ABD’nin yeni seçilen başkanı Joe Biden dışişleri ve ulusal güvenlik ekibini atadı. Kendi yaşının 78 olduğu dikkate alınırsa oldukça genç bir kadro. Pek çoğu birbirini yakından tanıyan, birbirleriyle çekişmeyecek isimler. Tony Blinken Dışişleri, Jake Sullivan Ulusal Güvenlik, Michele Flournoy Savunma ve Avril Haines de Ulusal İstihbarat. CIA’in tepesi de değişecektir. Ancak benim kişisel öngörüm oraya kıdemli ve teşkilat kökenli birinin geleceği yönünde.
Yukarıdakilere ek olarak New York’da BM Daimi Temsilcisi olarak Linda Thomas Greenfield görevlendirildi. Dışişleri’nden yetişme kariyer diplomatı. Kıdemli kademeli John Kerry’nin İklim Temsilcisi atanması, Yeşil Dönüşüm’e girişemeyecek olsa dahi Biden, yerküremiz için iyi haber. ABD’nin konuyu yeniden ciddiye alacağını ve hatta liderlik etme iradesini gösteriyor. Alejandro Mayorkas da var ama o İç Güvenlik’ten sorumlu olacak. Küba kökenli birinin göç işlerine nezaret edeceğini not etmekle yetinelim.
Hem Blinken, hem Sullivan’la yakın olan ve yine Blinken gibi ülkemizi iyi tanıyan Phil Gordon’un da (herhalde Dışişleri’nde) önemli bir konuma gelmesi bekleniyor. Bill Burns, Nick Burns ve Susan Rice’ın da telefonları yoğun söylentilerin aksine çalmamışa benzer. Rahm Emanuel’in de Ulaştırma Bakanlığı gemisi karaya oturdu. Adı geçenin Ticaret Yüksek Temsilcisi olabilme ihtimali geçerliyse de zayıf. Colin Kahl’in zaten adı geçmedi, Ben Rhodes da ilk on birde yok. Brett McGurk cenahından da ses gelmedi henüz.
Tamamı bürokrat kökenli ve önceki Obama döneminde şimdi atandıkları görevlerde yüksek mevkilerde görev almış, yani bizim deyişle “dosyalarına hâkim” kişiler bunlar. Tabii, ABD’de “bürokrat” deyince bizdeki gibi değil. Başkanlık sistemi uyarınca üst düzey bürokratlar yönetimle birlikte gelip, birlikte gidiyor. İsteyen kitap yazıp, dileyen danışmanlık yapıp cebini dolduruyor. Bir kısım ders veriyor, başkaları düşünce kuruluşlarında ahkâm kesiyor yahut TV’lerde yorumculuk yapıyor.
Ardışıklık gereği, iktidar cumhuriyetçilerle demokratlar arasında el değiştirdikçe, bir önceki ekipten arada doğru ata oynayanlar yine kendi alanlarında daha üst düzeylerde koltuk bulabiliyor. Doğal olarak, hele Başkan Yardımcısı Biden’ın yakın ekibinde yer almış olanlar, bal tutan parmaklarını yalıyorlar. Yanlış anlaşılmasın, tamamının muktesebatları yeterlinin de üzerinde atandıkları görevleri layıkıyla yerine getirmek için.
Yukarıdakilere ek olarak Ankara Büyükelçisi Satterfield’in de Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’nin yolundan gideceği beklenebilir. Bizim taraftaysa, “gerçek Vaşington Büyükelçisi” gibi işlev yerine getiren Mehmet Ali Yalçındağ’ın, hele Berat Albayrak’ın istifası bağlamında, manevra alanının daralacağı öngörülebilir. Hatta belki, tabiatıyla “Sayın Cumhurbaşkanının takdirleridir” ama Büyükelçi Serdar Kılıç’ın da Ankara’da bir önemli göreve çekilip, yerine yeni ekiple daha rahat çalışacak birinin atanması, hariciye ağzıyla “dar penceremizden görülebildiği kadarıyla” diyelim, çok şaşırtıcı olmaz.
Biden’ın ekibini kurarken, amiyane tabirle “sidik yarışı” baş ağrısı yaşamamayı ve öğrenme süreciyle zaman yitirmeksizin işe girişmeyi öncelediği anlaşılıyor. Daha genel anlamda, Biden’ın zaten Obama döneminin perakendeci veya amorf dış politikasını sürdüreceğini ve ister istemez odağın Asya-Pasifik’e kaydığını dile getirmiştim. Doğru, Trump’a oranla Biden, daha fazla kurumsallığı öne çıkaran, yasalara uymaya özen gösteren (S400 CAATSA yaptırımları, Halkbank Davası vb.) ve gereksinim duyduğu alanlarda Ankara’yla köprüleri atmayacak bir yaklaşım ortaya koyacaktır. Ama o kadar.
