlerce insanın emeği ile kurulan DTK, bu kurumsallaşma ihtiyacını karşılama hedefiyle kuruldu diyebiliriz. Tabi burada doksanlı yıllarda kurulan Emek ve Demokrasi Platformlarının mirası, yine 2005’te başlayan Demokratik Toplum Hareketi’nin deneyimleri de kongremizin kurulmasında ciddi bir payı söz konusudur.

Biraz daha açarsak şöyle ifade edebiliriz: Kürt meselesinin, tarihsel olarak kimi zaman şiddet aygıtları kimi zaman da yasanın gücü ile bastırılması sorun çözmediği gibi daha da derinleştirmiştir. DTK, bu iki yöntemin başarısız olmasından kaynaklı, şiddet dışı yöntem ve zeminleri güçlendirme çabasıyla ortaya çıkmış bir kurumdur. Hem Kürt halkının bir ulus olarak kendi kaderini tayin etme hakkı hem de Mezopotamya’da yaşayan kadim halkların, inanç ve kültürlerin kendi sözünü söyleyebileceği bir zemine olan ihtiyaç bu kurumsallaşmayı zorunlu kılıyordu.

Yine 21. yüzyılda siyasetin sadece siyasi partilerle değil geniş siyasal katılımı önemseyen, demokratik ve çoğulcu karakteriyle kongre tarzı örgütlenmelerin toplumsal sorunların çözümünü kolaylaştıracağı öngörülmüştü. Güney Afrika ve Hindistan’daki kongre hareketleri de referans alınarak siyasete yeni bir soluk getirilmesi ve siyaseti elitlerin bir faaliyeti olmaktan çıkarıp birçok kesimin sözünü söyleyebileceği bir demokratik toplum platformuna dönüştürmek hedeflenmişti.

'EŞBAŞKAN İMRALI HEYETİ’NDE YER ALDI'

DTK 2015’ten önce çok sayıda etkinlik yaptı (panel, çalıştay vb). Ancak 2015’ten sonra bu etkinliklere katılanlar hakkında soruşturmalar açıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğrudur, kongremiz hem Kürdi siyasete ve hem de Türkiye demokrasi kültürüne çok farklı başlıklarda yaptığı zengin çalışmalarla ciddi anlamda katkı sundu. 13 yıldır toplumsal uzlaşı ve barıştan tutalım kent yıkımları ve barajlara, yoksulluktan kadın ve çocuk haklarına, sömürünün ve eşitsizliklerin önüne geçmek için geniş bir yelpazede tartışmalar yürütüyoruz. Bu çalışmalar, yüzlerce siyasetçi, akademisyen, gazeteci ve onlarca gönüllü grubun emeği ve çabasıyla komisyonlarımız üzerinden yapılıyordu.

Kongremizin şu ana kadar yaptığı sempozyum, çalıştay, panel ve genel kurul gibi toplantılarda Kürt sorunu ve bu soruna bağlı olarak ortaya çıkan birçok toplumsal sorunun çözümüne yönelik binlerce görüş ve öneri ortaya çıkmıştır. Kongremiz, her toplantının sonunda birer sonuç bildirgesi ile önerilerini kamuoyu ile paylaşmayı demokratik bir görev olarak önüne koymuştu ve her defasında bunu yaptık. Bu çalışmalar sonucunda kongre, demokratik, şeffaf ve hesap verebilir bir kimlik sahibi oldu ve kısa bir süre içinde toplumsal bir itibar kazanarak Kürt meselesine yeni bir kamusal alan açmayı başardı. Kongrenin çalışmaları kamuya açık ve şeffaf çalışmalardı. Ancak tüm kamuoyunun saygınlığını kazanan bir kurum bugün iktidarın baskısı altında ve en çok ihtiyaç olan dönemde çalıştırılmak istenmiyor.

Bakın size başka bir şey söyleyeyim: Demokratik Toplum Kongresi, 2011’den itibaren AKP ve FETÖ ortaklığıyla, yasadışı yol ve yöntemlerle yıllarca çalışmaları izlenmiş, dinlenmiş, kayıt altına alınmış ve bu tarihten beri bu çalışmalar bir gün lazım olur diye, DTK’yi kriminal hale getirilmek için çeşitli hazırlıklar yapılmış. Bakın DTK Eşbaşkanı sayın Hatip Dicle bizzat AKP’nin onayıyla DTK adına İmralı Heyeti’nde yer almışken, barış ve çözüm süreci devam ederken diğer taraftan eş zamanlı olarak kongremizin itibarsızlaştırılması için hummalı bir çalışma başlatılmış. Zaten AKP’nin 7 Haziran seçimlerini kaybetmesiyle birlikte demokratik Kürt siyasetini ve sivil toplumunu tamamen illegalize ederek tasfiye etme stratejisi devreye konulduğunu biliyorsunuz. DTK’yi kriminal hale getirme ve açılan soruşturmalar tamamen AKP’nin bu stratejisi ile alakalıdır.

