Beşiktaşlı futbolcu Gizem Gönültaş: Futbol erkek sporu değil, ben de varım!

Beşiktaş'ta forma giyen Gizem Gönültaş ile spor ve kadın olarak bu alanda var olma meselesi üzerine konuştuk. Gönültaş, futbolun cinsiyeti olmadığını vurgulayarak, "Kadınların özgür olduğu, kadınlarımızın her alanda olduğu, kadınların susturulmadığı, kadına bir gün değil, yılın her günü değer verildiği günlerin olmasını diliyorum. Her şey kadınlarla güzeldir" dedi.

Abone ol

DUVAR - Türkiye’nin en tecrübeli futbolcularından Gizem Gönültaş, futboluyla kadınların sesi olmaya çalıştığını belirtiyor. Beşiktaşlı futbolcu, “Beni en çok rahatsız eden şey, futbolda kadın-erkek eşitsizliğinin olması. Bunların en başında maddi imkânlar geliyor. Çünkü birçoğunun günlük harcadığı para kadar belki maaş alıyoruz. Ülkemizde futbol erkek oyunu algısını yıkmak için çok uğraşıyoruz. Beşiktaş Jimnastik Kulübü, kadına değer veren bir kulüp” diyor.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Biraz kendinizden bahseder misiniz?

13 Temmuz 1993 yılında Ordu’da doğdum. Üniversite eğitimime kadar Ordu’da okudum. Üç kardeşiz. Bir abim ve benden üç yaş küçük kız kardeşim var. Kız kardeşim de benim gibi futbolcu. Ama şu an devam etmiyor. Çapraz bağ ameliyatı oldu ve ardından pandemi süreciyle ara vermek zorunda kaldı. Annem emekli, kendisi görme engelli aynı zamanda. Siteye ilk taşındığımız zaman karşı apartmandaki bir komşu anneme seslenmiş ama annem görmediği için kendisine seslendiğini anlamamış. Komşu da annem için “Nasıl insan” demiş. Tabii daha sonra tanışınca anlamış annemin görme engelli olduğunu, bu anıyı anlatınca gülmüşler. Babam akciğer kanserinde dolayı 2007 yılında vefat etti. Yaklaşık iki sene tedavi gördü ama ilerlediği için kanser fazla savaşamadı. Futbola ilk başladığım zaman babam hayatta değildi. Tribüne gelip maçımı izlemesini isterdim. Diğer arkadaşlarımın annesi, babası maçlara gelince içten içe üzülürdüm aslında.

‘HEM BEBEKLERİM HEM ARABALARIM DA VARDI’

Nasıl bir çocukluk hayatınız oldu? Çok küçükken bebeklerle mi, futbol topuyla mı oynardınız?

Benim çocukluğum aslında hep hareketli olarak geçti. Annem anlatırdı, daha yaşıma gelmeden kırmızı bir topun peşinde gidermişim. O zamanlar da “Bu kız kesin sporcu olur” diyorlarmış. Dokuz aylıkken yürümeye başlamışım. İlkokul zamanlarımda bile beden eğitimi derslerinde hep erkeklerle futbol oynardım. Okuldan geldiğim zamanlarda üstümü değiştirir dışarı çıkardım, arkadaşlarımla hep maç yapardık. İlkokul 3. sınıfta okul hentbol takımına almıştı hoca beni, ilk o zaman takım branşında yer aldım. Aslında spor olarak başladığım ilk branş hentbol diyebilirim. 5. sınıfın sonunda da basketbola yazıldım. Sabah basketbol antrenmanına giderdim, öğleden sonrada hentbol. Akşamları da arkadaşlarımla futbol oynardık. Bir gün antrenmanlar çakışınca ya hentbolu ya basketbolu seçecektim. Ben de hentbola devam ettim. O zamanlar Ordu’da kadın futbol takımı yoktu. Taşınmak durumunda kalınca okul da değiştirdim. Gittiğim okulda oynadığım iki branşın da takımı yoktu ve ara verdim. Sonrasında kızlar arası futbol turnuvası düzenleniyordu. Beden eğitimi derslerinde futbol oynadığım için Adnan hoca “Takım kaptanı sen ol. Sınıfları gezerek futbol oynamak isteyen kızları bul ve isimlerini al” dedi. Böylece kızlar arasındaki ilk futbol müsabakasına katılmış oldum ve orduda şampiyon olmuştuk. Hem bebeklerim hem arabalarım vardı. Küçükken hepsiyle de oynardım. Hâlâ sekiz yaşımdayken oynadığım bebeğim durur. Oyuncaklarıma zarar vermeden oynardım.

