Bu kara günde, ölümün ve yasın içinde işimiz diri kalanların, bizim olanların kaydını tutmak. Önceliğimiz hayat ve insan.
Ölümün değil hayatın, her şeyi hükmü altında tutmaya çabalayan resmi unvanlıların değil, onların üstüne çökmeye kalktığı toplumun, insanın, bireyin kaydını tutacağız. Seçilmiş ya da atanmış yetkililere değil; kendi kendini yetkilendirip görevlendirenlere bakacağız. Siyasal ekonomik kazançtan başka derdi olmayanlarla işimiz yok. Aynı sokakları, şehirleri, aynı havayı, suyu, aynı kaderi paylaştığı herkesten kendisini sorumlu görenlerin adını yazacağız.
On yıllardır azimle, kararlılıkla dayatılan betonlaştırma zulmü, sonuçta tam da söyledikleri gibi “asrın felaketi”ni yarattı. Herkesin bildiği, gördüğü yıkım, toplu ölüm bağıra bağıra geldi. Kimse buna “doğal afet” diyemez. Neredeyse gününe saatine kadar zamanı, yeri, şiddeti belli olan fay kırılmasını kılı kıpırdamadan beklemenin neresi doğal olabilir? Doğal değil, dayatılan, en hafifiyle umursanmayan afettir bu.
En başta Naci Görür hocanın Elazığ depreminden beri üç yıldır attığı çığlıklara, daha üç gün öncesine kadar “Maraş’a, Hatay’a dikkat” diye haykırmasına topluca kulak tıkamanın bir açıklaması olmalı. Sürekli alarm vererek kutsal ve bereketli inşaat işine sekte vurmaya kalkan Naci Görür ana ekranlardan uzak tutuluyor, görünmez kılınıyor. Yöneticilerin bilimle, bilim insanlarıyla başı hoş değil, biliyoruz. Bizzat kendi talimatlarıyla hazırlanan raporlara ne oluyor? Bu da en az üç yıldır ellerinde. Yerle yeksan olan Kahramanmaraş’ın İl Afet Risk Azaltma Planı, kod adıyla İRAP valilik, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, AFAD, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı dahil olmak üzere
İçişleri Bakanı ve maiyeti başta olmak üzere, vali, milletvekilleri, belediye başkanı, tüm idari ve mülki amir hazır bulunmuş 19 Ağustos 2020’de Kahramanmaraş’ta toplanmış. Plan, alay-ı vâlâyla ilan edilmiş. Sayın bakan Soylu, “Yaklaşık 2019 yılı Mayıs ayından itibaren burada hummalı bir çalışma içindeyiz. Bu çalışma bizim için örnek ve pilot bir çalışmadır. Kahramanmaraş’ın oluşturduğu risk planını, Türkiye afet planı ile tüm Türkiye’ye teşvik edeceksek, 81 vilayetimizde toplantılarımızı yapıp risk çalışmalarını tamamlayalım. Kahramanmaraş’a en kısa sürede arama kurtarma birimimizi kuracağız," buyurmuşlar. Çok güzel.
Yerli yerinde, kapsamlı bir rapor ve plan var ellerinde. Kahramanmaraş pilot bölge ilan edilmiş. “Olası bir depremde can ve mal kayıplarını en aza indirmek için, meskun alanlarda zemin etütlerinin ayrıntılı olarak yapılması ve tehlikeli zonlardaki (alanlardaki) yapıların tahliyesi zaruridir,” diyor plan. “Aktif faylardan uzak ve sağlam zeminler üzerinde, betonarme ve statik hesapları doğru olan, depreme dayanıklı binalar yapılmalıdır,” diyor. Pazarcık ilçesini mahalle mahalle sayıyor, “yapıların deprem dayanımları dikkate alınarak, envanter ve risk analiz çalışmaları ışığında önceliklendirilmesi, güçlendirme ve dönüşüm çalışmalarının gerçekleştirilmesi gerekir" diyor.
Ne yapılmış? Hiçbir şey. Plan var ama bunu gereksiz, geçersiz bulan ve o hale getiren irade, organizma da var. Yer yarıldıktan, her şey yıkıldıktan, cümle canlılar, hayatlar enkaz altında kaldıktan sonra AFAD nerede, neden gecikti gibi sorular anlamsız. Kendi kendini kilitleyen bir yapı var ortada. O nedenle kilit dışındakilere bakıyor, onların kaydını tutuyoruz.
İNSAN VE İNSAN
Naci Görür hocayı en başa yazıyoruz tabii ki. Bize ne hacet, bilim dünyası en başa yazıyor onun adını. Daha Ekim 2022’de bilimsel araştırma, yayın kuruluşu Elsevier ve Stanford Üniversitesi her yıl yayınladığı “alanında dünyanın en etkili bilim insanları” listesine kaydetti adını.
