Jorge Jesus bu sezon
Fenerbahçe’nin ligdeki bütün büyük maçlarında ve Avrupa kupalarında
üçlü savunmayı tercih etmiş ve çoğunlukla bu tercihinden iyi sonuç
alamamıştı. Dün akşam Beşiktaş karşısına da aynı şekilde çıktı ve
sonuç kendisi adına yine hüsran oldu.
Elbette bunu doğrudan dizilişe
bağlamak doğru olmaz. Daha ziyade Jesus’un üçlü savunmayı oynatma
biçimiyle ilgili bir durum olarak değerlendirmek
gerek.
Örnek vermek gerekirse,
Atalanta’da Gian Piero Gasperini de üçlü savunmayı tercih ediyor,
ama bunun Jesus’un üçlü savunmasıyla uzaktan yakından ilgisi yok.
Biri oyuna katılabilen savunmacılarla oynarken, diğeri geride
çakılı kalan savunmacılarla oynuyor. Hâliyle sonuç aynı olmuyor.
Gasperini’nin hayli proaktif 3-4-3’ü, Avrupa’nın en ilgi çekici
yapılarından birini ortaya çıkarırken, Jesus’un bilhassa büyük
maçlarda fazlasıyla reaktif kalan üçlü savunması ise yaratıcılıktan
ve üretkenlikten uzak bir tablo ortaya çıkarıyor. Dün akşam da öyle
oldu.
'TANRI RIZASI İÇİN GÜZEL BİR MAÇ LÜTFEN!'
İlk yarıda sahada futbol adına
neredeyse hiçbir şey yoktu. 45 dakika boyunca tam 23 kez faul
düdüğü çaldı. Başka bir deyişle her dokuz isabetli pas başına bir
faul yapıldı. Hâliyle iki takımın da pas yapamadıkları, dahası
bununla da pek ilgilenmedikleri ve çok sayıdaki top kayıplarının
ardından birbirlerine sürekli hızlı hücum fırsatı verdikleri bir
oyun ortaya çıktı.
Bu fırsatları ilk yarıda
bilhassa Arda Güler sayesinde daha iyi değerlendiren taraf ise
Fenerbahçe’ydi. Hiç inandırıcı olmayan bir penaltıyla olsa da
takımını öne geçiren golün hazırlanışında da o vardı. İkinci
yarının başında Beşiktaş’ı eksik bırakan penaltıyı getiren pası
atan da oydu. Bu aynı zamanda maçın bütün kaderini değiştiren an
oldu.
FENERBAHÇE MAÇI KENDİ ELLERİYLE VERDİ
Enner Valencia ikinci yarının
başında kullandığı penaltı vuruşunu gole çevirebilseydi, Fenerbahçe
10 kişi kalmış rakibine karşı muhtemelen çok kolay bir galibiyet
elde edecekti. Yine de sarı-lacivertliler adına mağlubiyeti bu
penaltının kaçmasıyla yorumlamak çok doğru olmayabilir. Zira 62.
dakikada 2-1 geriye düştükten sonra Fenerbahçe’nin maçı
çevirebilmek için önünde uzatmalarla birlikte tam 34 dakikası
bulunuyordu. Eğer Jesus hamleleriyle takımın oyun pratiğini bir
kişi eksik bir rakibe uygun hâle getirebilseydi, Fenerbahçe oyunu
da skoru da tekrar kendi lehine çevirebilirdi. Ama bunu
yapmadı.
Bir kişi eksik kaldıktan sonra
Cenk Tosun ve Vincent Aboubakar’ı maç boyunca sahada tutan Şenol
Güneş, karşısında kendileri 10 kişi kalmasına rağmen bir müddet
daha üç çakılı stoperle oynamaya devam eden meslektaşını buldu. Ve
risk alan ve deneyen taraf, tüm şartlar aleyhine de olsa, önce
sahada ardından tabelada üstünlüğü ele geçirdi.
Şurası açık ki, Fenerbahçe her
maçı aynı şekilde oynamaya çalışıyor. Jesus için ne rakip ne de maç
içinde gelişen farklı senaryolar fark ediyor. Takımının topla hiç
oyalanmadan doğrudan bir şekilde rakip kaleye gitmesini istiyor.
Fakat futbol bu denli bir tek yönlülüğü kaldırmıyor. Zaman zaman
topa sahip olmak, oyunu kontrol etmeye çalışmak da
gerekiyor.
Bilhassa rakibin 10 kişi kaldığı
bir maçta bunu yapabilmek daha da elzem, ki rakip takım sahada bir
kişi eksik olduğunu hissedebilsin, o devasa saha kendilerine
olduğundan daha da büyük gelsin. Ama Fenerbahçe dün akşam bunu hiç
yapamadı. Daha doğrusu, teknik direktörü oyuncularından bunu
yapmalarını istemedi.
