ABD’de 1929 buhranı sonrası yaygınlaşan bir deyim vardır:
Sokakta kan akıyorsa, mülk toplayın! Türkiye için de farklı tarzda
söylenebilir bu: İktidar ne vakit şiddeti artırıyorsa, mülklerin
izini sürün. Osmanlı ve Türkiye tarihi, siyasal elitlerle mülkiyet
değişimindeki uyum bakımından derya zaten. AKP sayesinde binbir
türlü yolun kullanıldığına tanık oluyoruz şimdi de...
7 Mart günü Milliyet gazetesinde küçük bir ilan yayımlandı.
İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada, Rum
vatandaş Viktor Dimitriyades hakkında bilgisi olanların 3 ay içinde
başvurmaları isteniyordu. Bir “gaiplik” ilanı. Yani yaşayıp
yaşamadığı tespit edilemediğinden, kişiliğine yargıç kararıyla son
verilecek. İlanın esas konusu ise Dimitriyades’e ait Beyoğlu
İlçesi’nin Ömer Avni Mahallesi’ndeki arsa.
Geçen hafta, Gezi Parkı’nın İBB’den alınıp Sultan Beyazıt Hanı
Veli Hazretleri Vakfı’na devredilmesiyle, devam eden bir mülk
aktarımını daha öğrenmiş olduk. Tartışmalar üzerine Vakıflar Genel
Müdürlüğü 2008’de yürürlüğe giren 5737 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun
30. Maddesi’ndeki, “Vakıf yoluyla meydana gelip, her ne suretle
olursa olsun Hazine, belediye, özel idareler mülkiyetine geçmiş
varlıklar mazbut vakfına devrolunur” düzenlemesini hatırlattı.
Meğer aralarında Galata Kulesi, Pera Palas Otel, Şişli Etfal’in de
bulunduğu 1014 taşınmaz, vakıflara tescil edilmiş.
AKP’nin kurduğu Ensar, Türgev, Tügva vb. vakıflara devredilen
mülkler epeydir gündemdeydi. Bir de “mazbut” vakıflar çıktı. Mazbut
vakıf; temeli Osmanlı ve Selçuklu’ya dayanan, günümüzde yöneticisi
kalmayanlara deniliyor. Bunları Vakıflar Genel Müdürlüğü yönetiyor.
İşin sırrı burada işte.
Yazının başındaki ilana dönelim tekrar…
Dimitriyades’e ait arsa iki önemli projenin ortasında yer
alıyor. Bir yanında Doğuş Grubu’nun inşa ettiği meşhur Galataport,
diğer ucunda kıyı boyunca 650 metre uzanan Kabataş projesi
var. Nasıl bir yer olduğuna şu fotoğraf ve haritadan bakalım:


Arsa İBB tarafından yıllardır park olarak kullanılıyor. İlana
göre, Mahmut Bedrettin Vakfı’ndan icareliymiş. Dava sonunda
mülkiyet aynı vakfa geçecek büyük ihtimalle. Ortada yasadışı durum
yok; biraz tarayınca son yıllarda benzer pek çok gaiplik davası ve
mülhak vakıflar adına mülk tescilini içeren ilanlara rastlanıyor.
Dikkat çeken şey, bu adı taşıyan yegâne vakfın Kayseri’de görünüyor
olması. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kayseri’de uzun müddet
kadılık yapmış Mahmut Bedreddin adına, kendisinin kütüphanesiyle
ünlü olduğuna dair araştırmalar sonucunda, 2009’da Kadı Mahmut
Vakfı Kütüphanesi kurulmuş.
Beşiktaş-Karaköy arasında uzanan Meclis-i Mebusan Caddesi’ndeki
küçük ama değerli arsadan başlayıp haritayı daha da
genişletelim...
