ABD çıkışlı Columbia Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nin (GSAPP)
bir girişimi olarak, İstanbul Salıpazarı Meclis-i Mebûsan Caddesi
üzerinde, 35A numaralı yapıda kurulan Studio-X İstanbul, aslen
küresel bir ağın parçası. Bir 'kent laboratuvarı', sivil bir
insanlık kampüsü Studio X. Görsel sanatlar, mimarlık, sosyoloji ve
tarih gibi, pek çok disiplinle randevulaşan analitik, bereketli
projeleriyle tanınıyor.
İşte, Amman (Ürdün), Pekin (Çin), Johannesburg (Güney Afrika),
Rio de Janeiro (Brezilya) ve Mumbai (Hindistan) ile de geniş bir
trafiğe vesile Studio-X İstanbul'da, 18 Mayıs'ta açılan, 7 Temmuz'a
dek devam eden ilginç bir sergi var.
Sergi normalde, ilk bakışta, durduğu yerde sakin sakin duruyor.
Özgün belgelerle sabırla okunmayı bekliyor. Ancak öngördüğü
'okumalar', gün geçtikçe ondan da hareketli hale geliyor,
ilginçleşiyor. Çünkü Türkiye bir süredir, Cumhuriyet rejiminin
önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde hayata geçirilmiş
kurucu siyasal partisi CHP'nin şu anki Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu'nun Ankara - İstanbul güzergâhında elinde taşıdığı,
beyaz dikdörtgen üzeri kırmızı küçük Türkçe 'kalın' harfler ile
'adalet' yazılı mesaj/uyarı pankartının temsil ettiklerine dair,
çoklu bir tartışmanın içinden geçiyor.
Kılıçdaroğlu'nun yürüyüşü, basın ve kimi aydınların nezdinde,
Hindistan'ın ruhani lideri ve siyaset adamı Mahatma Gandi'nin 12
Mart 1930'da Büyük Britanya'nın totaliter, sömürgeci ticari ve
siyasal rejimine karşı ülkesinde başlattığı ve arkasına binleri
aldığı yaklaşık 400 kilometrelik "Tuz Yürüyüşü" misali gündeme
getirdiği, "adalet" yürüyüşü ile de ilişkilendiriliyor.
Hatırlanacağı üzere, 61'indeki Gandi'nin 'sivil itaatsizlik' ve
'pasif direniş' olgularını harmanladığı bu yürüyüşü, Hindistan
Gujarat Eyaleti'nin Başkenti Ahmedabad yakınlarındaki Sabarmati
Aşram'dan, Hint Okyanusu kıyısındaki Dandi köyüne değin 388
kilometre sürmüş ve 24 gün boyu devam etmişti.
Bu sergi vesilesiyle andığımız Gandi ile Atatürk'ün / CHP'nin ne
ilgisi var diyecek olanlar çıkabilecektir; ancak "Tanrı'nın dini
yoktur," gibi bir sözü de sarfetmiş bu evrensel figürün ta kendisi,
vaktiyle şunu da zikretmişti: "Mustafa Kemal İngilizler'i yenene
dek, Tanrı'yı da İngiliz zannederdim."

E buna, Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim müfredatından birkaç
gün evvel çıkarılan 'evrim' teorisinin kamuoyu ve uluslararası
medya ile bilim - yazın dünyasındaki (Richard Dawkins gibi)
tepkilerini de eklediğimiz zaman, geç Osmanlı tarihinden günümüze,
'bilgi'nin 'görsel evrimine' eğilen Ömer Durmaz küratörlüğündeki bu
disiplinler arası serginin kıymeti, samimiyeti, harareti daha iyi
sezilebiliyor.
Sergileme ve Kimlik Tasarımı Erman Yılmaz ve Sarp Sözdinler'e
ait etkinliğe katkıda bulunan diğer tasarımcılar şöyle:Anıl Yanık,
Barış Atiker, Burak Arıkan, Daniele Savasta, Deniz Cem Önduygu,
Emrah Kavlak, Emre Parlak, Gökhan Ersan, Mahir Yavuz, Mehmet
Gözetlik, Refik Anadol, Tuğcan Güler ve Ziyacan Bayar.