Faşizm dönemlerinde demokratik kurumların en çok saldırıya ve baskılara maruz kalması yüzlerce örnekle sıralanabilir. İşte Kongremizin yaşadıkları da tamamen faşizmin kurumsallaşması ile ilgili bir durumdur. Şunu özellikle belirtmek istiyorum: Değişen DTK değildir, değişen iktidarın kendisidir, iktidarın barıştan vazgeçip savaşı bir siyaset biçimi haline getirmesidir. Bizler 13 yıldır aynı ilkelerle benzer şeyleri söylüyor ve Kürt sorununun politik yollardan çözümünü savunuyoruz. Şimdi de aynı şeyleri savunuyoruz. Bu sorunları çözmenin yolunun demokratik bir toplum yaratmaktan geçtiğini söylüyoruz. Ne zamandan beri barış istemek, demokratik bir toplum istemek suç olmuştur? Ekolojik yıkımlara, ekonomik eşitsizliklere ve savaşa karşı insanların siyaseten çözüm bulma çabası ne zamandan beri suç unsuru haline gelmiştir? Özetle kongremizin keyfi bir şekilde kriminalize edilmesi konjonktürel bir meseledir. Yarın şartlar değişebilir. Bizim için önemli olan şey her şart altında ne olursa olsun toplumsal ve siyasal sorunların çözümü için müzakere etmeyi ve diyalog kurmayı önemseyerek yolumuza devam edebilmektir.

.

'İKTİDAR DEMOKRATİK ÇÖZÜMDEN VAZGEÇTİ'

DTK’de değişik görevler alıp haklarında soruşturma açılanlar ‘terör örgütüne üye olmak’ suçlamasıyla karşılaşıyor. Ancak bugüne kadar DTK’de görev almış hiç kimsenin, yargılanmaları devam ediyor olsa da, sırf DTK’de görev aldığı için tutuklandığını hatırlamıyorum. Doğru mudur bu? Doğruysa, sizce neden soruşturmalarda böyle bir suçlama yapılıyor? 

Son sorudan başlayayım. Çünkü başka suçlamalar para etmiyor. Yani AKP’nin işini görmüyor. Bizleri demokratik bir toplumu savunduğumuz için suçlayacak değil ya! Peki elinde ne kalıyor? 2015’ten beri demokratik siyaset alanının tümüne başlatılan cadı avında sadece bize karşı değil birçok kesime karşı en kullanışlı ve işlevsel suçlama elbette örgüt üyeliği ya da en ufak demokratik aktiviteyi örgüt ile ilişkilendirmek. Çünkü karşımızda Kürt meselesini demokratik çözümünden vazgeçmiş bir iktidar var. Çünkü demokratik çözüm AKP’nin işine yaramadı.

Kongremizin tüm açıklamalarına ve yaptığı faaliyetlere bakın, siyasal, kültürel, ekonomik, ekolojik ve kadın haklarına dair önermelerin ve fikirlerin tartışılması ve kamuoyu ile paylaşılmasından başka bir şey bulamazsınız. Şiddeti öven, toplumsal çatışmayı derinleştiren hiçbir zaman bizler olmadık. Bunu aslında tüm kamuoyu da biliyor. Buna rağmen şimdiye kadar yüzlerce insan DTK’nin bir etkinliğine katıldıkları için hukuksuz bir şekilde yürütülen soruşturmalarda gözaltına alınmış, tutuklanmış ve hukuksuz yargılanmalarla karşı karşıya kalmıştır. Birçok akademisyen, gazeteci, insan hakları aktivisti, belediye başkanlığı, milletvekilliği, STK ve dernek yöneticiliği yapmış yüzlerce insan bizim çalışmalarımıza katıldıkları için bugün hâlâ yargılanmaktadırlar. 2016’dan beri birçok arkadaşımız tutuklandı. Bunların çoğu sonradan serbest bırakıldı ama yargılanmaları devam ediyor. Bakın en son Urfa’da 70 yaşındaki bir annemiz sadece 2018’deki kongremize misafir olarak katıldığı için evi basıldı ve misafir kartı suç unsuru kabul edilerek tutuklandı. Tüm bu yargılanmalar toplum üzerinde adeta bir işkenceye dönüştürüldü. Bir an önce bu hukuksuzluğun durması gerekiyor. Bu konuda hem hukuki hem de siyasi mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız.

