Berfa Sor ve Latin Amerika yazısının etkisi

Berfa Sor romanı, Efsanevi gerçeklik akımına göre kurgulanmıştır. Bu yaklaşım tarzı postmodern edebiyat kapsamındadır. Bu yöntem daha çok Latin Amerika menşeli olarak kendini göstermektedir.

Abone ol

Gabriel Garcia Marquez sonrası Latin hikayeleri, dünyanın ilgisini çekmeye başladı. Kültür, sanat, din ve toplumsal yapıları fantastik unsurlar olarak algılandı. Kültür ve sanatları, tüm dünyanın dikkatini çekti. Ünlü kitabı ‘’Yüzyıllık Yalnızlık’’ incilden sonra en çok basılan kitap olarak bilinir. Bu eserinde Macondo’yu yarı gerçek yarı fantastik bir şehir olarak gözler önüne serdi. Macondo yalnızca Marquez’in beynindeki bir kurgu muydu yoksa gerçek miydi bilemiyoruz. Aractaca çocuğun bakışı ile Macondo’ya dönüşüp yeniden yaratıldı. Çocuklar büyüklerden farklı görür. Bakışlarında derinlik vardır ve tümüyle görürler. Duyguları güçlüdür. Yaşananlarla aralarında bir engel olmaz. Buendia ailesinde bir akraba evliliği yaşanır. Bu evliliğin ardından yaşanan tuhaf olaylar yüzyıllık bir zaman diliminde sıralanır.

Bir süre sonra gerçek ve hayal birbirine karışır. Gerçeğin başladığı ve yalanın bittiği yer belirsizdir. Ailenin başından geçen aşk ve trajediler, yaşadıkları tuhaflıklar hikayenin içinde art arda ve soluk soluğa ilerler. Yaşamları sıradan değildir. Albay Aureliano Buendia asılacağı sırada babası ile buz görmeye gittiği zamanı hatırlar. O kadar eski bir zamandır ki birçok şeyin henüz adı bile yoktur. Aile yirmi kerpiç evden oluşan bir köy inşa eder. Her yıl Mart ayında Çingeneler Macondo’ya gelir. O dönem Melquiades yanında garip şeyler getirir. Bu süreçte Simya ile tanışırlar. Jose Arcadio Buendia, çingenelerin gelişinden sonra bir laboratuvar inşa eder ve zamanın çoğunu burada geçirir. Ursula ile evlenir. Çocuklarının kuyruklu olarak doğması en büyük korkularıdır. Korkulan olmaz, çocuklar kuyruksuz olarak dünyaya gelir. Rebeca, Remeidos, Pilar ailenin mevcudu her geçen gün artar.

Aile yüzyıllık yalnızlığa mahkum edilir. Bir süre sonra kapitalizm, Macondo’da etkisini hissettirmeye başlar. An be an değişim yaşanır. İnsan, zaman ve kişilikler birbirinin içine girer. Marquez, yeniden bir şehir inşa eder beyninde. İçinden gelen bir isim koyar. Acaba gerçek Arctaca mı yoksa Macondo mudur? Bu olaylar yaşandı mı hayal miydi. Aile yüz yıllık zaman diliminde bir selin içinde sürüklenir, yolunu kaybeder. Nasıl bir sonuca varacağı muamma. Heraklitos’un dediği gibi aynı nehirde iki kez yıkanılmaz. Değişim tüm gerçekliklerini tersyüz eder. Altı jenerasyon boyunca birbirine benzeyen isimlerle aileyi ayakta tutmaya gayret ederler. Unutmaya karşı hafızanın gücünü sergilemeye çalışırlar. Son yüzyılda tüm insanların önündeki engel aynıydı. Yaşam çok hızlı, güçlü ve heyecanlı akıyordu. Ona yetişmeye takatimiz kalmadı. Tüm insanlık zamanın yavaş aktığı, birbirinin aynısı ve yabancı olunmayan dönemleri  özlüyordu.

Berfa Sor romanı, Efsanevi gerçeklik akımına göre kurgulanmıştır. Bu yaklaşım tarzı postmodern edebiyat kapsamındadır. Bu yöntem daha çok Latin Amerika menşeli olarak kendini göstermektedir. Bu tarzda efsane ve gerçek birbirinin içine dahil olur. Yaşadığımız asırda farklı coğrafyalardan postkolonyal ve batılı yazarların bu tarz üretimlerine rastlanmaktadır. İtalyan filozof Agamben ortak deneyimler üzerine odaklanır, bu kapsamda kolektif hafıza üzerine yoğunlaşır. Bu bakış açısına göre hafıza toplumun tamamı içindir. Daha çok çocukluk döneminde görünür hale gelir. Yaşanılan iyi ve kötü deneyimler toplum bünyesinde iz bırakır. Toplum birlikte sevinir ve birlikte korkar. Bu yaklaşım kendi dışındaki dünya ile teması daha sınırlı ve içe kapanık toplumlarda daha çok iz bırakır. Kürt coğrafyası da tıpkı Latin Amerika toplumu gibi özgünlüğünü kimi alanlarda muhafaza etmekte.