GUARDİOLA HAKLIYMIŞ
Maçta dengeleri Beşiktaş lehine
çeviren bir diğer etken ise elbette Nathan Redmond’ın oyuna dâhil
olmasıydı. Aslında Redmond, bu maçta Rachid Ghezzal yerine on birde
de başlayabilirdi. Yalnızca Ghezzal henüz tam anlamıyla hazır
olmadığı için değil, bu maç ona daha uygun olduğu için. Zira
Beşiktaş bu maçta topa hükmederek değil, kendine alanlar yaratarak
oynamak isteyecekti ve karşılarında bu alanları onlara fazlasıyla
tanıyabilecek bir rakip vardı. Redmond ise hızı ve driplingleriyle
bu alanları Ghezzal’den çok daha iyi kullanabilirdi. Nitekim ikinci
yarıda, Beşiktaş bir kişi eksik olmasına rağmen, tam olarak öyle
oldu.
2018’de Manchester City’e karşı
oynadıkları bir maçın ardından Pep Guardiola’dan, “Bundan çok daha
iyi bir oyuncusun, daha iyi olabilirsin” diye övgüyle karışık bir
fırça yiyen Redmond, dün akşam ikinci yarıda Guardiola’yı haklı
çıkaracak bir performans ortaya koydu. Toplam 13 kez topla buluşup
1 gol 3 asist üreterek belki de kariyerinin en üretken maçını
oynadı.
AĞIR SAVUNMAYLA ÖNDE BASMANIN BEDELİ DE AĞIR OLUYOR
Fakat bir kez daha vurgulamakta
fayda var ki, bunda Fenerbahçe’nin seçtiği oyun tarzının da etkisi
büyüktü. Bir kişi fazla olmalarına rağmen oyunu genişletip topu
dolaştırmayı ve Beşiktaş’ı topun peşinde koşturmayı hiç
düşünmediler.
Top rakipteyken ise her zaman
olduğu gibi yine önde basıp savunmayı ileriye çıkardılar ve arkada
geniş alanlar vererek oynadılar. Jesus’un toplu oyundaki tercihleri
eleştiriye açık olsa da, topsuz oyundaki bu tavrı sonuçlardan
bağımsız olarak övülmeye değer. Ancak bu tavırla uyumsuz
savunmacılara sahip olmaları, Fenerbahçe’nin bu sezonki en büyük
sorunlarından biri.
Sezon başında Kim-min Jae’nin
Napoli’ye gitmesinden sonra biri devre arasında olmak üzere üç
stoper transfer edildi: Gustavo Henrique, Luan Peres ve son olarak
Samet Akaydın. Buna karşın hiçbiri Güney Koreli savunmacının sahip
olduğu çabukluğun yanına yaklaşamadı.
Ağır savunmacılarla önde basmak
ise hâliyle arkada verilen geniş boşlukların bilhassa becerikli
rakipler tarafından değerlendirilmesine neden oluyor.
Fenerbahçe’nin bu sezon büyük maçlardaki kötü performansının
temelindeki sorunlardan biri de bu.
JESUS, SCHUSTER’İ ANDIRIYOR
Süper Lig’de savunmayı bu kadar
radikal bir şekilde önde kuran bir önceki teknik direktör Bernd
Schuster’di. Fakat o da bunu Matteo Ferrari, Tomas Sivok, Tomas
Zapotocny ve İbrahim Toraman gibi böyle bir oyuna hiç uygun olmayan
savunmacılarla denemiş ve tıpkı dün akşam olduğu gibi iç sahada 4-2
kaybedilen bir Fenerbahçe maçının ardından Beşiktaş’taki görevinden
ayrılmıştı.
Bu Jesus’un çok büyük ihtimalle
Fenerbahçe’deki son maçı olmayacaktır, çünkü Ali Koç’un artık bir
teknik direktör göndermek gibi bir lüksü kalmadı. Ama dün akşam
itibarıyla Fenerbahçe’nin şampiyonluk umutlarının da, Jesus’un
Fenerbahçe’deki görevine devam etme ihtimâlinin de çok azaldığı
kesin.
Beşiktaş ise tarihindeki
destansı Kadıköy zaferlerinden birini daha elde etti. Dün akşama
kadar en epiği 2004’te kalecisiz 9 kişiyle kazandıkları 4-3’lük
maçtı. Ama bir kişi eksikken dört gol birden attıkları bu maçla
birlikte absürtlük çıtasını biraz daha yükseltmiş
olabilirler.
Not: 6 Şubat’ta
gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli deprem felâketinde resmî
rakamlara göre en az 50 bin insan öldü, yüz binlerce insan
yaralandı, milyonlarca insan evsiz kaldı, ama tek bir yetkili
utanmadı, kendini sorumlu görmedi ve istifa etmedi. Unutmayacağız,
unutturmayacağız, affetmeyeceğiz, hesap soracağız.