Artık Trump mı Biden mı sorusunu geçtik. Bundan sonra normal şartlarda en az 4 yıl Joe Biden ve yardımcısı Kamala Harris ile devam edeceğiz.
Bu aşamadan sonra sorulan soru Biden yönetiminin dünya ile ilişkilerinin nasıl olacağı, olasılıklar.
Her başkan seçiminden sonra bu soru soruluyor ve cevap bulunmaya çalışılıyor. Geçmiş yıllarda yapılan değerlendirmeler gösterdi ki bu sorunun aslında doğru ya da doğruya yakın bir yanıtını vermek hiç de kolay değil.
Ancak elimizde Ockhamlı William’ın yöntemi var (Ockham’ın Usturası). Çok basit bir ilkeye dayanıyor. Bir şeyi açıklamak için önümüzde birden fazla seçenek varsa en basit olan açıklama büyük olasılıkla doğru olandır. Bu ilkeden yola çıkacak olursak Biden yönetiminde dünyanın neler ile karşılaşacağı sorusuna da “kafa patlatmaya gerek kalmadan” herkesi şaşırtacak yepyeni bir şey ile karşılaşmayacağı cevabını verebiliriz.
Önce elimizdeki verilere bakalım: Devlet (ABD), Başkan (Biden), yardımcısı (Harris), müesseseler (Pentagon, CIA, Dışişleri, Temsilciler Meclisi, Senato, muhataplar (Örn: Türkiye, İran, İsrail, Rusya, Çin Suriye, Kürtler…)
Devlet ABD. Müesseseler devleti. İktidar sadece başkanın elinde değil, kurumlar ve yasalar var ve kararlar bunlar arasındaki orkestrasyon/sinerji sonucu alınıyor.
Başkan Joe Biden. Obama yönetimi sırasında başkan yardımcılığı yapmış. Suriye gibi yerlerde vahşi katliamların yaşanmasına neden olan politikaların yanı sıra İran ile nükleer anlaşma, Küba ile yumuşama, dünyaya daha yapıcı mesajlar verme dönemi.
Başkan yardımcısı Kamala Harris. Kadın. Jamaika-Hindistan kökenli. Bu anlamlarda ABD’de ilklerin kendisi ile birlikte yaşandığı kişi.
Muhataplar ve çoğu Trump döneminin eseri olan sorunlar: İran ile nükleer anlaşma(nın bozulmuş olması), yaptırımlar. Avrupa ile Trump zamanında bozulan ilişkiler, Rusya’ya yönelik yaptırımlar, Çin ile amansız rekabet, İsrail ile ilişkilerin daha da geliştirilmesine paralel Kudüs’ün başkent ilan edilmesi, Yüzyılın Planı, Türkiye ile S-400’ler, Doğu Akdeniz, Halkbank sorunları, Suriye’de Kürt sorunu.
Biden bu ilişkiler içinde Trump’ın yol açtığı tahribatı düzeltmeye çalışacağı mesajları veriyor. Ancak aslında çok daha fazla sayıda madde eklenebilecek bu listede yer alan başlıklarla ilgili tavrı belirleyecek olan tek kriter ABD’nin çıkarları.
Bu nedenle;
Biden İran’a “kusura bakmayın Trump çok kötü bir adamdı ve sizi kırdı. Bu nedenle özür dilerim” demeyecek. Ancak yine de İran ile bir yumuşama zemini arayacaktır. Bu kararda elbette İsrail ve Suudi Arabistan ile bundan sonra ilişkilerin nasıl yürüyeceği de etkili olacaktır.
Suriye ve Kürtler meselesinde karar tek başına Biden’a bağlı değil. Pentagon ve Dışişleri de ABD’nin gelecekteki çıkarları konusunda öngörüye sahip ve Biden’ın bu iki müessese karşısında ikna olması olası. Dolayısıyla Kürt meselesinde de Biden’ın yine Trump’a gönderme yaparak “Kürtler kusura bakmasın” demesi çok küçük olasılık. Bu arada bu meselede ABD daha da ileri giderse Türkiye ile gergin olan ilişkiler daha da gerilecek. Ya da tersi bir durum olarak Türkiye ile ilişkiler gergin olduğu için Kürt meselesine daha fazla yüklenilecek.
Kudüs’ün başkent olması ve Yüzyılın Planı için artık çok geç. Zira Trump gitmeden önce bu iki icraatını geri döndürülemeyecek şekilde güçlendiren çok kritik bir başarıya imza attı ve bazı Arap ülkeleri ile İsrail arasında normalleşmeyi sağladı. Suudi Arabistan’ın veliaht prensi Muhammed Bin Selman da ileride kendisine ABD tarafından yönelebilecek olumsuzlukları bertaraf etmek için aynı yola gidebilir. Böylece Kudüs ve Yüzyılın Anlaşması'na Filistinliler ve (söylemde) Türkiye dışında itiraz eden de kalmayacak.
ABD-Avrupa ilişkilerinde sorun ise hiçbir zaman için esasta yaşanmaz, Trump döneminde yaşanan usul sorunuydu. Biden muhtemelen bu sorunu çözecektir. Avrupa liderlerinin resmi sonucu beklemeden yayınladıkları tebrik mesajları Trump’tan ne kadar bıktıklarını gösterdi zaten. Bu bir yandan da Biden’a yönelik olumlu beklentinin de dışa vurumuydu.
Ve Türkiye. En çok merak edilen konulardan biri daha önce tepki gören açıklamalar yapan Biden’ın Türkiye ya da özelde Erdoğan’a karşı nasıl bir tavır içinde olacağı. Burada da altın kural (ABD’nin yüksek çıkarları) belirleyici olur. Bir bakarsınız Biden ile Erdoğan arasında şartlı muhabbet başlar. Türkiye S-400’ler konusunda geri adım atar, ABD’nin Suriye’de Kürtler ile yaptığı işbirliğine engel çıkartmaz, Doğu Akdeniz ve Libya’da ABD’nin diğer müttefiklerini rahatsız edecek adımlar atmazsa Biden uluslararası sermayeyi bugüne kadar ciddi biçimde rahatsız etmekten kaçınmış bir Erdoğan’ı neden istemesin? Bu durum iki tarafın birbirlerine aşk şiirleri yazacağı anlamına gelmiyor elbette ancak temel konularda anlaşma sağlanırsa gerisi iki taraf için de teferruat olacaktır. Elbette her seferinde şart dayatacak olan Biden olmayacak ancak Türkiye’nin elindeki kapasitenin ABD’ye göre daha düşük olduğu bir gerçek ve Biden bu nedenle gücünü göstermek isteyen taraf olacaktır.
Kamala Harris Biden’ın imajını şimdiden yumuşatmış durumda. Ancak unutmayalım ki Condoleezza Rice de piyano çalıyordu. Sonunda nasıl bir canavar olduğunu gördük.
Kamala’nın da aynı kurt adamlığa dönüşmemesinin garantisi yok. Nihayetinde Demokratlar kendine demokrat, dünyanın geri kalanına değil.
Basit olasılıklar daha inandırıcı duruyor. En basit olasılık ise yukarıda özetlemeye çalıştığımız gibi durumun pek değişmeyeceği. Galiba Biden dönemi ile ilgili en gerçekçi yorumu İran yönetimi yaptı: Bizi kimin gideceği, kimin geleceği ilgilendirmiyor, biz ne yaptığına bakarız.