Kız kardeşiniz de futbolcu, Ordu gibi bir yerde futbola ilginiz nasıl oluştu?

Kardeşim ben ne yaparsam kendisine onu örnek aldı. Sadece ders konusunda bana çekmemiş (gülüyor). O pek ilgili değil derslere. Bir gün antrenmana götürdüm, “Hoca o da gelsin” dedi. Akşam “Seni götürmeyeceğim idmana” dedim diye sinirlenip topuğuyla ayağıma iki-üç kere vurdu ayağım şişti. İkimiz de gidemedik tabii antrenmana (gülüyor). Dediğim gibi bebeklikten gelen top sevdası beni futbola daha fazla bağladı. Sülalemde sporla ilgili kişi yoktu hatta sporcu yoktu. Benim tamamen topa olan sevdam. Bu şekilde büyüdükçe vazgeçilmez bir parçam oldu futbol. Kardeşim de aynı şekilde beni örnek alınca öyle başladı. Ordu’dan Çamlıca’ya transfer olduğum zaman kardeşimi de İstanbul’a getirtip burada futbol oynamasını istedim. Ama o fazla kendini futbola vermeyince sezon sonu Ordu’ya dönmek zorunda kaldı.

Sizi yönlendiren büyükleriniz oldu mu?

Tamamen kendi başıma buralara kadar geldim, yönlendiren biri yoktu.

‘KIZLAR TAKIMI; ERKEKLER TAKIMINI YENDİ’

Peki, abiniz futbolcu mu? Ailenizin size yaklaşımı nasıl oldu?

Abim Ordu’da bir kulübün alt yapısına kaleci olarak girdi ama hoca çok bağırıyor, küfür ediyor diye bıraktı. Aslında pes etmeyip devam etse çok da iyi bir kaleci olabilirdi. Zaman zaman Ordu’da olunca halı saha maçı yapıyoruz. Hatta bir keresinde Ordu’daki eski takım arkadaşlarımın abilerine karşı maç yaptık, kızlara erkekler olarak. Erkeklerin kalesinde abim vardı. Kızlarda ise kardeşimle ben de oynuyorduk. Maçın başında dalga geçiyorlardı bizimle “Yenemezsiniz” falan diye. Tabii sonra maçı kazanan biz olduk (gülüyor). Ailemden yana hiçbir zaman olumsuzluk görmedim. Onların zamanında imkânlar çok kısıtlı olunca bizlere her istediğinizi yapabilirsiniz diyorlardı.

Ordu gibi bir yerde sizin için futbol olanakları neydi? Bir futbol takımına gitme isteğiniz nasıl oluştu?

O zamanlar futbolun maddi imkânlarını düşünmeden o günden keyif almaya bakıyorduk. Çünkü maaş almıyorduk. Ordu küçük bir yer olduğu için her antrenmana, maça yürüyerek gider gelirdik. Ailelerle iç içeydik. Sürekli beraberdik. Sabahçı-öğlenci durumu olunca, bir kısım sabah, bir kısım akşam antrenman yapardık. Hafta sonu ise hep beraber büyük sahada çift kale yapıyorduk. Hafta içi okulun spor salonunda antrenman yapardık. Ama gelişmek istiyorsam Ordu’dan ayrılmam gerektiğini düşünüyordum. Liseyi bitirene kadar beklemem lazımdı. Çünkü üniversiteyi İstanbul’da okumak istiyordum. Daha önce de dediğim gibi ortaokul son sınıfta kızlar arası futbol turnuvası düzenleniyordu. O turnuvadan sonra Ordu’daki hocamız, Özcan hoca, kadın futbol takımı kuruyordu. Okulları gezerek futbol oynayan kızları buluyor ya da oynamak isteyen ailelerinden izin alarak takıma çağırıyordu. Ben de dersteydim. Beden eğitimi öğretmeni beni yanına çağırdı ve Özcan hocayla tanıştırdı. Kendisinden bahsetti ve takıma almak istediğini söyledi. Heyecanlandım o gün, içim kıpır kıpırdı. Anneme söyledim ve kabul etti. Maddi imkânımız çok iyi değildi o zamanlar ve genelde spor eşyalarımı teyzem alırdı. O zaman da bana ayakkabılarımı teyzem aldı. Bu şekilde ilk kez futbol takımına katılmış oldum. Daha ilk senemde başka takımlardan isteyenler oluyordu ama hoca bırakmıyordu gelişmen lazım diye. Ama Ordu’da kalırsam da futbol olarak bana bir şey katacağını düşünmedim ve ayrılmam gerektiğini düşünüyordum. O yüzden üniversiteyi kesin olarak kazanmam gerekiyordu.

