Bilge köyü katliamı: Bakanlık neden kusursuz?
Mardin Bilge köyünde 2009 yılında 7'si çocuk 44 kişinin öldüğü katliamda 4 yakınını kaybeden Arı ailesinin, devletin köy korucularına verdiği silahlarla yakınlarının öldürüldüğü gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı aleyhine açtığı tazminat davası reddedildi. Mahkeme, devletin güvenlik için istihdam ettiği korucuların, “Kendi kusurları ve kişisel husumetleri” nedeniyle olayı gerçekleştirdiklerini savunarak, bakanlığın bir kusurunun bulunmadığını ileri sürdü. Arı ailesi avukatı Hayrettin Güzel ise, devletin koruculara verdiği silahların olayda kullanılmaması durumunda birçok insanın katliamdan sağ kurtulabileceğini söylüyor.
Deniz Tekin
DİYARBAKIR - Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge köyünde 4 Mayıs 2009’da ülke tarihinin en büyük sivil katliamlarından biri yaşandı. Habip Arı ve Sevgi Çelebi’nin nişan töreni için bir araya gelenlerin bulunduğu eve, silahlarla yapılan saldırıda 7’si çocuk, 1’i hamile kadın olmak üzere toplam 44 kişi öldü. Katliamda anneleri Kafiye Arı, babaları Mithat Arı, kardeşleri Habip Arı ile 5 yaşındaki Rojdan Arı’yı kaybeden Mehmet Arı, Amine Arı, Melike Esenkuş, Remziye Altaş, Resul Arı ve Sultan Arı, olayda devletin koruculara verdiği silahların da kullanılmış olması gerekçesiyle 2017’de İçişleri Bakanlığı aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açtı.
KORUCU SEÇİMİ SORUNLU
Ailenin, avukatları aracılığıyla Mardin 1. İdare Mahkemesi’ne sunduğu dava dilekçesinde, katliamın planlayıcısı olmakla suçlanan Mehmet Çelebi ile sanık Abdulhakim Çelebi’nin katliamın yaşandığı tarihte geçici köy korucusu oldukları hatırlatıldı. Köy korucuları Mehmet ve Abdulhakim Çelebi'nin, devletin görevleri nedeniyle kendilerine verdiği iki adet Kalaşnikof marka silahı Kafiye, Mithat, Habip ve Rojhan Arı’nın öldüğü katliamda kullandıklarının, Çorum Ağır Ceza Mahkemesi kararı ve balistik raporuyla tespit edildiğine dikkat çekildi. Devletin, kamu kurumları ve kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek tüm risklere karşı tüm bireyleri koruma yükümlülüğünün olduğu ifade edilen dilekçede, “Davalı idarenin söz konusu geçici köy korucularının seçiminde ve göreve kabulünde hizmet gereklerine uygun hareket etmediği anlaşılmaktadır. Göreve kabul koşullarını taşımayan şahıs veya şahısların seçiminde gereken dikkat ve özenin gösterilmediği açıktır. Faillerin suçlarının niteliği ve eylemlerini gerçekleştirirken kullandıkları silahın davalı idarece faillere tevdi edilen silahlardan kaynaklanması nedeniyle idarenin hizmet kusuru bulunmaktadır” denildi.
BAKANLIK, DAVANIN REDDEDİLMESİNİ İSTEDİ
İçişleri Bakanlığı’nın davayı kabul eden Mardin 1. İdare Mahkemesi’ne gönderdiği savunma dilekçesinde davanın reddedilmesi istendi. Bakanlık, katliam ile ilgili çeşitli iddiaların ortaya atıldığını, bu iddiaların araştırıldığını ancak katliamın nedenlerinin tam olarak tespit edilemediğini savundu.
