Bilal Şaban: Lübnan’daki krizin asıl nedeni dış müdahale ve taifeci siyasi yapıdır
Bilal Şaban, Lübnan’daki yaşanan krizin çok boyutlu olduğu ve içerde yolsuzlukçu siyasi liderlerin her birinin dini, mezhebi ya da etnik topluluğa sırtını dayamış olmasından kaynaklandığı görüşünde. Bilal Şaban’a göre hangi mezhep ya da dinden olursa olsun yolsuzluk yapandan hesap sorulamıyor çünkü o kişiyi hesaba çekmek, yargılamak ve mahkûm etmek onun mensubu bulunduğu topluluğu cezalandırmak olarak algılanıyor.
Lübnan’da yaşanan 'şey'e kriz demek, yaşananları tanımlamak için yetersiz kalabilir. Buna ekonomik, siyasi ve toplumsal alanla ilgili her şeyi felç eden felaket demek daha doğru. 2019 ve 20’de daha çok protestolar ve Whatsapp vergisi konuşulurken şimdi ise ilaç, su ve benzin sıkıntısı, ülkenin hızla fakirleşmesi ve açlık konuşuluyor. Lübnan lirasının dolar karşısında 5-6 kat değer kaybetmesi bütün dengeleri alt üst etmiş durumda. Hükümet ise bir türlü kurulamıyor. Lübnan İslami Tevhit Hareketi Genel Sekreteri Bilal Şaban’la Lübnan’ın “Nekbe”sini konuştuk.
'LÜBNAN’DAKİ KRİZ KRONİK'
Lübnan’daki krizin arka planına ilişkin neler söylemek istersiniz? Lübnan nasıl böyle büyük bir felaketin eşiğine geldi?
Lübnan'da olup bitenlerin çok boyutlu uluslararası, bölgesel ve yerel arka planı, siyasi, güvenlik, finansal, ekonomik ve coğrafi nedenleri bulunmakta. Lübnan krizi kroniktir, çünkü Lübnan bir ülke olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra kurulan siyasi yapılar, hayatiyetini yabancılar ve büyük güçlerle ilişkilerinden alan kırılgan, sürdürülebilirliği olmayan varlıklardır.
Siyasi olarak: Lübnan devleti, sözde bağımsızlıktan önce Fransız işgalciler tarafından kurulmuş taifeci/mezhepçi bir yapı olarak kabul edilir. Bu kompozisyon, vatandaşlığa değil, daha çok başbakanlık, parlamento başkanlığı ve cumhurbaşkanlığının yanı sıra birinci ve ikinci derece pozisyonların liyakat esaslı değil mezhepçi/taifeci bir şekilde dağılımına dayanır. Bu ise hesap verebilirliği engeller, çünkü her türlü hesap verilebilirlik, yolsuzluğa bulaşmış kişiler için ilgili mezhebe zarar vermek amacıyla yapılan bir eylem olarak kabul edilir.
'İSRAİL’LE SINIRI OLMASI LÜBNAN’IN EN BÜYÜK ŞANSIZLIĞI'
Ekonomik olarak: Etnik ya da mezhebi toplulukların liderlerinin çoğu bir şekilde yolsuzluğa bulaşmış insanlardır. Petrol ve gaz ithalatını tekelleştiren mi ararsınız, ilaç ithalatını ve Lübnan ekonomisinin diğer gelirlerini tekellerinde tutanlar mı ararsınız... Ülke dayanılmaz bir cehenneme doğru gidiyor.
Güvenlik: Lübnan, 1943'te ilan edilen bağımsızlığından bu yana her on ya da yirmi yılda bir güvenlik krizi yaşıyor. Örnek vermek gerekirse 1958 devrimi, ardından iç savaş veya 1975'te iki yıllık iç savaş vs. Bu olayların etkileri yıllarca sürmüştür.
Coğrafya: Lübnan'ın, gaspçı Siyonist varlığın hemen yanı başında bulunması Lübnan'daki istikrarsızlığın en önemli nedenlerinden biridir. Siyonist işgaller ve saldırılar hiçbir zaman eksik olmamıştır. İşgal ve saldırıların başında 1982 yılında İsrail’in Beyrut ve Güney Lübnan’ı işgali gelir. Ardından İsrail’in 2006’daki Temmuz saldırısına kadar belirli aralıklarla saldırı ve istila girişimleri yaşanmıştır. Lübnan aktif fay hatları üzerinde olup çalkantılı bir okyanusta kâğıt gemi gibidir.
Lübnan'da ve bölgede, büyük güçlerle birlikte ekonomik ve siyasi olarak her türlü istikrarsızlığa neden olan gaspçı Siyonist yapının ortadan kalkması ve ardından bölge ülkelerinin kendi aralarında entegre olacağı bölgesel bir politik sistem kurulması dışında Lübnan ve bölgenin istikrara kavuşma ihtimali yoktur. Bunun sağlanması da Lübnanlı, Filistinli ve ulusal ya da İslami hareketlerin güçlerini birleştirdiği bir direniş olmadan mümkün değildir.