Kazandınız mı?

Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği Bölümü mezunuyum. Marmara Üniversitesi’ni tercih etmemde Ordu’daki komşumuz Furkan abinin etkisi oldu. Kendisi de orada okuyordu; okulun konumun ve kampüsün güzel olduğundan bahsediyordu. Daha sonra futbola başladığım zaman Marmara Üniversitesi’nin kadın takımıyla aynı guruba düşünce üniversiteyi görme şansı yakaladım ve “Tamam,” dedim “ben burada okuyacağım”. Daha lise 1’deyken hedefimi koymuştum.

Öğretmenlik yapıyor musunuz?

Şu an futbol dışında da Esenyurt Sultan Alparslan Ortaokulu’nda beden eğitimi öğretmenliği yapıyorum, yeni atandım.

‘PARAM OLMADIĞI İÇİN HEP YÜRÜRDÜM’

İstanbul’a geldikten sonra neler oldu?

Üniversiteyi İstanbul’da kazandıktan sonra paranın önemini o zaman anladım.  Ordu’da çok da gerek duymuyordum ama İstanbul gibi bir yerde parasız olmuyordu. Milli sporcu olduğum için burs alıyordum, çünkü futboldan gelir anlamında bir şey kazanamıyordum. Millilik bursu kazanana kadar çok sıkıntı çektim. Fazla bir param olmayınca genelde bazı mesafeleri yürüyerek giderdim. Örneğin Kavacık’tan Anadolu Hisarı’na giderken dolmuşa ya da otobüse binmez yürürdüm. Okuldan öğrenci belgesini hemen vermedikleri için öğrenci akbili çıkana kadar fazla para ödememek için yürürdüm.

Aileniz ne olmanızı isterdi?

Ailem bana hiçbir zaman “Şunu ol” demedi. Zaten bebeklikten gelen top merakı nedeniyle sporcu olacağımı düşünürlerdi.

Sizin hayaliniz neydi?

Ben zaten ya öğretmen ya da polis olmak istiyordum. Öğretmen oldum. Ülkemizde kadın futbolunun meslek olarak yapılabilmesi için profesyonelleşmesi gerekiyor. Çünkü çoğu kulübün maddi imkânları yetersiz olduğu için ödemeler ihtiyaçlarımızı karşılamaya ya da meslek olarak yapılmasına el vermiyor. Bunun bilincinde olduğum için üniversite kazandığım zamanda aksatmadım okulumu. Şimdi hem futbol oynuyorum hem öğretmenlik yapıyorum. Ülkemiz de hem okuyup hem de sporcu olmak biraz zor. Çünkü ders saatleri antrenmanlarla çakışınca sorun oluyor. Ben de çok yaşadım. Milli takım kamplarından dolayı bir-iki gidemezdim okula ya da okul takımı maçlarından dolayı. Ama gitmediğim zamanlardaki ders notlarını arkadaşlarımdan alıp derslerime çalışırdım. Aslında aklımda hiç futbolcu olmak yoktu. Hentbol ya da basketbolcu olurum diye düşünüyordum. Çünkü o zamanlar futbol takımı yoktu. Sonradan futbol kulübüne girince futbolcu olmayı hayal ettim. Ve Beşiktaş gibi büyük bir kulübün adı altında sporcu olacağım aklımın ucundan geçmezdi. Hayatımızda şansımızın, kısmetimizin nerden çıkacağı belli olmuyor. Gelen bu fırsatları iyi değerlendirdikten sonra kendi hayatımızı kendimiz yönlendirebiliyoruz. İnancımı hiçbir zaman kaybetmedim. Daha çok çalışarak daha iyisini yapmaya odaklandım hep.

Hiç “Keşke erkek olsaydım” dediniz mi?