"Gözlere Konuşmak" sergisinin sağlam bir akademik danışma kurulu
da var. Listede, Emin Nedret İşli, Gökhan Ersan, İlhan Bilge,
Mehmet Ö. Alkan, Murat Güvenç, Özlem Özkal, Sadık Karamustafa ve
Tuğcan Güler yer bulurken, görsel baskıda 3T Reklam ve A4 Ofset'i
anabileceğimiz girişime yoğun bir editoryel katkı da, Aybala
Yentürk, Şerafettin Dedeoğlu, Fatih Çil, Fatih Dalgalı, Cengiz
Kahraman ve Ömer Faruk Şerifoğlu üzerinden yapılmış.
Çeviride Elvan Kıvılcım'ın emeğinin anıldığı serginin
'özdeyişi', 1786'da Dünyanın ilk veri grafikleri kitabını 'Siyasi
ve Ticari Atlas'ı dahilinde kendi ismiyle yayımlayan Büyük
Britanyalı William Playfair'den geliyor: "Hayal gücünü yakalamanın
en iyi yolu, gözlere konuşmaktır."
“Gözlere Konuşmak” araştırma sergisi, Studio X'ten aktardığımız
kadarıyla, "bilgilendirme tasarımının Batı’daki tarihini dikkate de
alarak, bilginin görselleştirilmesini özellikle Geç Osmanlı ve
Erken Cumhuriyet dönemlerine odaklanarak inceliyor. Araştırma,
nicel bilginin dolaşıma sokulup aktarılmasında, sanılandan çok daha
önce ve bilinçli olarak “grafik” yöntemlerden yararlanıldığını
belgeliyor; sonuçlarını tasarım tarihi açısından
değerlendiriyor."
Yine, Studio X'in bize aktardığı bilgilerden beslenirsek, kendi
içinde yedi başlığı bulunan sergide, “Bilginin Görselleştirilmesi”
başlığı konuya evrensel bir perspektif ile yaklaşırken, temel
tanımlamalar yaparak araştırmanın çerçevesini oluşturmayı
hedefliyor.
“Adedî Grafik Sûret-î Mütalâası ya da Veri Görselleştirme”
başlığı, yerel mesleki terminolojinin ve ilgili meslek hünerlerinin
gelişimini 1910–1950 yılları arasındaki dönemi eksen alarak
değerlendiriyor. “Bürokratik Reform” ve “İktisat Savaşları”
başlıkları, konunun başlıca ortaya çıkış taleplerini ve süreci
belirleyen dinamikleri incelerken “Politik Estetik” başlığı ise,
meselenin siyasi rejimin bir propaganda aracına dönüşümünü ele
alıyor.
Serginin "Bürokratik Reform" başlıklı ikinci bölümünde,
"İstatistik" ve "Haritacılık" kurumunun grafik tasarımla girdiği
içli dışlı varoluşun Türkiye'deki serüvenine atıfta bulunuluyor. Bu
kısımda öğreniyoruz ki, 1900’lerin başına kadar etkin konumda olan
haritacılar, 1930’larda genişleyen üretimin sonucu olarak, alanı
basın-yayın ressamlarıyla paylaşıyor. İstatistik grafiklerinde imza
kullanan isimlerden Sami, A. Midhat, Abdülkerim, Galip Bingöl,
İsmail Hakkı 1900’lü yılların başında adlî istatistik grafikleri
hazırlamış ve görev tanımlarını “mümeyyiz” olarak belirtmiş
bulunuyor.
Mümeyyiz, sergiden öğrendiğimiz kadarıyla, literatürde "iyiyi
kötüden ayırt etme kabiliyetine sahip kişi" olarak kullanılıyor.
Sergi emekçileri, bu ifadenin tercih edilmesinin, verilerin
doğruluğundan sorumlu istatistik bilimi için, anlaşılabilir bir
yaklaşım olduğunu belirtiyor. 1930’lu yıllarda ise Asım Karahasan,
Arif Bediz, Nüzhet Yalkut gibi, istatistik grafikçilerinin yanı
sıra Faruk Morel, Ratip Tahir Burak, Mazhar Nazım Resmor gibi
basın-yayın ressamlarının, önemli kurumlarla çalıştığı
belirtiliyor.
