Bilinmeyenler ve sırlarla dolu bir antik kent: Kapıkaya
Ne kentin adı tespit edilebiliyor ne de kuruluş tarihi biliniyor... Doğaseverlerin, tırmanıcıların, yürüyüşçülerin ve kampçıların uğrak yeri olan antik kent, heybetli iki dağ arasından geçilerek girilmesi nedeniyle günümüzde “Kapıkaya” olarak anılıyor.
Isparta denilince birçok insanın aklına ilk olarak meşhur gülleri gelir ama benim gözümde hemen Kapıkaya Antik Kenti canlanıyor. Antik kent dedik ama daha çok “Kapıkaya Harabeleri” diye anılıyor. Herhangi bir arkeolojik çalışma yapılmadığı için görüp görebileceğiniz yıllara meydan okuyarak toprağın üzerinde kalmayı başaran yapı ve tiyatro duvarları... Birinci derece sit alanında yeterli çalışmalar yapılmadığı için Pisidia bölgesindeki antik kentin gerçek adı bile tespit edilebilmiş değil. İsimleri çeşitli kaynaklardan bilinen ama yerleri tespit edilemeyen Sandallion, Minassos, Tityassos gib kentlerden biri olabileceği düşünülüyor. Helenistik dönemde kurulduğu kesin ama maalesef adı gibi kuruluş tarihi de net olarak bilinmiyor.
Kapıkaya’ya Isparta tarafından (30 km) ve Antalya (havalimanına 99 km) tarafından ulaşmak mümkün. Virajlı yollar nedeniyle kahverengi tabelasını kaçırmamak için dikkatli olmakta fayda var. “Kapıkaya” tabelasından döndükten sonra Güneyce köyünü geçip iki kilometre sonra stabilize orman yoluna giriliyor. Macera buradan itibaren başlamış oluyor ve Kapıkaya’ya ulaşmak beş kilometre kadar sürüyor. Yaz ayları yerine yağışlı ya da karlı günleri seçmişseniz aracınızla zorlanabilir hatta antik kente ulaşamayabilirsiniz. Yürümek, kamp yapmak, kayalara tırmanmak, hatta sadece manzarayı izlemek istiyorsanız bile yaz aylarını tercih etmekte fayda var.
KAMP YERLERİ
Aracınızı antik kentin içine kadar sürmeseniz iyi olur. Zaten iki çeşmenin bulunduğu alanlar kamp yapmak için ideal. Karavanlarınızı ya da arabanızı park etmek ya da muhteşem manzaraya karşı çadır kurmak için antik kentten önce iki adet çeşmenin bulunduğu alanlar oldukça müsait. Alttaki çeşme önceki yıllarda daha çok akıyordu ama bu sene maalesef ip gibi akıyor bile diyemeyeceğim, daha çok akmaya çalışıyor. Biraz yukarıda daha gür akan suyun içmek için de daha sağlıklı olduğu söyleniyor. Kimler mi söylüyor? Burada çadırlarda yaşayanlar da var, onları biraz sonra anlatacağım...
DEV KAPILAR
Araçlarınızı park ettikten sonra dev ve heybetli kayalara doğru yürüyerek, iki kayanın ortasındaki kapıdan (yoldan) geçmek oldukça heyecan verici... Antik kentin kuzey tarafında yer alan bu kapıdan geçince dağın diğer yüzüne ulaşmış oluyorsunuz. Eğimli arazideki antik kentin güney tarafı ise surlarla çevrili... Yazının başında dediğimiz gibi ayakta duran yapılar yerine harabelerle karşılaşsak da bu görüntü beni her zaman çok etkiliyor. Yapılardan birinin tiyatro olduğunu herkes zaten anlayacaktır ama diğer yapılar için kaynaklara bakma ihtiyacı duyuyorum: Kente girişte iki yandaki kayalara Sagalassos’ta olduğu gibi nişler oyularak ostotekler (külkabı) yapılmış. Kentin doğu ve batı yamacında teraslar oluşturulmuş ve yapılar yerleştirilmiş. Güneydeki geniş düzlükte beş sıra oturma basamaklı at nalı biçimli toplantı alanı, doğusunda işlevi belli olmayan kentin en büyük binası bulunuyor. Tapınak olabilecek bir yapı ve haç planlı bir şapel yer alıyor. Kentte lahit mezar ve kapak üzerine mezar sahibinin işlendiği iki adet lahit kapağı ve heykeller varmış ama bu heykeller Isparta Müzesi’ne nakledildiği için burada görmek mümkün değil.