Asla demedim. İyi ki kız olarak dünyaya gelmişim ve verdiğim yaşam mücadelesiyle, güçlü bir kadın imajıyla yeni nesillere örnek olabilmişim. Özellikle futbol oynayan kızlara örnek olabilmek adına hem başka bir meslek yapabilmeyi hem de futbol oynayabilmeyi, ikisini de bir arada yapabilmeyi göstermiş olduk. Benim gibi birçok arkadaşım var hem öğretmen olup hem futbolcu olan...

Hazır İstanbul’dasınız, Çamlıca’dan Adana’ya transferiniz nasıl gerçekleşti?

Çamlıcaspor’da oynuyordum ve o senenin sonunda kulübün kadın branşını kapatacağı konuşuluyordu. Milli takım için vize işlemleri sırasında Songül Ece abla “Sen n’apacaksın takım işini” diye sordu, “Bilmiyorum” demiştim. O da “Gel bizim takımda oyna” dedi. Hiç aklımda yokken bir an da Adana’da buldum kendimi. Maddi olarak orası da çok bir şey katmadı bana. Zaten ikinci senemde ayrılmak istedim ve sonrasında yolum Beşiktaş’la kesişti.

BEŞİKTAŞ’LA ŞAMPİYONLUKLAR

Nasıl oldu bu kesişme?

Adana’dan ayrılmayı kafama koymuştum. Bir gün milli takım kampında okuldan bir hocamı gördüm. Onların da antrenörlük kursu vardı. Gökhan Hadi hocayla oturduk, sohbet ederken “Adana’dan ayrılmayı düşünüyorum” falan demiştim. O da bana “Beşiktaş takım kurdu, oynamak ister misin orada?” diye sordu. O zaman Adana, 1. Ligdeydi, Beşiktaş 3.ligden başlayacaktı. “Olur” dedim hocaya ama Adana’daki kulüp lisans konusunda sorun yapacaktı biliyordum. Gökhan hoca da “Ben yardımcı olurum” dedi. Sonra Mutlucan (Zavotçu) hoca beni aradı ve idmana davet etti. Antrenman sonunda konuştuk ve anlaştık. O zamanlar kulüp maaş vermiyordu. Mutlu hoca kendisi ayarlıyordu az da olsa. Devre arası takıma katılmıştım ve o sezonun sonunda şampiyon olduk. 2. lige yükseldik. Aynı yıl 2. ligde namağlup şampiyon olarak 1. lige yükseldik. 1. ligin ilk senesinde şampiyonluğu tek golle kaçırdık. Rakibimizle berabere kalmasaydık şampiyon olacaktık. Beşiktaş’ın büyük bir kulüp olduğunu çok iyi biliyordum. Özellikle taraftarın büyüklüğünü anlatamam. İçlerinde olup o stadın atmosferini göremeden anlayamazsınız.

Beşiktaş’ta üst üste ligde yükselerek zirveye yerleştiniz. Beşiktaş’ın kariyerinizdeki önemi nedir?

Birçok ilkleri Beşiktaş’la beraber yaşadım. Benim için futbol kariyerimdeki dönüm noktasıdır Beşiktaş. Tam futbolu bırakmayı düşündüğün an karşıma çıktı. Mutlu hoca, önce takım kaptanlığını verdi bana. Böyle büyük bir camianın içinde kaptanlık yapmak büyük bir onur ve gururdur. Daha sonra bana “Orta saha mevkiinde oynayacaksın” dedi. Daha önceki kulüplerde sağ-sol açık oynuyordum ve ilk başlarda zorlandım ve sonrasında sürekli çalışarak merkez orta saha oyuncusu oldum. İlk Türkiye şampiyonluklarımı Beşiktaş’la elde ettim. İlk kez Şampiyonlar Ligi’nde Beşiktaş formasıyla oynadım. Anlatamayacağım birçok anı var, sığmaz buraya. 2. ligde şampiyon olduğumuzda, Beşiktaş A Futbol Takımı da Süper Lig’de şampiyon oldu. O sene derginin kapak fotoğrafında kadın ve erkek takımından birer oyuncu yer alacaktı ve Mutlu hoca bana bu şansı verdi. “Cenk Tosun’la beraber dergi çekiminde olacaksın” dedi heyecanlandım. Siz de zaten o gün oradaydınız. Benim için güzel bir anı ve kendimi şanslı hissediyorum. Zaten Beşiktaş Jimnastik Kulübü, çalışanına ve sporcusuna çok değer veren bir kulüp. Kadınlar Günü’ne özel olarak bizleri de onurlandırmak adına Beşiktaş’ın maçının devre arasında bizleri sahaya çıkartarak iyice bilinirliğimizi artırmaya katkıda bulundu. O gün belki bizlerden haberi olmayan birçok insana özellikle kızlara ilham kaynağı olmuşuzdur. Sponsorlarımızın da yapmış olduğu reklam filmi çekimleriyle daha fazla ses getirdik. Her sene kulübümüzün bizlere vermiş olduğu destek daha çok arttı. Şampiyon olduktan sonra statta kupayla tur atmak, taraftarlarımızın önünde o coşkuyu tekrar yaşamak anlatılamaz.

