‘Bile İsteye’: Arzunun var etme kudreti

Gonca Özmen’in “Bile İsteye” adlı kitabında belirgin olarak arzuyu görüyoruz ancak bunun yanında olasılıklar, varsayımlar, tükenmeler, olamayışlar, olduramayışlar da karşımıza çıkıyor. Ayrıca şiirlerde baskın bir feminen dilden söz edilebilir, “kadınca bilemeyişlerin” sorgulandığı, günah”a girmenin “suç” olmaktan çıkarıldığı, kadın kadına seslerin, seslenişlerin, dinlemelerin ve birbirinde dinlenmelerin öne çıktığı şiirlerin de kitapta yer aldığını söylememiz gerek. Ayrıca, her şeyin kederi çağırdığı bugünlerde, Özmen’in “Ay” şiirinde vurguladığı gibi “varlığını hiçbir şeylere armağan etmeyenlerin” arzunun o var olma kudretini çoğaltan yanına ihtiyacı var.

Abone ol

“Anlık okunurluğun dünyasında dilin kendisinin deneyimini yitirmiş durumdayız. Dil duygumuzu yitirmek de, dilden çok fazlasıyla bağlantımızı yitirmek anlamına gelir. Konuşmamızı çoğunlukla faydacı biçimde kullanmamız onun tazeliğini yok edip gücünü azaltmıştır; şiir başka şeyler dışında yeni baştan tadını çıkarıp ondan zevk almamıza izin verebilir” (Eagleton, 2015: s. 42). Şiir dilinin böyle bir işlevi olduğunu düşünebiliriz. Günümüz dünyasının enformasyon hızı içerisinde kaybolan bir şey de dile dair olanın, yazarın deyimiyle ondaki “duygunun” yokluğudur. Durup düşünmeye, üzerinde akıl yürütmeye vakit bulamadan, hızın içerisinde dil kaybolur, bıraktığı etki azalır. Ayrıca dilin kullanımı “hap bilgi” diyebileceğimiz oldukça kısa metinlere de indirgenmiş durumda çünkü yaşadığımız çağın bize izin verdiği anlatma biçimi buna el veriyor. Böylece dil, duyguyu, bilgiyi, hayal gücünü olabildiğince sınırlı ifade eden bir deneyime dönüşüyor. Bu açıdan konuya bakınca, şiirin bunu kıran, düşündüren dille okuru buluşturan bir rolü olabilir. Eagleton, yukarıda yaptığımız alıntıyı daha çok modern şiir için söylüyor ve bu şiir dili ile ilgili olarak şunu ekliyor: “Yalnızca onu tüketmemize izin vermektense, bizi onunla güreşmeye zorlamıştır” (2015: s. 42). Buna olumlu açıdan da olumsuz açıdan da bakılabilir elbette. Dilin “güreşmeye zorlaması” her zaman olumlu olmayabileceği gibi, düşündüren, duygulandıran şekilde kullanımı, tüketimin içinde kaybolup gitmesinin önünde engel olabilir. Bunu biraz daha açarsak tamamıyla biçime dayalı bir şiir üslubu, kesinliklere sığınan, yoruma imkân bırakmayan, ağdalı, yazar otoritesini hissettiren bir dil değil bahsettiğimiz ancak “anlık okuma”ya izin veren, bir parçasıyla tüketime eklenen bir dil de değil. Bu nedenle şiir üzerine düşünmek ve üzerine konuşmak önemli, en azından dile duygusunu yeniden kazandırmak ve onunla olan bağlantımızı tamamen yitirmemek için.

Bu girişin sebebi, Gonca Özmen’in “Bile İsteye” adlı kitabından bahsedebilmek için. Özmen’in şiirleri daha çok öznenin kendine referans verdiği şiirler, kişinin kendiyle, bedeniyle, duygularıyla oynayan ve bir şekilde deneyimlenmiş olanı da hatırlatan bir yanı var. Deneyim önemli çünkü yokluğu aynı zamanda öznenin yokluğu ve silinişi demek. Özmen, bu anlamda şiirlerinde özneyi öne çıkarıyor, genellikle bir ben dili ortaya koyarak; aşkı, tutkuyu, arzuyu, kederi yaşamış olanın duygusundan yansıtan bir üslup kuruyor. Bu da etkiyi arttırıyor, şiir üslûbu, onu şiir yapan dil, okurda yarattığı duygusal durumla da yakından ilişkili bu nedenle şiir metinleri okunduktan sonra ana fikrini çıkarabileceğimiz bir metinden çok kişi de bıraktığı duyguyla kendini var ediyor. Eagleton bu durumu şöyle ifade ediyor: “Şiirin özeti her zaman el kitabındakinden daha az resmi olma eğilimindedir. Şiir bize yapılan bir şeydir, yalnızca bize söylenen bir şey değildir” (2015: s. 43). Yani şiir işin içine bedeni de dâhil eder, bu yanıyla bizde duygulanış ortaya çıkarabilir diğer metinler de okuru duygusal açıdan etkileyebilir ancak sanıyorum şiir metinlerinin yarattığı etki biraz daha güçlü. Özmen’in “Bile İsteye” adlı metninin bu açılardan üzerinde durmaya değer olduğu söylenebilir.

ARZUYU ÇAĞIRMAK 

Bahsettiğimiz deneyimi okura yansıtan ve dildeki duyguyu okura geçiren şiirlere örnek olarak “Suç Yoktu”yu verebiliriz:

“Narın tanesindendi döküldük

Dedim o boşluğa gideyim

Bahçeniz vardı, vardı çözüldük

Oradaydık, bizdik, nemliydik

Dünya dardı, dapdardı

Azcık genişlesindi istedik

Suç yoktu, sadece rüzgârın evindeydik

Ölümü gördük, canı sıkılıyordu

Yoktu sevinç koşturan bir topu”

Bile İsteye, Gonca Özmen, 80 syf., Kırmızı Kedi Yayınları, 2019.

