Beynelmilel bir mevzu: Erkekler, jiletler, saatler

Jilet olayında gördüğüm şu ki birçok erkek izlediğini anlamaya yanaşmayan bir katılıktan hareket ediyor. “Feminazi” olarak yaftaladıkları bir erkek düşmanlığının bu reklama hayat verdiği iddiasıyla, Gillette reklamı için demediklerini bırakmıyorlar. Reklamın bir kadın yönetmen tarafından yapılmış olması da feminist saldırı iddiasının dayanaklarından birini oluşturuyor.

Sevilay Çelenk sevcelenk@yahoo.com

Bu hafta memleketin bağrında çiçeklenen domestik olayları yazma işine biraz ara vereyim dedim. Zira domestos malzemeylen fazla haşır neşir olmak her türlü hastalığa davetiye çıkarıyor ve nefes darlığı yapıyor. Üstelik bir de asaplarımız bozuluyor...

Mahalli ve ulusal vukuat-ı adiyeyi bir tarafa bırakayım da azıcık beynelmilel dünyaya açılayım diye bakınıyordum ki bir arkadaşım yeni bir Gillette reklamından söz etti ve reklamın linkini de gönderdi. Dünya Gillette reklamıyla yıkılmış gitmiş anacığım. O da yetmemiş, Egard saatlerinin sahibi karşı videoyu  “Çaaak” diye çakmış. Olaylar Egard watches Gillette razors kıvamını almış gitmiş. Neyse uzun uzun araştırdım ettim. Seyşelli gençlerle Surinamlı ergenlerin bağra jilet atan tivitlerine varıncaya dek okudum desem yalan olmaz. Yazacağım bir şeyler ama pek öyle pambık gibi softly ele alınacak bir mevzu da değil bu, korkmuyorum desem yalan olur. Jilet gibi…

Gillette olayının milli ve yerli bir alakadan da mahrum kalmadığını söylemeden geçmeyeyim tabi. Söz konusu reklam Ekşi Sözlük yaprağıylan mevcut Gillette başlığı altına yeni eklenmiş 16, Gillette’in zehirli erkeklik reklamı başlığı altında an itibarıyla 19 ve Egard reklamı da 11 yaprak hacminde olmak üzere geniş geniş tartışılmış… Tivitır filan da şenlenmiş. Hiçbir yer eksik kalmamış.

Takip etmeyenler için bir özet geçeyim. Tıraş bıçağı markası Gillette geçtiğimiz günlerde yeni bir reklam filmi yayınladı. Reklamcılık ile sosyal sorumluluk kampanyalarının kamu spotu dilini ve mantığını birleştiren türden kısa bir film. Film #MeToo (Ben de) hareketine ve cinsel tacize, erkeklerin birbirlerine karşı zorbalığına ve “zehirli erkekliğe” gönderme yapıyor. Filmin amacını da firma, erkekleri hesap verebilir olmaya ve birbirlerine bu bağlamda hesap sormaya davet etmek olarak tanımlıyor.

Gillette reklamına getirilen eleştirilerin ağırlıklı bir kısmı toxic masculinity (zehirli erkeklik) kavramını hedef alıyor ve bu kavramı erkekliği işaret eden bir genelleme gibi okuyor. Oysa toxic masculinity ile ilişkili tanımların neredeyse tamamı sadece hegemonik erkekliğin sosyal olarak yıkıcı, erkeğe de zarar veren, homofobi, misojini (kadın düşmanlığı) ve şiddetle karakterize boyutlarına işaret ediyor. Zehirli erkekliğin bu çerçevede duygusallığı da erkekler bakımından bir zayıflık olarak işaretlediği ve dışladığı ekleniyor. Bütün bunlar toxic masculinity’nin masculinity ile aynı anlama gelecek şekilde asla kullanılmadığını da vurguluyor. Tanımın maskülen nitelikleri tümüyle “zehirli” olarak işaretlediği iddiasını birçok kişi kabul etmiyor. Bu açıklamalar tam da bu nedenle “zehirli”nin ayırt edici bir kavram olarak maskülenliğin önüne yerleştirildiğini belirtiyor. Bu tartışmanın sürdüğü mecralarda #NotAllMan #BütünErkeklerDeğil hashtaginin kullanılmasına da sıklıkla özen gösteriliyor.