***
1927 yılı… Bir adam merdivene tırmanmış, aşağıdaki kalabalığın
meraklı bakışları arasında, duvardan söktüğü ve üzerinde “Cadde-i
Kebir” yazılı tabelanın yerine, “İstiklal Caddesi” yazılı olanını
asıyor. Bu kişi; İstanbul Şehremaneti’nde (belediyesi) uzun yıllar
memurluk yapmış, belediyecilik ve yerel yönetimler üzerine 9
ciltlik Mecelle-i Umur-ı Belediyye’yi yazmış, ilk kez İstanbul
Şehir Rehberi’ni hazırlamış Osman Nuri Ergin. Yüzlerce cadde,
sokak, meydan, bölgenin adını o belirlemiş. Yeni Cumhuriyet’in,
İstanbul mülküne vurduğu damganın belki de ilk sembolü sayılır,
İstiklal Caddesi tabelası. Dolayısıyla siyasetteki değişimle
bölgenin yapısındaki değişim senkronize haldedir.
Nitekim AKP’nin ilk el attığı yer de Beyoğlu ve çevresiydi.
Adını, tarzını, kültürel kimliğini kazımak ve burayı kendi
elitlerinin mekanına çevirmek amacıyla başından beri uğraşıyor.
Galataport, Emek Sineması, AKM, Taksim Camii filan derken her şey,
“Beyoğlu Kültür Rotası” etiketiyle devasa bir dönüşüm projesinde
birleşti sonunda. Gazete Duvar’da Hakkı Yırtıcı, onlarca yazı
kaleme aldı konuyla ilgili. Şu yazıdan geriye doğru arşivi
taranırsa, meraklısı yeterli bilgiyi edinilebilir.
Tarihi yapıların restorasyon adı altında mahvedilmesini
hatırlatmaya lüzum yok herhalde. Bunun yanında mesele, onlarca
mülkün el değiştirmesi… Rezidanslar, oteller, lüks konutlar
kurulmaya başlanması… Esnaf profilinin Gezi protestolarından
sonraki hali… Sahibi bulunamayan mülklerin akıbeti…
Neoliberal ve neo-Osmanlıcı tahribatın muhteşem bir harmonisini
bulacağımız yerlerin başında geliyor Beyoğlu. Haliyle sermayenin de
izini sürmek lazım.
Galataport dışında milyar dolarlık 5 proje devam ediyor. Çalık
Holding’in Tarlabaşı’ndaki Taksim 360 projesi en eskisi. Diğerleri
Polat Holding’in yürüttüğü Piyalepaşa dönüşümü, Ege Yapı’nın Haliç
kıyısındaki 14 bin metrekare alanı kapsayan kompleksi, Polimeks
Holding’in yine Haliç Tersanesi’nin yerine inşa edeceği villa,
otel, AVM, yat limanı vb. alanlardan oluşacak devasa Haliç Projesi
ile pek de gündeme gelmeyen Benesta Beyoğlu. Benesta’yı yapan Esta
Grup hakkında biraz bilgi vermek iyi olur. Zira Bahattin
Demirbilek’in, 22 yaşında Duru sabunları ve Arko tıraş köpüğünün
pazarlama müdürü olarak gittiği Rusya’da dünyanın en büyük 129.
inşaatçısı haline gelmesi, her halükârda ilgi çekici. 2005’te
kurduğu Esta Construction daha ofisini açar açmaz Putin
iktidarından üst üste büyük devlet projeleri almaya başladı. Soçi
Olimpiyatları için açılan ihalelerden kaptığı otel ve stadyum,
kariyerinin zirvesi. Ve sonunda İstanbul’a dört projeyle el attı.
En değerlisi, Polat’ın dönüştürdüğü Piyalepaşa’nın Taksim ucuna
konduracağı, 7 bin metrekare alana, 9 katlı tek bloktan oluşan
ultra lüks “yaşam merkezi.” Bu 6 proje, Beyoğlu Belediyesi’nin
öncülüğünde kurulan “Beyoğlu Investors Group” (BIG) olarak
anılıyor.
