Görüntü ve metinlerin birbiri içinden rahatça geçebildiği, tıpkı zamanın kendisi gibi ileri geri, kafanıza estiğince sarabildiğiniz bir bohça, 'Saat Kaç?' kitabı. Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan ve İtalyan küratör - çevirmen Maria Nadotti'nin hazırladığı kitap, John Berger'in Ocak 2017'deki ölümünden önce, çizer Selçuk Demirel ile tasarladıkları bir çalışmaya dayanıyor.
Yapı Kredi Yayınları (YKY), John Berger ve Selçuk Demirel'in zaman üzerine ayırdıkları yaratıcı zamanları hiç acele etmeden bir araya getirdikleri 'Saat Kaç?' isimli kitabı meraklıların ilgisine sundu. Kitap, daha adıyla başlayarak aklıma edebiyatın sanatla izdivacını, merhum güncel sanatçı Cengiz Çekil'in 2008'de yine Yapı Kredi Kültür Sanat Merkezi'nde açtığı aynı adlı sergisi üzerinden getirdi. Bu konudaki Ahu Antmen yazısını, Radikal arşivinden okuyabilirsiniz.
Berger'in bütün eserlerinin İtalyanca çevirmeni, küratörü ve aynı zamanda bir gazeteci ve eleştirmen olan, kültür-sanat alanına odaklanan Maria Nadotti'nin yayına hazırladığı kitap, yapıtlarına büyük ve aralıklı harflerle 'S E L Ç U K' imzasını konduran, yaşamı ve çalışmalarını Paris'te sürdüren Selçuk Demirel'in, eski dostu John Berger ile 2017'deki ölümünden önceye dayalı bir niyete dayanıyor. Nadotti bizi kitaba hazırlarken, 2 Ocak'ta yitirdiğimiz Berger ve Demirel'in, kapağında 1984 tarihli bir martı-saat deseninin uçuştuğu kitabı 2016'da yayıma hazırlamaya başladıklarını bildiriyor.
Yine YKY etiketli, 'Kıyıdaki Adam' (2011), 'Katarakt' (2011) ve 'Duman' (2016) gibi, ikilinin zaman üzerine kendi maharetlerince hasbıhal ettikleri bir derleme, 'Saat Kaç'. İmgeler ve fikirlerin, ortaklaşa kurulmuş bir sofra gibi bölüşüldüğü hissi uyandırıyor. Berger külliyatından harmanlanmış - ve kitap bittiğinde sizi o birikimle de uzun bir döküm vesilesiyle tanıştıran - onlarca 'zaman' tümcesi ve sürpriz alıntıyla bezeli kitapta, garip bir esinti, her daim taze ama ölümlü bir geçicilik duygusu hakim. Aslında kitabın size en güzel armağanı, arkasında listelenen Berger kitapları. Her biri deniz yıldızı gibi bu cümleler, kitap sonunda sizi yazar Berger'in metin denizine kavuşturuyor. Bu arada da, kitabın kâh tepesi, kâh dibine kıvrılan kelimelere, Demirel'in gerçeküstücü kara (m)izahıyla yıkanmış desenleri refakat ediyor. Selçuk Demirel'in desenleri, kitapta en çok kum saatleri, klasik akrep-yelkovanlı saatler ve bireylerin dünya üzerindeki oluşları ekseninde dolaşıyor. Hayal gücüyle hayata geçen her nevî 'görsel efektin' neşesiyle dolu bu kritik desenler, Berger'in o yoğun odaklanma gerektiren, saate bakmaksızın sakince tecrübe edilmesi gereken, ama hiç bağırmadan konuşan o bilge ifadeleriyle buluştuğunda, ortaya bir bakıma yetişkin çocukların dünyayı anlayabilmeleri için hazırlanmış bir masal kitabı daha çıkmış oluyor.
Bir kitaptan çok, defterden rol çalan bu yadigârda, Nadotti'nin seçkisi başrolü üstlenmiş. Fahri Güllüoğlu editörlüğündeki kitapta yer alan metinlerin bir kısmı için, daha önce Berger'in Türkçede yayımlanan kitaplarının çevirisine başvurulmuş. Bu çevirilerin kullanılmasına izin verildiği için de, Metis, İletişim, Delidolu yayınları ve Agora Kitaplığı'na bir teşekkür selamı verilmiş. Çevirmeni belirtilmeyen metinlerin tümü ise, Cevat Çapan tarafından Türkçeleştirilmiş.
Görüntü ve metinlerin birbiri içinden rahatça geçebildiği, tıpkı zamanın kendisi gibi ileri geri, kafanıza estiğince sarabildiğiniz bir bohça, 'Saat Kaç?' kitabı. Evet romantik, evet melankolik, evet felsefî, evet hümanist ve devrimci... Ama bazen Berger, o doyumsuzluktan sürekli eşyalaştırdığımız / sermayeleşen zamana / insana, vicdanıyla açtığı kurşun ağırlığındaki koyu kalemini de çatmadan, etmemiş.
Aynı, 38'nci sayfadan 39'a, bizi bekleyen şu sözleri gibi:
"Tıpkı sermayenin kendini sürekli olarak yeniden üretmek zorunda olması gibi, sermaye kültürü de sonu gelmeyen bir beklentiler kültürüdür. Gelecek-olan. kazanılacak-olan, varolan'ın içini boşaltır. Yurduna dönemeyen, durumlarından ötürü acı çeken göçmen proletarya kendisinin ya da çocuklarının Amerikalı olması özlemiyle doluydu. Kendilerini gelecekle değiş tokuş etmekten başka umutları yoktu. Bu ücretlinin umutsuzluğu, özellikle göçmen olmasından gelse de, bu mekanizma giderek gelişmiş kapitalizmin tipik niteliği haline dönüştü.
Vakit, derler sıklıkla New York'ta nakittir. Bu, paranın zamana benzediği anlamına da gelebilir. Salt niceliksel olan paranın hiçbir içeriği yoktur ama içeriği olan bir şeyle değiş tokuş edilebilir: Para satın alır. Aynı şey zaman için de geçerli duruma gelmiştir: Zaman da artık kendisinde bulunmayan içeriğe karşılık alınıp, satılabilmektedir. Ücrete karşılık emek-zaman, satın alınan şeye 'tıkılmış', yaşanmamış zamana karşılık ücret: Otomobilin 'hız'ı televizyon ekranının sonsuz 'şimdi'si, yüzlerce ev aletiyle 'kazanılan' zaman, gelecek emekli aylığının sağlayacağı huzur vb. vb."
Olur da, zamanı kendinize ve bu kitaba daha çok ayırasınız diye, artık daha fazla vaktinizi almayayım.