Zehirli erkeklik ile ilişkili tartışmalarda dile getirilen bir diğer konu da sanıldığının aksine terimin feminist literatür içinden geliştirilmiş olmadığı. Çeşitli akademik ya da güncel tartışma metinlerinde bu kavramın ilk kez 1990’larda Mythopoetic erkek hareketinin ya da myhthopoetic yaklaşımın savunucusu psikolog Shepherd Bliss tarafından kullanıldığı belirtiliyor. Mitolojiye ve arketiplere dönerek modern erkekleri güçlendirmeyi ve dönüştürmeyi amaçlayan Mythopoetic yaklaşımın kendini feminizmle ilişkili bir karşıtlık ya da benzeri bir tavır üzerinden konumlandırmadığı da çeşitli yerlerde belirtiliyor.

Kısacası etrafında epeyce tartışmanın döndüğü bir konu bu. Politik doğruculuk (pc) ve sosyal adalet savaşçılığı (sjw) gibi “saçmalıklardan” hem beslenen hem de bunları besleyen mitsel bir dünya kavrayışında kökenlendiğini belirterek, zehirli erkeklik söylemini reddeden hararetli tartışmalar erkekler arasında yoğun.

Kısacası Gillette markası bu denli tartışmalı ve bu yazının sınırları çerçevesinde etraflıca ele alınması mümkün olmayan bir konuya bir reklam filmiyle kamikaze gibi dalış yapmış görünüyor. Film reklamın iyisi kötüsü olmaz sözünü de boşa çıkaracak bir biçimde bir boykota da yol açmış. Sadakatle bağlı olduğu Gillette markasını artık satın almayacağını söyleyen çok erkek var.

Markanın "Erkeğin elde edebileceğinin en iyisi" olan sloganı bu reklamda, “Bir erkeğin sahip olabileceği en iyi şey bu mu?” biçimindeki bir açılış sorusuna dönüşmüş. Soruyu takiben taciz, şiddet ve zorbalık içeren erkek davranışları ve bu erkekleri durduran başka erkeklerin görüntülerine yer verilmiş. Slogan bu yeni reklam filminde, "Erkeğin olabileceğinin en iyisi" ifadesi biçiminde kullanılıyor. En iyi davranışın ne olduğunu da yine reklamın kimi erkek izleyicilerinin “feminazi” hakaretleri eşliğinde saldırdığı feministler veya kadınlar filan değil, aynı reklamda yer alan başka “iyi” erkekler söylüyor.

Neyse ki reklam filmini kimi noktalarda eleştirse de çok olumlu bulan erkekler de var. Burada da #NotAllMan... Görüldüğü kadarıyla, Gillette toksik erkeklik kültürünü dönüştürmeyi amaçlayan bu kampanyası ile ayrıca, her yaştan erkeklerin “kişisel en iyilerine” ulaşmalarına destek olma amaçlı kâr amacı gütmeyen kuruluşlara üç yıl boyunca yılda 1 milyon dolar bağışlamayı da taahhüt etmiş.

Film erkek şiddetine, tacize ve zorbalığa bir nevi “artık yeter” diyor. Bu söylenmesin mi? Gillette’in bugüne kadar hegemonik erkekliğin bütün silahlarını kuşanmış erkekler aracılığıyla konuşup konuşmadığı ya da böyle bir reklamcılık sürdürüp sürdürmediğinden bağımsız olarak “artık yetmesin mi?” Filmin başka noktalarda eksikleri ya da kusurları olduğunu da ihmal etmeksizin bunları düşünüyor insan.