'MERKEZ BANKASI BAŞKANININ YARGILANMASINA PATRİK VE ABD İZİN VERMİYOR'
Lübnan bu krizden kurtulabilir mi ve bu nasıl mümkün olabilir?
Lübnan'daki yozlaşmış sınıf, 300 milyar dolar olduğu tahmin edilen Lübnan dışındaki bankalara aktardıkları halka ait servetin geri alınması için “Bunu nereden buldun?” sorusu kendilerine yöneltilmeli ve hesap sorulabilirlik temelinde sorumlu tutulmalıdır. Ülkemizde son yıllarda dünyanın en zengini olarak Guinness Rekorlar Kitabı'na giren milyarderler sınıfı ortaya çıktı ve bu sınıf kendi yandaşları ve aşiretleri tarafından korunuyor. Örneğin Lübnan Merkez Bankası Başkanı’nın yargılanmasına Maruni Patrik izin vermediği gibi ABD de onun kendi adamı olması nedeniyle yargılanmasını kırmızı çizgi olarak ilan ediyor. Nitekim ABD’li bir heyet son ziyaretleri sırasında bunu resmi olarak Lübnan yönetimine bildirdi.
Sünni ve Şiilerin yanı sıra diğer topluluklar da kendi adamlarından hesap sorulmasını engellemek için kırmızı çizgiler koymakta ve bu yönde atılan adımları mezhebine zarar veren, onu hedef alan ve itibarını zedeleyen bir adım olarak nitelemektedir. Yapılması gereken halkın uyanması, yıkıcı mezhepçi/taifeci sınırları kolayca aşması ve Resûl-i Ekrem'in (s.a.v.) şu sözleriyle bir hesap verme kuralı tesis edilmesidir: “Eğer Hz. Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, Muhammed onun elini de keserdi.” Hırsızın da yolsuzun da dini ve mezhebi yoktur ne İslam ne de diğer semavi dinler bozgunculuğa ve yolsuzluğa izin vermez, tam tersine yolsuzdan hesap sormaya çağırır.
Pratikte Lübnan, ekonomi politikasını Batı'ya körü körüne bağımlılıktan kurtarıp ekonomik çıkarlarının Batı tehditlerinden ve etkilerinden azade olduğu bir eğilime dönüştürürse ekonomik krizden kaçınabilir. Suriye, Türkiye, Irak, İran gibi komşu ülkelerle tamamlayıcı bölgesel ilişkiler kurmak ülkemizin çıkarınadır. Bu durum, ülkemize uygulanan ablukanın etkisini hafifletir.
Hükümetin kurulması Lübnan'daki krizi hafifletebilir mi?
Lübnan kronik bir mezhep krizi yaşıyor ve bu hastalığın Lübnan bünyesi ve yapısında mezhep sisteminin neden olduğu tümörleri yok etmek için uzun süreli bir tedaviye ihtiyacı var. Hükümetin kurulması ağrıyı geçici olarak giderebilecek geçici bir analjeziktir ve bu gereklidir. Ancak kronik enfeksiyonları ortadan kaldırmaz. Yapılması gereken, yoksul, ezilen, açlığın olmadığı insani bir devletin kurulması ve liyakata dayalı bir devlet inşa etmektir.
'ABD VE MÜTTEFİKLERİ İÇ SAVAŞ İSTESE DE BUNU HAYATA GEÇİRECEK GÜCE SAHİP DEĞİLLER'
Lübnan’da iç savaş riski var mı?
İç, bölgesel ve uluslararası koşullar ve baskıların buna yol açma ihtimali olsa da bunu engelleyen iki şey vardır: a. Lübnan halkının bedelini ağır bir şekilde ödediği iç savaşlar, yeni bir savaşa girmeden önce binlerce kez düşünmelerine neden oluyor. b. Lübnan'daki güç denklemi eşitsiz ve dengesizdir. Mevcut örgütler içinde en güçlüsü direniş hareketidir -Hizbullah- ki direniş de asla iç savaş istemiyor. Falanjist Lübnan Kuvvetleri gibi ülkenin en zayıf grubunun yanı sıra ABD ve İsrail yörüngesindekiler iç savaş istiyor ama dış destek ve mezhepçi kışkırtmaya rağmen bunu yapacak güçleri yok.
'LÜBNAN KIYILARINDAKİ DOĞAL GAZ VE PETROL YATAKLARI, BÖLGENİN EN ZENGİN YATAKLARI'
Amerika Birleşik Devletleri, Mısır'dan doğalgaz ve elektrik ithalatına izin verdi, bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Jeolojik araştırmalar sonucu yetmişli yıllardan beri Lübnan'da gaz ve petrol sahalarının varlığı biliniyor. Lübnan kıyılarının önündeki 4 No'lu Blok'ta yapılan yeni araştırma, Ortadoğu’nun en büyük petrol ve gaz sahasının varlığını kanıtladı. Ancak Lübnan'ın, emperyalist ülkelere muhtaç kalması için petrolünü çıkarmasına izin verilmiyor. Bugün Lübnan'da yaşanan açlık değil suni açlıktır, yoksulluk değil, kasıtlı yoksullaştırmadır, petrol kıtlığı değil, ambargo ve planlı kuşatmadır. Lübnan, direnişi seçtiği için başına bunlar gelmektedir. Emperyalistler direniş ve silahını gayrı meşru görüyor ama bize göre direniş ve silahı Lübnan’ın onurudur.