Buradaki yaşanmışlık sinen anlatıya erotik bir dili de eklememiz gerekiyor, Özmen bunu çok göze sokmadan belli bir tınıyla hissettiriyor şiirlerinde ki başka şiirlerinde de benzerini yakalayabiliyoruz. Bu dil “arzu”lu bir dil. Burada “arzu”yu Spinozacı anlamda kullanırsak bu şiiri daha anlaşılır kılabiliriz. Spinoza’da “arzu” basit bir durum olarak ele alınmaz tam tersine insanın temelini oluşturur. Çünkü Misrahi’nin bahsettiği gibi; “Arzu her şeyden önce varlıkta sürüp gitme çabasıdır” ,“Varlıkta Sürüp gitme çabası”nı şöyle anlatır yazar; “insanda kendini somut olarak, eyleme gücüyle aynı şey demek olan var olma gücünü artırmaya dönük bir çaba ve dinamizm olarak ifade eder. Öyleyse Arzu ne basit bir kuvvet ne de bir içgüdüdür. Arzu kendi gücünü artırmayı amaçlayan belirleyici bir dinamizmdir” (2019: 24). Burada baskılayıcı bir güçten çok kişinin varlığını etkileyen, onu eyleme geçiren bir güçten bahsediyoruz. Özmen’in bu şiirinde de fikrimce “Arzu”nun böyle bir anlamı var. Eyleme gücüyle birlikte gelen, başka bir bedenle ilişkili “varolma kudretini” arttıran çoğaltan şiirdeki ifade ile dar olan “dünyayı genişleten” bir arzu. Suç olarak görülebilecek olanı aşan arzuyu azaltmayan, yine Spinozacı anlamda “keder”i safdışı bırakan bir durum bu çünkü Spinozacı Arzu aynı zamanda varolma gücünün artışıyla ilgili olduğu durumda “neşe”yi de arttıran bir taraf içerir. Şiirin diğer dizeleri şöyle:

“Ara sıra kuşlara gittiğimizdendi

Bir kadın eski bir geceyi

Açar gibi bir camda

Suç yoktu, sadece kabuğun içindeydik

Geçmiş olsun dedik, geçmiş gitmiş olsun

O gökte kayalımdı istedik

İçimizin çekirdeğindendi

Aynı dalda tortoptuk

Suç yoktu, sadece dallarımıza su istedik”

Arzuyu çağıran onu var olma kudretine katan yanı bu dizlerde de görebiliyoruz ki Özmen’in başka şiirlerinde de benzerlerini görmek mümkün.

SATIR SONLARININ İŞLEVSEL KILINMASI 

Eagleton’a göre: “Şiirdeki satır sonları her zaman bir şeyi ifade etmez ama her zaman bir şeyi ifade eder hâle getirebilir” (2015: s. 50). Ayrıca satır sonlarının, duyguyu daha belirgin hâle getirmek, ona dikkat çekmek, ritmi artırmak gibi işlevleri de olabilir bu da Eagleton’ın söylediği gibi “ifade eder” hâle gelmenin imkânını sağlar. Şiirdeki duygu karmaşasının önüne geçerek asıl anlatılmak isteneni vurgular bu açıdan Özmen’in “Göle Yas” şiirine bakabiliriz.

“Eski bir gölsem kuytuda

Azaldıysam gün be gün

Uzundur dindiysem

Bitiverecekmiş gibi olduysam

Kök ver kök ver kök ver

Sonsuz bir girdapta uyuyorsam

Örtük, sözün ve tenin altında

Ağırsam kalbime

Susakaldıysam

Dipte-derinde

Ses ver ses ver ses ver

Düğüm düğümsem

Yorulmuşsam yankıma bakmaktan

Gidilmeyene gidiyorsam aklımdan

Kuşlar başlayacaksa az sonra

Dal ver dal ver dal ver”

Bu şiirde son satırların, bir sebeple zor durumda olan öznenin başkasını dayanışmaya çağırmak için işlevsel kılındığına tanık oluyoruz. “Ses ver, el ver, dal ver” bu kullanım çağrıya muhatap ararken bir yandan da şiirin ritmini arttırıyor, diğer dizelerin asıl işlevini vurgulamak için araç olarak kullanılıyor. Böylece Özmen de satır sonlarını işlevsel hâle getirmiş oluyor.

Gonca Özmen’in “Bile İsteye” adlı kitabında belirgin olarak yukarıda da örneklediğimiz gibi Arzuyu görüyoruz ancak bunun yanında olasılıklar, varsayımlar, tükenmeler, olamayışlar, olduramayışlar da karşımıza çıkıyor. Ayrıca şiirlerde baskın bir feminen dilden söz edilebilir, “kadınca bilemeyişlerin” sorgulandığı, “günah”a girmenin “suç” olmaktan çıkarıldığı, kadın kadına seslerin, seslenişlerin, dinlemelerin ve birbirinde dinlenmelerin öne çıktığı şiirlerin de kitapta yer aldığını söylememiz gerek. Ayrıca, her şeyin kederi çağırdığı bugünlerde, Özmen’in “Ay” şiirinde vurguladığı gibi “varlığını hiçbir şeylere armağan etmeyenlerin” Arzunun o var olma kudretini çoğaltan yanına ihtiyacı var.

Kaynaklar

  • Eagleton, T., (2015), “Şiir Nasıl Okunur”, (Çev. Kaya Genç), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
  • Misrahi, R., (2019), “Spinoza Sözlüğü”, (Çev. Ece Durmuş), İstanbul: Otonom Yayıncılık.