Erkeklerin filme yönelttiği ağır eleştiri bazı ortak vurgulara sahip. Bu filmin şiddetin yükünü müthiş bir ikiyüzlülükle ve politik doğruculuk adına olanca ağırlığıyla beyaz erkeklerin sırtına yüklediğini, erkekleri yetiştiren geniş bir single mother (bekar anne) nüfusun varlığını da dikkate almaksızın kadınları ya da siyahları bu şiddetten sorumsuz tuttuğunu söyleyerek isyan eden erkeklerin çokluğu dikkat çekici. Erkek şiddetini bir jiletle kesip atar gibi bünyeden ayırmaya kalkan Gillette markası –geniş bir erkek nüfusunu- infiale sürüklemiş görünüyor kısacası. World male society reklamı izlediğinden bu yana hop oturmuş hop kalkmış...

Jilet olayında gördüğüm şu ki birçok erkek izlediğini anlamaya yanaşmayan bir katılıktan hareket ediyor. “Feminazi” olarak yaftaladıkları bir erkek düşmanlığının bu reklama hayat verdiği iddiasıyla, Gillette reklamı için demediklerini bırakmıyorlar. Reklamın bir kadın yönetmen tarafından yapılmış olması da feminist saldırı iddiasının dayanaklarından birini oluşturuyor. Oysa en basitinden, filmde yanlış yapan her erkeği yanlışından döndürmeye çalışan en az bir erkek var. Erkekliği ve erkekleri kötülükten ve saldırganlıktan ibaret görmek diye bir şey de asla söz konusu değil...

Gillette reklamının karşısına Egard saatlerinin sahibi Ilan Srulovicz, “Erkek kimdir?” diye soran ve Gillette reklamına cevap niteliğini açıkça vurgulayan bir filmle çıkıyor. Film kadınların yapmadığı bütün zor işlerde çalışan, yangınlara kendini sakınmaksızın atlayarak kadın ve çocukları kurtaran, iş kazalarında, savaşlarda ve cinayetlerde ölen bir çoğunluk olarak erkekleri anlatıyor. Toplam intiharlar içinde en büyük sayıyı erkek intiharlarının oluşturduğunu hatırlatıyor bize. Eyvallah. Eyvallah bacım da, yüzde 79’unda erkeklerin öldüğü o cinayetlerin neredeyse yüzde 95’inin faili de erkek zaten. Savaşları çıkaran siyaset dünyası da, devlet dünyası da, duygu dünyası da erkek egemen dünyalar.... Kadınlar itfaiyeci olarak işe alındığında, polis oldukları, cerrah oldukları, otobüs şoförü ya da park ve bahçe görevlisi oldukları gibi çiçek gibi itfaiyeci de olurlar. Yangınlardan da kendilerini hiçbir şekilde sakınmazlar. Bunu hepimiz biliyoruz değil mi?

Dünyada her gün ortalama 137 kadın öldürülüyor. Bir kez daha yazalım bunu. Bu kadınların çok büyük çoğunluğu yakınları olan bir erkek tarafından, geri kalanların büyük çoğunluğu da yine başka erkekler tarafından öldürülüyor. Kadınları ve çocukları korumak mı dediniz? İntiharlara gelince, erkek intiharlarının sebebi de eril, narsistik, ketum ve maalesef şiddet yüklü kapitalist patriyarkanın alanında aranmalı.

En ilginç olan da erkeklerin aleyhine işleyebilecek hiçbir ayrıntıyı atlamayan ve mesela “kadının beyanı esastır” ilkesinin kazanımlarını değil de yol açabileceği adil yargılama sorunlarını peşinen gündem yapan ve bu ilkeyi faşizan bularak reddeden erkeklerin, başka adaletsizlikler konusunda ağızlarını açmıyor olmaları. Kadın katli ve cezasızlık konusunda ya da katillere ve tecavüzcülere Gillette kullandı, normal bir insan gibi takım elbise giydi ve de saat taktı diye iyi hal indirimine gidilmesi hakkında bir itirazlarının olmaması...

Bunlar gibi çok şey belli ki Egard Watches’ın umurunda değil, Egard ağırlıklı olarak ve zalimce dünya erkeklerini mutsuz ettiğini varsaydığı farazi bir dünyayı seyrediyor...

Egard watches... Egard saatleri....

Tüm yazılarını göster