Lübnan’a yönelik kuşatmanın birkaç nedeni var, özetle anlatmak gerekirse:
-Petrol açısından çok zengin olan 9. Doğalgaz bloğunun işgal altındaki Filistin ile deniz sınırı çizerek bu doğal gaz yataklarının işgalci Siyonistlerin varlığının payına düşmesi amaçlanıyor. ABD ve müttefiklerinin talebine göre direnişin silahları geri çekilmeli ve Hizbullah, hükümet ve iktidardan uzaklaştırılmalıdır.
-İsrail’in güvenliğini sağlamak ve Filistin’in haklarının ihlaline sessiz kalmak.
-Başta ABD olmak üzere Batı'nın çıkarlarını sağlamak ve doğuya, özellikle Çin'e yönelmek yerine Lübnan'ı ve bölgeyi Batılı ülkelerin pazarı olarak tutmak.
'BÖLGE İÇİN EN HAYIRLI PROJE, BÖLGE ÜLKELERİNİN EKONOMİK ENTEGRASYONUDUR'
Ancak direniş, sahip olduğu güç sayesinde kuşatma, yoksullaşma ve açlıkla mücadele için bedavaya yakın fiyatlarla Lübnan'a petrolün ve petrol ürünlerinin ithal edilmesini dayattığında, Amerika direnişin planını boşa çıkarmak İran ise kuşatmayı kırmak için harekete geçti. 30 yılı aşkın bir abluka ve kuşatmadan sonra ABD, Sezar yasasına rağmen Mısır gazını Ürdün ve Suriye üzerinden Lübnan'a ulaştırmasına ve 25 yıllık kısıtlamalar ve engellemelerden sonra Lübnan'ın uluslararası elektrik şebekesine bağlanmasına izin verdi.
Bunun Lübnan'a katkı sağladığında şüphe yok. Biz, İran, Türkiye, Irak ve diğer bölge ülkelerinin de Amerika'nın Lübnan'ı kuşatma planını boşa çıkartan ekonomik adımların atılmasını umuyoruz. Kısacası ABD bize “Direnişten vazgeçer ve silahları bırakırsanız biz de kuşatmayı kaldırırız” demektedir.
'LÜBNAN BAĞIMSIZ BİR ÜLKE DEĞİL'
Lübnan'ın bunca felakete maruz kalmasının asıl nedeni, yabancıların oldu bittiye getirdiği dayatmalara yenik düşmemesi mi, yoksa ülke içindeki yöneticilerin beceriksizliği ve mezhepçi sistem mi?
İşgalci sömürgeciler ülkemizden ayrıldığında projesine hizmet edecek kişileri yerine bıraktı. Bizim bağımsız bir ülke olduğumuzu düşünenler yanılgı içindedir. Biz bağımsız ülke değiliz büyük devletlere bağımlıyız, kendi petrol ve yeraltı yerüstü zenginliklerimize sahip çıkamıyoruz, nasıl kendimizi bağımsız zannederiz? Ülkemizde siyasetçiler dış güçlere bağımlıdır, severek ya da korkuyla uluslararası siyasetin dayatmalarına boyun eğiyorlar. Ancak uluslararası konjonktür değişmeye başladı. Lübnan’daki İslami direniş, Filistin ve Gazze Direnişi, bölgesel ve uluslararası alanda kendini kanıtlamaya başladı. Uluslararası güç dengeleri değişmeye başlıyor, ABD ve müttefiklerinin yıldızı sönmek üzere Allah’ın izniyle. Bütün göstergeler bu yönde.
Hepimiz Amerikan küstahlığının kuşatması altında olduğumuz için bölgesel olarak bütünleşmek bizim görevimiz. Lübnan, Irak, Türkiye, Suriye ve İran, aralarındaki bazı farklılıklara ve eşitsizliklere rağmen sanayi ve tarım, petrol, gaz, elektrik, gıda gibi alanlarda ekonomik bir ortaklık kurmalı. Ülkemizi abluka ve savaşların etkilerinden korumak için ortak bir pazar kurmalıyız.
Bilal Şaban kimdir?
Şeyh Bilal Said Şaban Lübnan İslami Tevhit Hareketi’nin Genel Sekreteri’dir. Lübnan'da faaliyet gösteren İslami Eylem Cephesi yönetim kurulu üyesi olup İslami Mezhepler Arası Yakınlaştırma Derneği ve Uluslararası Müslüman Alimler Birliği Üyesi’dir.