Köy korucuları olan Abdulhekim Çelebi ve Mehmet Çelebi'nin diğer sanıklarla birlikte fikir ve eylem birliği içinde öldürme kastıyla hareket ettiğini belirten Bakanlık, tüm sanıkların katliamda kime ateş ettiğinin bir önemi olmaksızın tüm suçlardan birlikte sorumlu olduğunu savundu. Katliamın failleri olan köy korucularının kendilerine verilen silahları görevleri dışında “şahsi bir suçta” kullandığını, bunun görevleriyle bir ilgisinin olmadığını ileri süren Bakanlık, İçişleri Bakanlığı’nın bundan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını savundu.
KÖY KORUCUSU BAŞKA SİLAH DA KULLANDI
Mardin 1. İdare Mahkemesi, 2019 yılında verdiği kararla davayı reddetti. Mahkeme ret gerekçesinde, katliamla ilgili yapılan soruşturma ve yargılama sonucunda katliamın nedenine ilişkin tek bir sebebe ulaşılamadığını ifade ederek, Çorum Ceza Mahkemesi'nin gerekçeli kararında katliamın, "köyde yaşayan ailelerden birinin köydeki diğer ailelerin bazılarını tamamen yok etme, köyü tamamen el geçirme hadisesi olduğunu düşündürdüğü"ne dair değerlendirmesine yer verdi. Mahkeme, köy korucusu olan sanık Mehmet Çelebi’nin devletin verdiği silah dışında başka silahı olduğunu ve bu silahı da katliamda kullandığını kaydetti.
Köy korucusu Ahmet, Ömer ve M. Sait Çelebi'nin, operasyonlar için kendilerine verilen patlayıcı madde el bombasını maaşını aldıkları devletten habersiz bir şekilde bulundurdukları için ceza aldığını hatırlattı.
‘KİŞİSEL KUSUR’ DENİLDİ
Katliamın faili olan iki köy korucusunun bu eylemlerini kamu görevini yürüttükleri sırada yapmadıklarını savunan mahkeme, “Olayda geçici köy korucularına ait silahlar dışındaki silahların da kullanıldığı. İdarenin, olay yeri ve çevresinde güvenliği sağlamaları için istihdam ettiği kişilerin tamamen kendi kusurlarından ve kişisel husumetlerinden kaynaklı olarak gerçekleştirdikleri. Eylemlerinden sorumlu tutulmasının hukuken mümkün olmadığı ve bu nedenle davalı idarenin olayda herhangi bir kusurunun ve kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı anlaşıldığından, maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır” dedi. Ayrıca mahkeme, bakanlığın bin 980 TL olan avukatlık vekalet ücretinin Arı ailesinden tahsil edilerek İçişleri Bakanlığı’na verilmesine karar verdi. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi, istinaf talebini reddetmesi üzerine Danıştay’a taşınan davada ise henüz karar çıkmadı.
O SİLAHLAR OLMASAYDI...
Kararı değerlendiren Arı ailesinin avukatı Hayrettin Güzel, fail olan korucuların katliamı “kendi kusurları ve kişisel husumetleri” nedeniyle yaptığı yönündeki iddianın mahkemenin verdiği ret kararının temelini oluşturduğuna işaret etti. Güzel, “Şayet o silahlar faillerin elinde olmamış olsaydı belki orada katliama uğrayan birçok insanın hayatı kurtulmuş olurdu ya da katliam yaşanmayabilirdi. Olaya hukuk çerçevesinde yaklaşırsak, devletin kamu görevi nedeniyle silah tevdi ettiği kişinin bu silahı kişisel amacı için kullanıp kullanmayacağını öngörebilme zorunluluğu var. Buna göre bir değerlendirme yapıp ona göre silah vermesi gerekiyor. Devlet, o silahı verdiği şahsın böyle bir suça bulaşma ihtimalini de göz önünde bulundurmak zorundadır. Silah verdiği korucular hakkında yeterli değerlendirme ve inceleme yapmayan idarenin, bu olayda dolaylı da olsa suçun işlenmesinde bir katkısı var. Hukuki sorumlulukları mevcuttur” dedi.
Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi’nin, yerel mahkeme kararına karşı yaptıkları itirazı değerlendirmeden tek bir cümle ile istinaf taleplerini reddettiğini söyleyen Güzel, bunun üzerine kararı taşıdıkları Danıştay’ın davada ne karar vereceğini merakla beklediklerini ve hukuki mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceklerini vurguladı.
Ne olmuştu?
Mardin’in Mazıdağı ilçesine bağlı Bilge köyünde 4 Mayıs 2009’da Habip Arı ve Sevgi Çelebi’nin nişan töreninin yapıldığı eve silahlarla yapılan baskında, 7’si çocuk, 1’i hamile kadın olmak üzere 44 kişi öldü, 2'si çocuk 3 kişi de yaralandı. Olay anında evde bulunan 7 kişi ise katliamdan yara almadan kurtuldu. Katliamda, anne ya da babalarını kaybeden 74 çocuk devlet korumasına alındı. Güvenlik gerekçesiyle Çorum 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledilen davada 2010 yılında karar çıktı. Mahkeme, sanıklar Mehmet Çelebi, Abdulhakim Çelebi, Mehmet Sait Çelebi, Ömer Çelebi, Mehmet Emin Çelebi ve Süleyman Çelebi’ye “iştirak halinde tasarlayarak canavarca hisle kasten öldürme” suçlarından 44’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, olay tarihinde çocuk olan Mehmet Şirin Çelebi’yi ise 44 kez 15 yıl hapis cezasına çarptırdı. Karardan sonra bazı sanıklar “Yaşasın kötülük” diyerek kararı protesto etmişlerdi. Katliamın faillerinden Süleyman Çelebi hükümlü olduğu Sincan 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde 2011 yılında banyonun penceresine kendini iple asarak intihar etmişti.
Çorum 1. Ağır Ceza Mahkemesi gerekçeli kararında katliam için “tek bir sebebe bağlı olmaksızın genel bir rant kavgası, köyün tamamını ele geçirmek saiki ile işlendiği kanısının uyandığı" tespiti yapmıştı.
İçişleri Bakanlığı: 24 yılda 38 bin 945 korucu suç işledi
Bilge köyünde yaşanan katliamın bazı faillerinin geçici köy korucusu olması, 26 Mart 1985 tarihinde 442 Sayılı Köy Kanunu’nun 74’üncü maddesinde yapılan değişiklik yapılarak Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki illerde yürürlüğe giren geçici köy koruculuğu sistemini tartışmaya açmıştı. İçişleri Bakanlığı 2019 yılı Kasım ayı itibariyle Türkiye’de 26 ilde toplam 54 bin 7 köy korucusu bulunuyor. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) köy korucularının tarafından yapılan insan hakları ihlallerine ilişkin hazırladığı raporda, Ocak 1990-Mart 2009 tarihleri arasında 183 kişinin köy korucuları tarafından öldürüldüğü, 562 kişinin de işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı, 259 kişinin yaralandığı, 38 köyü yaktığı, 14 köyü ise boşalttığı belirtildi.
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı’nın Bilge köyünde yaptığı incelemenin ardından 2009 yılında açıkladığı raporda ise, İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 1985 ile 2009 yılının Mart ayı arasında görev yapan 123 bin 476 geçici köy korucusundan 38 bin 945’i hakkında adli veya idari işlem yapılarak görevlerine son verildiği kaydedildi. Raporda, korucu olan kişilerin, bu görevin sağladığı avantajları diğer kişilere karşı bazen etik dışı bazen de yasa dışı bir şekilde kullandıkları ifade edildi. Raporda, bunun önüne geçilmesi için korucuların disiplin altına alınmaları, korundukları izlenimini doğuracak davranışlardan uzak durulması, faaliyet alanlarının hukuki çerçevesinin çok iyi belirlenerek keyfi uygulamalara sebebiyet verilmemesi gerektiği önerisinde bulunulmuştu.