BUZ GİBİ MAĞARA
1400 metre yükseklikteki kentin güneybatısında antik basamaklarla ulaşılan doğal bir mağara bulunuyor. Aşırı yükseklik korkusu olanların dikkatli olmasında fayda var çünkü çıkarken basamakların sol tarafında herhangi bir korkuluk yok. Mağaranın muhtemelen kutsal bir alan olarak kullanıldığı düşünülüyor. İçine girer girmez sizi kırılmış gibi gözüken ama tıpkı aşağıdaki yapılar gibi yıllara meydan okuyan bir ceviz ağacı karşılıyor. İçine doğru yürüdükçe ise ısıdaki düşüş çok şaşırtıcı... Sıcak bir yaz gününde gittiyseniz, hem dinlenmek hem de serinlemek için ideal bir nokta. İçi yıllardır keçi barınağı olarak da kullanılıyor. Mağaranın sonundaki dar tünel ise kapatılmış durumda.
HER YERDE ETKİLEYİCİ MANZARA
Manzarası muhteşem desem mi bilemedim çünkü bu Kapıkaya’daki her manzara çok etkileyici. Kafanızı nereye çevirirseniz çevirin içinizi rahatlatan bir görüntü var. Ardıçlara, karaçamlara, kızılçamlara bakmak mı, kayaların üzerindeki şekillere anlam vermek ya da onlara tırmanmak mı ya da sadece hayvanları seyretmek mi istersiniz, sadece kafanızı azıcık çevirmeniz yeterli. Bölgenin hâkim tepesi olan Kapıkaya kayalıkları, birçok kuş türüne de ev sahipliği yapıyor. Burada görebileceğiniz türler arasında kaya sıvacı, kaya kırlangıcı ve aksırtlı kuyrukkakanlar bulunuyor. Geceleri ise alacabaykuşun sesini çok rahat bir şekilde duyabilirsiniz.
ÜÇ AİLE YAŞIYOR
Eskiden daha çok çobanı ve keçiyi ağırlayan bu bölgede şu anda sadece üç aile yaşıyor. Kendi yaptıkları naylon çadırlarda uyuyan, yemeğini yiyen, ısınan, serinleyen bu üç ailenin ikisinin keçileri, birinin koyunları var. Hayvanları genelde kadınlar güdüyor. Erkekler ise “maaşlı” bir işte çalışıyor. Eskiden yüz, iki yüz tane olan koyunlarının sayısının artık yirmi ya da otuz olduğunu anlatıyorlar. Yine eskiden keçi ya da koyunların sütünden peynir, yoğurt vs. yapıyorlarmış ama artık sadece yavruları beslensin diye dokunmuyorlar. Kurban Bayramı'nda sattıkları kadarı ve erkeklerin maaşıyla bütün yıl masraflarını karşılamaları ve geçinmeleri gerekiyor. Zaten daha önce Kapıkaya’ya gidenler, yıllardır orada yaşayan ve keçilerine bakan Yusuf amca ve eşiyle muhakkak tanışmış, çayını içmiş ya da muhabbet etmiştir. Burada yaşayan üç ailenin de en büyük derdi, çocuklarına ve torunlarına uzak olmak. Çünkü çocukları, aile mesleği olan çobanlık yerine maaşlı bir işi ve şehri tercih etmiş. Günübirlik tabii ki Güneyce köyünden hayvanlarını otlatmaya gelenler de var. Ama onların da hayvanlarının sayısı oldukça azalmış.
TIRMANIŞ BAHÇESİ
Günübirlik ziyaretçileri kadar kampçıları da eksik olmuyor Kapıkaya’nın. Doğaseverler, yürüyüşçüler, motosiklet sürücüleri, highline yapmak isteyenler ama en çok da tırmanıcılar, bu bölgenin ziyaretçileri... Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı’nın “Alternatif Turizmin Geliştirilmesi Mali Destek Programı” kapsamında tırmanıcılarla gerçekleştirdiği “Kayadaki Eller” projesi ile burada birçok rota açılmış. Projenin tırmanış rehberinde millî sporcu Mümin Karabaş, “Özellikle tarihî doku ile bu kadar iç içe geçmiş ihtişamlı kayalar sanırım dünyanın hiçbir yerinde yoktur” derken Güneş Ergüden, kayaların her seviyeden tırmanıcıya hitap ettiğini vurguluyor.
Tırmanış için uygun sezon geç bahar, yaz ve sonbahar mevsimleri… Yani mayıstan kasıma değil de ekime kadar tırmanmak mümkün. Kış aylarında ise bölge kar altında kalabiliyor. Kireçtaşından oluşan bölgede, spor tırmanışın yanı sıra geleneksel ve uzun duvar tırmanış rotaları da bulunuyor. Tahminen 95 metre yükseklikteki ve “Büyük Kule” isimli sektöre tırmananları izlerken bile heyecanlanmamak mümkün değil. Düşünsenize, bölgede keçilerin bile tek ayak basmadığı yere siz tırmanarak ulaşabilirsiniz. Tabii cesaret edebilirseniz...
Tırmanılan her rotanın yakınında boz pırnal ve kermes meşeleri size eşlik ediyor. Yer yer menengiç ve sarmaşıklar ise kaya yüzeylerini süslüyor. Tırmanırken, kaya diplerinde oturur ya da yürürken keçilerin düşürme ihtimali olan taşlara dikkat!