Kürt yazarlar bu sembolleri kendi üretimlerinde kullanmayı düşündüler. Bu şekilde Dünya Edebiyatı ve felsefi kavramları kendi yazın dünyalarına dahil ettiler. Bu kapsamda yazılan eserlerden biri olarak ‘’Berfa Sor’’ anılabilir. Mehmet Dicle’nin hikayesinde Macondo’nun yerini Asus alır. O Asus’u kendi bakış açısı ile ortaya koymaya çalışır. Fakat bu adapte etme olarak nitelendirilemez. Hikaye ya da gerçekliği oldukça başarılı bir şekilde yapılandırdığı söylenebilir. Asus halkının yaşadığı hikayeler kimi zaman kendi mecrasında akar Murat Nehri misali, kimi zaman birbirine karışır kol kola cadde-sokak, dağ, ova, yol ve nehirler boyu akar. Kolektif bir hafıza gibi ortaya çıkıp adeta yeniden yaratılır. Romanın baş kahramanı olan Aram köken olarak Ermeni. O tam da Jose Arcadio Buendia karakterine tekabül ediyor olabilir. Son yüzyılda yaşanan gelişmeler bağlamında ailesi halkı ile beraber kırıma tabi tutuldu.

Geride kalanlar Kürtlerle bir arada yaşamaya devam ettiler. Acaba Aram verili durumda Kürt mü yoksa Ermeni mi? Atalarının geleneğinin yarattığı etki ile olsa gerek kendisi namaz kılmazken eşinin sıcak su ile abdest alıp namazını kılması için sabah ezanından önce kalkar ve sobanın üstünde hayat arkadaşı için su ısıtır. Şerbet o suyla abdestini alır. Berberlik mesleği de atalarından kalan bir miras olsa gerek. Kızı neden savaşa dahil olur. Apaçık ortaya konamıyor. Kimlikleri birbirine karışmış durumda. Atalarının zamanında bambaşka isimler vardı, şimdi değişime uğradı. Hafızaları karışmış durumda. Eskiler mi yoksa yeniler mi gerçek. Zaman, insan ve adlar tümüyle değişti. Her şey alt üst. Derin bir deryanın içinde yok oldular. Ne zaman din ve ırklarını değiştirdiler. Son yüzyılda Buendia ailesi gibi sis ve pusun arasında kayboldular. Gelin, bir siluet ya da gölge gibi dolaşır evin içinde. Varlığı ve yokluğu birbirinden farksız. Her sabah banyo yaptığı suya kekik katar geçmiş günlerin geride bıraktığı izleri yok etmek istercesine. Belki de yaşanan gizli bir travma ona bunu yaptırıyordur.

Romana bakıldığında atların önemli birer sembol olarak kullanıldığı söylenebilir. Bu bağlamda iki tane figürün öne çıktığında bahsedilebilir. Bunlardan biri Şêx Fexrî’nin atı Felek. Asus sokaklarında dörtnala ve tedirgin koşar. O yiğidin yitirilmiş olmasının yarattığı etki aradan geçen zamana karşın devam eder bir süre. At adeta yaşananlar halk tarafından unutulmasın ister. Burada hafızanın sembolü olarak Felek öne çıkar. Korku, heyecan ve kaybın üzüntüsü at vasıtasıyla şehrin uykularını kaçırır. Gördükleri rüyalarda beynin dehlizlerinden sıyrılıp ortaya çıkar. Şêx Fexrî’nin ölüm sebebini aşina eden atıdır. Yaşanan katliam ve bedenlerin Asus sokaklarında sergilenmesi, halkın tümünün bilinçaltında yer edinir. Paul Ricoeur'un dediği gibi unutmaya karşı hafızanın direngenliği sergilenir. Yakın ve uzak tarih bu kapsamda bir yol olarak algılanmaktadır. Aynı şekilde Çeloyê Nehlbend’in atı sahibinin ölümünden sonra ağlamayı andıran bir kişneme ile dolaşır. Kendine özgü bir yas tutar. At kentliler gibi nankörlük etmez, yüreğindeki acıyı saklamaz. Ortaya serer yüreğinin yangınını. Atların varlığı, yaşananlara şahitliği, kurulan iletişim her daim Kürdün yaşamında yer edinmiştir. Bu kültür hikayenin konteksinde açığa çıkar. Önemli Kürt figürleri iyi cins atlar yetiştirmeyi, onlara güzel isimler vermeyi ve aileden biri gibi davranmayı gelenek haline getirmişlerdir.

Roman kapsamında değinilen Selîmê Postacî ve Filîtê Mît’în ölümleri okur üzerinde iz bırakır. Sebebinden bağımsız olarak, asılma durumu, okura bir sorgulamanın kapısını aralar. Belki de bu sembol Aureliano Buendia’nın asılmasını anımsatır. Üzerine konuşmanın yasaklandığı ve toplumun benzer refleks verdiği birer anektod gibi. Yazar bu durumun tartışılmasını ve değerlendirilmesini ister. Doksanlı yıllar savaşın tüm yakıcılığıyla yoğunlaştığı yıllar. Bu atmosferde herkesin tepkisi aynı olmaz. Toplum yaşananları onaylamaz öte taraftan acıtıcı da olsa savaşın geçekliği göz ardı edilemez. Her şey arzulanan gibi olmayabilir. Bu deneyimler vasıtasıyla doksanlı yıllarda yaşananlar siyasi bağlamda tartışmaya açılır. Tecrübelerden hareketle toplumda karşıtlık oluşturanlar negatif figürler olarak yer bulur. Değerlendirme okura bırakılır. Bu kişiler, toplumsal realitenin karşısında konumlanmış ve düşmanla işbirliklerinden ötürü kolektif bir reaksiyona maruz kalmışlardır. Bu tür vakalarda toplum tek bedene dönüşür. Bakış açısı, doğru, yanlış ve mutluluk kolektiftir. Yas ve şenlik tüm halkındır. Toplum hatırlamak istemez lakin deneyimlenen negatif yaşantılar, yerin altındaki küçücük yarıklardan bir yolunu bulup gün yüzüne çıkar.