Bu görüşüme de Vaşington’u bilen sevgili dostlar ve saygın uzmanlar arasında katılan yok ama paylaşayım: Ben, Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in dış politikada epey yük omuzlayacağını ve asıl “öğrenme sürecinin” orada yaşanacağını varsayıyorum. Dolayısıyla, Harris’in dış politika ve ulusal güvenlik ekibinin de nasıl biçimleneceğinin yakından izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Senato’nun 50-50 eşitliğe gelip gelmeyeceği de ayrıca izlenmek kaydıyla. Zira o takdirde Harris, mesaisini Senato’ya başkanlık etmeye de vakfetmek durumunda kalacak.
Öyle veya böyle, deneyimli de, kritik dosyaları yürütmüş, dünyayı ve Türkiye’yi iyi tanıyorlar da olsalar, “bürokratlık” ABD’de ülkemizden farklı anlama da gelse, sonunda bürokratlardan oluşan bir ekipten kökten dönüşümcü bir icraat beklemiyorum. Beklentimin düşük olduğunu daha önce de kayda geçirmiştim. Bizatihi söz konusu atamaların kendi, bana bu düşüncemde haklı olduğumu anlatıyor. Kişisel bir yorumdur, bekleyip görmek de gerekir, orası ayrı.
Zaten bu konuştuklarımız bizim buralarda anatema. Bakınız (e.) Büyükelçi Ünal Çeviköz kim bilir kaçıncı kez adeta çarmıha gerildi. Anamuhalefet CHP’nin, Türkiye’nin kurucusu olduğu Avrupa Konseyi, içinde yargıcı bulunan AİHM, aday ülke olduğu Avrupa Birliği’ne yönelik tutumu en hafif deyimle muğlak. ABD deyince ise derhal çatık kaşlı, çakmak bakışlı bir anakronik “anti-emperyalizm” vurgusuyla karşılaşıyoruz. Londra’daki tefeciler, faiz baronları vs. bunlar hep içe kapanmacı, kendi yağında kavrulmacı, biz bize benzerizci, taşrasal çağrışımlı bir söylemin unsurları.
Özetle, dürüstçe söyleyeyim, “dostlar alışverişte görsün” diye yazdım ben bu yazıyı. “Benden beklenen bu”, “konu da güncel ha gayret” diyerek ve Sayın Genel Yayın Yönetmenimin yüksek himayelerinde mesai yaptığım için. Sanıyorum ABD’li saygın gazeteci/yazar Thomas Ricks’in öğüdüydü: “Eğer yazınızı canınız sıkılarak yazarsanız, okur bunu hemen anlar, ve onun da canı sıkılacağı için okumayı aynı hızla bırakır.” Neden?
Örnekse, yalnızca salı günü ben bu satırları alt alta dizerken, TTB Yüksek Onur Kurulu üyesi Şeyhmus Gökhan DTK üyeliği gerekçesiyle tutuklandı. Madenciler yerlerde sürüklenerek polis şiddetiyle karşılaştı. Bahçeli asıl mafyanın Demirtaş olduğunu iddia edebildi. Arınç, YİK’ten mecazen “ağlayarak” istifa etti. Fahrettin Altun çıkıp, Cumhurbaşkanı'nın açıklamalarına atıfla “şimdi iyi niyet gösterme sırası AB’de” diyebildi. Aralık başında NATO Dışişleri Bakanları, onunda ise AB Konsey toplantısı var. ABD’de devir teslim 20 Ocak’ta.
Sarsıntılı bir yakın dönem olacak. İçerideyse, Bahçeli ve güvenlik bürokrasisi eliyle, “çökertme”, “göçürtme”, “oturtma” ne derseniz deyin, o denli beylik Soğuk Savaş’tan kalma köhne bir sözde stratejiyle karşı karşıyayız ki ancak “önümüz kış, turşusunu kuralım bari” diyebiliriz. Dışarıdan Türkiye’ye bakışta ise sihirli sözcük hep olageldiği gibi “istikrar”. CHP-İYİP ikilisi de korkarım “biz de istikrarın parçasıyız” resmi verelim derken, yerelci, taşrasal, şoven milliyetçi aktörler olarak görülüyor oralardan bakış. Bakalım Saray Biden’ın ekibini, tabiri caizse, neresinden tutacak?