Türkiye’deki en kalabalık kadın futbol maçında forma giydiniz. O anki hislerinizi öğrenebilir miyim?

Atletico Madrid ile şu anki isim sponsorumuz olan Vodafone Kupası adı altında bir özel maç yaptık. O anki duyguyu, hissi anlatacak bir kelime bulamıyorum. Stat hınca hınç dolu ve hep hayalini kurduğumuz o muhteşem statta taraftarlarımızın önünde maç yapmayı… Tarif edilemez hisler yaşadık. İlklerin kulübü olarak o zaman da bir ilke imza attık ve Türkiye’deki kadın futbol maçlarında en fazla seyirciye sahip kulüp olduk. Başkanımıza, yönetimimize tekrardan teşekkür ediyorum. Başkanımız Ahmet Nur Çebi ve eşi Berna Çebi  zaten sürekli bizlerin yanında olarak desteklerini hiçbir zaman esirgemiyorlar. Geçtiğimiz günlerde Vodafone ile yeni bir sponsorluk anlaşması yaptık.  Futbolda “Ben varım” diyen kadınları destekleyen Vodafone, hem isim hem de forma göğüs sponsorumuz oldu. Bizler de liglerimiz açıldığında şampiyon olarak bu gururu onlara yaşatacağız. Her fırsatta kadın-erkek eşitliğini vurgulayan, her fırsatta bizlere desteklerini esirgemeyen, gerek kadın futbol olsun gerek diğer amatör branşlar olsun her zaman yanımızda olan başta Başkanımız Ahmet Nur Çebi olmak üzere tüm yöneticilerimize teşekkür ederim.

‘ANTRENÖR OLMAK İSTİYORUM’

Gelecekteki hedefleriniz neler?

Aktif futbolculuk bir yerden sonra bitecek. Yine futbolun içinde kalıp milli takımlar seviyesinde antrenörlük yapmayı isterim. Bizlerin ne zorluklarla buralara kadar geldiğimizi, yaşadığımız tecrübeleri onlara aktararak doğru yoldan ilerlemelerini sağlamak isterim. Yaş 30’a doğru gelince evlilik hayalleri kurmuyor değilim (gülüyor). İşin şakası bir yana yeni yetişen nesillere, yaşı küçük olan sporcu kardeşlerimize rol model olarak hedeflerinin peşinden gitmelerini gerçekleştirmek, onların da hayallerinde ne varsa yaşamaları için gerekli çabaları göstermelerine yardımcı olmak istiyorum.

“Futbolcu” yerine “kadın futbolcu” denmesinden rahatsız oluyor musunuz ya da en çok sizi rahatsız eden şey ne?

Aslında beni en çok rahatsız eden şey, futbolda kadın-erkek eşitsizliğinin olması. Bunların en başında maddi imkânlar geliyor. Çünkü birçoğunun günlük harcadığı para kadar belki maaş alıyoruz. Ülkemizde futbol erkek oyunu algısını yıkmak için çok uğraşıyoruz. Beşiktaş Jimnastik Kulübü, kadına değer veren bir kulüp. Her fırsatta bunu dile getiriyorlar. Bizler de futbolun erkek oyunu olmadığını, kadınların da bu işin içinde olduğunu, “Ben varım” dediğini göstermek için çabalıyoruz. Birinin gelip bana “Erkek Fatma” demesi -ki küçükken futbolun içinde olunca diyorlardı- yadırgardım. Erkek gibi görünmek ya da sırf futbol oynadığımız için “Erkek Fatma” denilmesini doğru bulmuyoruz. Kadınız, biz kızız, anayız, güçlü görünmek, güçlü kadın imajı vermek illa fiziksel olarak değildir. Erkeklerden daha güçlüyüz, daha dayanıklıyız. Kadınlarımızı, kızlarımızı kimse susturamaz. Her alanda olmak için var olacağız, konuşacağız. Bizler de futbolumuzla bütün kadınların sesi olmak için her alanda bizler de varız demek için çabalayacağız.