Eldeki belgelerden, Arif Bediz’in (1896–1960) bu konuda öne
çıkan bir isim olduğu anlaşılıyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün bir
kısmını imzaladığı görev belgelerinde de,
Bediz’in “grafik mütehassısı [uzmanı]” olarak tanımlandığı
görülüyor. Serginin bu kısmında benim dikkatimi çeken bir unsur da,
hayatının belli bir döneminde "Gazi M. Kemal" imzasını atan
Reisicümhur'un, belli bir dönemde "K.Atatürk" olarak kişisel
imzasını atmış olması olarak (bir grafik temsiliyet emsali olması
adına) kendini gösteriyor. Böyle diyorum, çünkü bugün kendi içinde
bile imzasıyla, soyadı kanunu sonrasında cumhurun rızasıyla
evrilmiş Atatürk'e nasıl hitap edildiği/edilmediği, çeşitli
kesimlerce bir nevî semantik/grafik/ideolojik tartışmaya ve
kutuplaşmaya çok yazık ki âlet edilebiliyor.
Hani tıpkı, Tanrı ve Allah kavramlarının coğrafyamıza bıraktığı
bitmez münazara iklimi gibi. Niye böyle diyoruz, çünkü
İstatistiklerin kamuoyla paylaşıldığı fuarlar ve kamusal
alanlardaki bilgilendirme çalışmalarının da görülebildiği sergide,
günümüz Türkiyesi hakkında sağlam mukayeseler yapabileceğiniz
tasarım ve istatistiklerden de geçilmiyor. Bu yönüyle bir
sosyolojik ibret kataloğu olarak da alınabilecek sergideki
panolardan birinde, etkinliğin dördüncü bölümü olan "Politik
Estetik"teki bir okul sınıfı fotoğrafında, şu detay göze çarpıyor:
Üst kısmında eski (büyük olasılıkla Göktürk alfabesiyle) biçimde
"Tanrı Türkü Yaşatsin" yazılı bir pankart.
İşte, sergide bulunan ve yazımızda CHP / 'adalet yürüyüşü' /
Gandi referansına vesile olan “Adaletin Ölçüsü” başlığı ise,
1920’lerde kapağında sıra dışı veri görselleştirme örnekleri
kullanan "Cerîde-i Adliye" dergisini bir vaka olarak inceliyor ve
müelliflerinin çabasını anlamlandırmayı hedefliyor. Sergi bu
kapsamda, Playfair'in 1801'de yayımladığı ve Osmanlı
İmparatoluğu'nun kıtalar üzerindeki yayılımını görselleştiren
'Dilim Grafiği'ni ve 'Lambalı Kadın', ünlü sağlık meleği, hemşire
Florence Nightingale'in, İstanbul'daki İngiliz askerlerinin
durumundan hareketle, 1856'da oluşturduğu 'Gül Diyagramı'nı da
anmadan, edemiyor.
Soyut, statik, rasyonel bilgiye dinamik, evrensel, kültürel bir
grafik temsiliyet kazandırmak ve onu kamuoyu nezdinde daha hızlı
sindirilir, anlaşılır, sahiplenilebilir kılmak adına, yepyeni
Cumhuriyet Türkiyesi'nde, henüz eski Türkçe dilde iken nelere
kalkışılabileceğine dair çok ilginç 'efemeral' detaylar barındıran
serginin heyecan verici bu bölümünde, 10 yeni nesil tasarımcı da
bir araya gelerek yüz yıl öncesine uzanan mesleki bir köprü
oluşturuyor ve Arap harfli "Cerîde-i Adliye" dergisinin kapak
tasarımlarını, adeta birer müzisyenin 'cover' veya 'unplugged
klasik' çalışı gibi, günümüz Türkçesine uyarlayarak hareketli
grafiklere dönüştürüyor. Serginin bu bölümü, güncel sanatla ciddi
ve çok ılık bir flört hissi veriyor.