Soruşturmalarda DTK "terör örgütü" olarak nitelendiriliyor. Ancak DTK’nin bir binası, eş başkanları, komisyon üyeleri, çalışanları var. Darbe girişiminden sonra birçok kurumu kapatan devlet, neden kapatmıyor DTK’yi?

Mesele kapatıp kapatmama meselesi değildir. AKP’nin stratejisi artık ayyuka çıktı. Kurumları kapatma değil faaliyetlerini engelleyerek içini boşaltmak sanırım iktidar açısından en işlevsel yöntem. Kendileri de bizler de bu kurumların çok uzak değil yakın zaman sonra yeniden ihtiyaç haline gelebileceğini biliyoruz. Dolayısıyla AKP için kongremizi kapatmaktan öte çalıştırmadan, kriminal hale getirmenin daha iyi sonuçları olabilir.

Bizim için kurumlar toplumsal sorunlar için birer araçtır. Fakat kongremiz bir dernek değil, başta Kürt toplumu olmak üzere Türkiye toplumu ve uluslararası toplum tarafından meşruiyeti olan ve yüzlerce heyetin sürekli ziyaret edip görüş ve fikirlerine başvurduğu bir kurumdur. Dolayısıyla AKP’nin de bunun farkında olduğunu biliyoruz. Kongremizin demokratik siyaset konusunda ve birçok sorunun çözümünde toplumsal ve siyasal karşılığının olduğunun farkındalar. Ama buna rağmen Kürdistan toplumunun örgütlü ve kurumsallaşmış iradesini kongremiz şahsında kırmayı kendilerine dert etmişler. Sanım ya bu dert ile yaşamayı öğrenecekler ya da bir an önce çağdaş ve demokratik yolları esas alan bir yönetimi tercih edecekler. Tercih onların.

‘YÜZLERCE ARKADAŞIMIZ YARGILANIYOR’

2015’ten bu yana DTK, neredeyse sadece yazılı basın açıklamaları yapmakla yetindi gibi bir izlenim var. Neden?

Aslında bahsettiğiniz tarih itibariyle birçok çalışma yapıldı. Mesela ulusal birlik çalışmaları başta olmak üzere ekoloji, kadın, emek, kültür, hukuk, halklar ve inançlar alanlarında birçok çalıştay, konferans ve panel yapıldı. Aynı zamanda ulusal ve uluslararası alanda birçok gündemle onlarca heyetle görüşme yapıldı ve birçok ziyaret oldu.

Darbe girişiminden sonra demokratik kurumlar üzerinde sürdürülen şiddet politikası adeta bir tecride dönüştü. Hem özgür basına ait birçok tv ve gazetenin kapatılması hem de üzerimizde uygulanan sansür yaptığımız tüm çalışmaları görmezden gelinmesine yol açtı. Tabi faşizm süreçleri demokratik ve sivil zeminlere büyük darbe vurmayı hedeflemektedir. Bizler bu zeminlerde çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Bu koşulların yarattığı sonuçlar tüm demokratik kurumları etkilediği gibi bizim çalışmalarımızı da olumsuz yönde etkiledi. Bizler de topluma karşı sorumluluklarımızın bir gereği olarak bu saldırılar karşısında direndik. Şu an yüzlerce arkadaşımız yargılanmaktadır. Ama tüm bu baskılar daha önce olduğu gibi inanın kesinlikle sorunları çözmeyecektir. Bir süre sonra siyaset ve sivil toplum yeniden canlanacak, konuşmak ve tartışmak zorunda kalacaktır. Bizler de buna inandığımız için kongremizin yaşadığı tüm baskılara rağmen mücadelemizi sürdürmeye devam ediyoruz. Bu konuda umutlu olduğumuzu da söyleyebilirim.

DTK’nin önümüzdeki süreçteki programı nedir?

Bizim zaten bir programız var. Kürt halkının ulusal birliği ile ilgili çalışmalar başta olmak üzere toplumsal sorunlara yönelik çözüm ve tartışmaları zenginleştiren mekanizmalar ve ilişkileri güçlendirerek hayata geçirmeyi düşünüyoruz. Yine Kürdistan’da sivil toplumun güçlendirilmesine yönelik bir mücadele repertuvarımız var. Yapacağımız tüm çalışmalar halkımızın sorunlarına çözüm geliştirmeye yönelik olacaktır. Demokratik siyasal alanın temel kurumlarından biri olduğumuzun farkındayız. Bu sorumluluğumuz neyi gerektiriyorsa onu yapmaya hazır olduğumuzu belirtebiliriz.