'FUTBOLUN CİNSİYETİ YOK'

Kadın olduğunuz için en zorlandığınız anlar hangileriydi?

Son zamanlarda artan kadın cinayetlerinden dolayı bazen eve geç gelirken tedirgin oluyorum. Antrenman saatleri akşam olunca dönüş geç oluyor. İster istemez insan tedirgin oluyor. Futboldan yana zorlandığım bir şey yok, futbolun cinsiyeti yok çünkü.

Sizce kadın futbolunun en büyük sorunu ne? Bu sorunlar nasıl aşılır?

Bence tamamen profesyonelleşmek ve gelişim liglerinden ayrı olması... Nasıl erkeklerin süper lig adı altında ayrı olarak geçiyorsa bizler de gelişim ligleri içinde geçmeyip ayrılmamız gerekiyor. Yurt dışındaki kulüplere baktığımız zaman hemen hemen bütün takımların kadın futbol takımı var. Bizlerin de gelişebilmesi adına özellikle süper lig takımlarının kadın takımı kurması gerekiyor. Ligimizin düzenli bir isim sponsoru olup maçların televizyondan verilmesi gerekiyor. Özellikle alt yaş kategorisindeki kızların kendilerine ait ligleri olup oradan oyuncu havuzu oluşturmak lazım. Erkeklerde nasıl yaş kategorisine göre lig oynanıyorsa alt yapı için kızların da o şekilde olması lazım. 

Nasıl aşılır bu sorunlar, milli takımlar olarak gelinen sponsorluklarda kadın sporculara da yer verilmesi, onların da reklam filmlerinde oynatılması, yavaş yavaş kadın futbolcularında artık bilinirliğinin artırılmasına neden oluyor. Zaten bu tür etkinlikler ya da reklamlar futbolun bilinirliğini artırırız ve o şekilde gelişmesine katkı sağlarız. Beşiktaş gibi bir kulübün kadın futbol takımı olması büyük şans ki bunu yaptıklarıyla ve kadınlara verdiği destek, değerle gösteriyor. Bu sorunları hep beraber aşmak ve kadın futbolunun gelişmesi için diğer süper ligdeki kulüplerin, özellikle Fenerbahçe’nin ve Galasataray’ın işin içinde olması gerekiyor.

Korona virüsü salgınıyla birlikte epey futbol maçlarından uzak kaldınız. Bu dönem seni nasıl etkiledi, nasıl geçti, geçiyor?

Herkesi olduğu kadar beni de çok etkiledi bu durum. Sahadan uzak kalmak, toptan uzak kalmak performans olarak da düşürüyor. Normal bir zamanda iki hafta bile ara versen vücut geriye gidiyor ve tam şu an bir sene olacak liglerimiz başlamayalı. Pandemi ilk olduğu zamanlar kulübümüz tarafından zoom üzerinden zaten antrenmanlara devam ettik. Tabii ki takım antrenmanının, sahadaki o birebir mücadelenin yerini tutmaz ama kendimizi de korumak adına çalışmalarımızı online olarak sürdürdük. Ailemin yanına gidemeyince tek kaldım bu süreçte. Tabii biraz yıprandım, hep evdesin, “Bir şey olur mu” korkusuyla adım atamıyordum. Evde kaldığım süreçte zaten antrenman yapmayı da ihmal etmedim. Çoğu zaman dışarı çıkıp koşu yapıyordum. Bazen evde çalışırken alt kat komşumuz sesten rahatsız oluyordu (gülüyor). Şu an hala liglerin açılmasını bekliyoruz. Yaklaşık bir aydır antrenman yapıyoruz. Zaten topa yatkınlık biraz kayboldu bu süreç içinde ama çalışarak geri kazanırız. Arkadaşlarımı, takımı özlediğimi sahaya ilk çıktığım anda anladım. Uzun bir süre uzak kaldık ama yavaş yavaş toparlanıp yeniden eski gücümüze geliriz.

Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?

Kadınların özgür olduğu, kadınlarımızın her alanda olduğu, kadınların susturulmadığı, kadına bir gün değil, yılın her günü değer verildiği günlerin olmasını diliyorum. Her şey kadınlarla güzeldir. Dünya kadınlar günümüz kutlu olsun.