Serginin düşündürdüğü bir diğer incelikli husus da, o dönemde
yükselişe geçen soyut sanat karşısında, henüz klasik sanat
eğitimini dahi yeni yeni almaya başlayan bir coğrafyada, ilk
'görsel veri soyutlamaları'nın nasıl bu kadar yaygın ve cesaretle
yapılabildiği oluyor.
Akla yıllar önce Osmanlı Bankası imzasıyla bugünkü SALT Galata
binasında açılmış çok başarılı "Ulusu Tasarlamak" sergisini de
getirir derinlik ve tarihsellikteki bu serginin “Bilginin Dolaşımı”
başlığını taşıyan son bölümünde ise veri görselleştirme ile info -
grafiklerin gündelik hayata ve iletişim dünyasına yansımaları
örnekler üzerinden gösteriliyor.
Studio X'teki bu muazzam veri yumağında, çok sayıda kurum ve
kişinin emeği bulunuyor. Serginin derinliği, temelini kendisine
katkıda bulunan Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM),
Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED), Atatürk
Kitaplığı, Ege Sevinçli, Elif Kocabıyık, Esen Karol, Feza Günergun,
Gökhan Akçura, Iraz Geray, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü ve Suna
Kıraç Kütüphanesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi, Liz
Erçevik Amado, Lorans Tanatar Baruh, Milli Kütüphane, Nejat
Yentürk, Osman Tülü, SALT Araştırma, Selva Gürdoğan, Şaban Özdemir,
Şükrü Oral, Sinan Çuluk, Tasarım ve Tasarım Tarihi Topluluğu (4T),
Tofaş Bursa Anadolu Arabaları Müzesi, Uğur Kavas, Volkan Ekşi,
Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Merkezi (VEKAM) gibi örneklere
borçlu.
Öncü sponsor Borusan Holding dışında, Enka Vakfı ve ATÜ Duty
Free'nin de sponsorluğunu üstlendiği Studio-X Istanbul'daki sergi,
geçmişe de vefa ve merak içinde, bizleri 1526 tarihli "Kitab-ı
Bahriye", 18'nci yüzyıldan bize ulaşan "Savaş Teknikleri /Fünun'ül
Harb" ve 1581'e dayanan, "Şahların Şahının Kitabı" ve 1732 tarihli
"Cihannüma/Evrenin Kitabı" gibi örneklerle de buluşturuyor. Bu
örnekler, günümüzde birileri millî eğitim müfredatından 'evrim'
kavramını kaldırmaya çalışadursun; bilginin görsel temsiliyetinin
Doğu'daki, ya da hadi adını koyalım; bizdeki estetik 'evrim'ine
olup olabilecek en net deliller arasında başa güreşiyor.
Sergide bu anlamda öyle tarihsel grafik/istatistik posterleri de
seçilmiş bulunuyor ki, kelimenin tam anlamıyla, 'meselelerin
güncelliği' adına neredeyse bunların tümü halen birer 'ibret
vesikası' olarak incelenmeyi hak ediyor. Söz gelimi, 2017
Türkiyesinde şort/kısa giydiği için halen kadınların şiddet
görebildiği şu anki utanç verici döneme karşılık, okullardan
birinde 1930'larda tertiplenen Cumhuriyet Halk Fırkası/Partisi
çıkışlı istatistik sergilerinde, "Eski Kadın" imgesi yine bütünüyle
kapalı, "Yeni Kadın"ınki ise, modern ve açık olarak
betimleniyor.
Medeniyetin boy ölçüsünü gözle görülür şekilde almamıza vesile
olan ve "Devlet" denen bünyenin 'estetiğinin' arkeolojisine de
girişen "Gözlere Konuşmak" sergisi, bilginin imgeye evrilme
hikâyesini, Mimar Sinan'ın İstanbul Üsküdar deniz kıyısındaki 1580
tarihli Şemsi Paşa camisinin önüne bile büyük bir vizyonerlikle (!)
dolgu yapılabilen şu günlerde, hayli önemli bir zamanlamayla,
bayram şekeri gibi, ama hayli şifalı bir ilaç misali, pek çok
soruyu kamuoyuna yeniden sunmayı başarıyor.