1977’de Milli Eğitim bursuyla Imperial College of Londra’da doktoraya gönderilmesini, 1983’de TÜBİTAK’ın 40 yaş altı parlak bilim insanları Teşvik Ödülü’nü, 2004’de NATO Bilim Ödülü’nü kazanmasını geçiniz. Yurt içinde, uluslararası alanda tartışmasız başarılı bir kariyerin sahibi. Ömrünü bilime ve ülkesine adayan bu insan, 1997’de seçildiği Türkiye Bilimler Akademisi’nden 2011’de istifa ediyor. Çünkü yasa değişikliğiyle, akademi üyelerinin hükümetçe atanması öngörülüyor. Siyasal otorite bilime müdahilse, kilit orada başlıyor. Naci Görür hoca bunu görüyor, bilim insanı olarak gereğini yapıyor.
Ama köşesine çekilmiyor. Bilim insanı, ondan da önce bu ülkenin insanı olarak kendi kendine üstlendiği sorumlulukla çalışmayı, araştırmayı, olanı ve olacakları, gördüğünü, bildiğini ve ne yapmak gerektiğini herkese göstermeye, bildirmeye çalışıyor.
Prof. Dr. Naci Görür’ün 1947’de Elazığ’da bir kerpiç evde başlayan yolculuğuna, dört yaşında babasız kalmasıyla katmerlenen yoksulluk içinde kendi yolunu yörüngesini çizmesine, her şeye karşın onu İstanbul Teknik Üniversitesi’ne taşıyan 1960’lar Türkiye’sine, bilgiyi ve emeği değerlendiren üniversiteye bakarsak, onu belki daha iyi tanıyabiliriz. Derdini, meramını neden burasının, bizim insanımız olduğunu da anlayabiliriz belki. Betonsever güçlerin neyi, neleri yok ettiğini görebiliriz bu vesileyle. Doğadan önce nerelerde, nasıl, hangi depremlere, yıkımlara maruz bırakılıyoruz, tartışmaya, araştırmaya buradan başlayabiliriz.
FUTBOLCULAR, ŞARKICILAR, ARTİSTLER
Topçuların, popçuların, oyuncuların ilimle, bilimle işleri yok diye bilinir genellikle. Şöhretleri ve paraları vardır. Dünyanın, memleketin hali pek umurlarında değildir, denir. 6 Şubat 2022’de Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay başta olmak üzere 10 ilde yaşanan deprem, tüm bu ön kabulleri çürüttü.
Örnek: Fenerbahçe’nin eski kalecisi ve kaptanı, Hatayspor’u çalıştıran Volkan Demirel’den öğrendi çoğu insan depremi. Gözyaşlarıyla çekip yayınladığı videoyla “yardım, yardım” diye ayağa kaldırdı etrafı. Takımını topladı, İstanbul’a taşıdı. İstanbul’dan Hatay’a destek hattı kurdu. Evsiz kalan 100 depremzedeye Bodrum’da konaklama olanağı sağladı.
Volkan Demirel’in Hatayspor’daki yardımcısı, o şehrin çocuğu, eski Beşiktaşlı ve Galatasaraylı Gökhan Zan, ilk günden, ilk andan itibaren depremin içinde Hatay’ın sesi oldu. Yine Hataylı tiyatro sahnelerinden siyasete geçen Barış Atay, örgütlülüğün, insani ve toplumsal sorumluluğun ne demek olduğunu sergiledi yok olan şehrinde, arkadaşları, dostları, yoldaşlarıyla.
Hiç üstlerine vazife olmadığı halde deprem bölgesine koşan, mucizeler yaratan o nedenle de hedef tahtasına konan Haluk Levent ve Ahbap da, Oğuzhan Uğur ve BaBaLa Tv takımı da ayrıca kayda geçmeyi hak ediyorlar. Maddi, manevi, fiili destekle onların yanında yer alan Tarkan da öyle. Hepsinden önce diş gıcırdatılan Cem Yılmaz’ı da yazacağız elbette. İhtiyaç Haritası’yla birlikte hareket eden DasDas’ı unutmayacağız.
BETONUN ALTINDAN ÇIKAN HAYAT
Adlarını anmadığımız diğerleri onlarca, yüzlercesi bağışlasın ama futbolcusu, şarkıcısı, oyuncusu, özellikle ayrı bir bahsi hak eden talimatsız gazeteciler, muhabirler, yayıncılar beraber ve ayrı ayrı yardımlaşmanın çok ötesinde, müthiş bir performans sergiliyorlar. Bu yıkımın, facianın, ölümün içinde yeni bir doğumu haber veriyorlar. Yıllardır betona gömülen toplumsallık yeniden doğuyor onlarla ve herkesle birlikte.
Hasret kaldığımız bilgiye, bilime, akıl, vicdan ve ahlaka böyle kavuşacağız. Önceliğimiz hayat ve insan.