Haritayı başka bir detaya odaklayalım yeniden…
***
Ocak ayında Beyoğlu Belediyesi, Taksim’de kimliğiyle, kültürü ve
müdavimleriyle neredeyse bir ada gibi kalan Mis Sokak’ın başındaki
7 katlı Ferah Apartmanı’nı restore edip kiralamak için meclisten
yetki istedi. Asıl adı Martin Apartmanı olan yapı, Aram ve İsak
Karakaş tarafından 1900’lü yılların başında inşa edildi. Mimarlar
ve sanat tarihçileri, dış cephedeki organik çiçek ve bitki
motifleriyle “Art Nouveau” akımının etkisini taşıyan ender
eserlerden sayıyor. Sonra ne oluyor binaya?
2007’de önce Aksan Ak İnşaat’ın, ardından 2017’de Aksaray
Organize Sanayi Bölgesi’nde kurulu Akasya Alçı Maden Üretim AŞ’nin
mülkiyetine geçiyor. Her ikisi şirket de 15 Temmuz darbe girişimi
sonrasında kayyum atanan Kaynak Holding’in kurucularından, Gülen’e
en yakın isimlerden Ali Katırcıoğlu’na aitti. Apartman önce FEM
Dershanesi sonra Özel Taksim Teşvikiye Temel Lisesi olarak
kullanılmıştı. Geçen hafta mahkeme şirketlerin mülklerinin müsadere
edilmesine karar verdi. Beyoğlu Belediye’sinin CHP’li Meclis Üyesi
Süleyman Solmaz, binanın restorasyona girmesiyle beraber Mis
Sokak’ın sosyal dokusuna da müdahale edileceği kaygısı
taşıdıklarını dile getiriyordu.
Ermeni'den Cumhuriyet idaresine, oradan Gülen cemaatine ve
nihayetinde AKP’ye geçen; üzerinden kesintisiz iktidar
mücadelelerini okuyabileceğimiz bir mülkiyet hikayesi daha.
Vakıfların rolünü de görüyoruz burada. Peki kimin iradesinde oluyor
bütün bunlar?
Beyoğlu’nu iki dönem yöneten ve Beyoğlu Kültür Rotası’nın mimarı
Ahmet Misbah Demircan, 2019’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
tarafından Kültür ve Turizm Bakan Yardımcılığı’na atandı. 2020
başında ise Karayolları ve Bayındırlık Bakanlığı kökenli Burhan
Ersoy, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne getirildi. Demircan’ın
yardımcısı olarak da Beyoğlu Belediyesi’ndeki özel kalem müdürü
Erol Öktem atandı. 2020 sonunda ise İstanbul 1. Bölge Başkanlığı’na
da Ensar Vakfı’nın Beşiktaş Şubesi’ni yönetmiş Hayrullah Çelebi
geldi. Bu isimlerin Bilal Erdoğan’ın Okçular Vakfı’yla bağını da
ekleyelim. Şimdiki Beyoğlu Belediyesi yönetimi de Okçular’da.
Kısaca siyaset-sermaye-vakıf makinası tıkır tıkır işliyor
Beyoğlu’nda.
7 Mart günü Dimitriyades’in gaipliği için yayımlanan altı
satırlık ilan da böylesine hunharca işleyen çarkın parçası işte.
Beyoğlu coğrafyası, katman katman bir “halklar mezarlığıdır” çünkü.
Kim iktidara gelirse ötekinin üzerine toprak atıp, kendi anıtını
diktiği yerdir. İstanbul’un mülkiyet ormanının en tatlı meyvesini
veren ağaçtır orası. Amerikalı caz sanatçısı Billie Holiday’in
“Strang Fruit” şarkısındaki gibi bir ağaç ama: “Yapraklarda kan,
kökte kan.”
Bu yüzden Beyoğlu mülkleri ile siyasal şiddet daima iç
içedir…