Tavus kuşu ne ‘güzel’ bir kuştur değil mi pek çok insan için? Tüylerinde yüzlerce renk oynaşır. Uzun kuyruğuyla salınışı asildir. Hele de tüm kuyruk teleklerini yelpaze misali açtığında nasıl da görkemlidir. Göz kamaştırır, sesini duymamak koşuluyla. Çok çirkin bet bir ses, belki de görünüşündeki görkemi şüpheli hale getireceğinden, o görkemin sakladığını açık etme kaygısından çok sık ünlemez.
Hikâye bu ya derler ki tavus kuşu, çok sevdiğinden tanrıça Hera’ya adanmıştır, onu temsil eder, teleklerindeki onlarca göz benzeri hareli beneklerse Argos’a işaret eder. Her şeyi kontrolü altında tutmak, özellikle de Zeus’un yapıp ettiklerinden haberdar olup onlara yeri geldiğinde müdahale edebilmek için gözetim Hera’nın olmazsa olmazlarındandır. Her ne kadar ana tanrıça kültüne bağlı olsa da onu karanlığa gömüp ardında bırakarak kendini ataerkinin düzeneğine teslim etmiş, onun işleyişinin parçası olmuştur Hera.
Ee üzüm üzüme baka baka kararır derler ya o hesap ya huyundan ya suyundan. İktidar kendine benzetir, kedinin fareyle oynadığı gibi oynar. Hem korkulan ve uzak durulmaya çalışılan hem de arzulanan ve yanında, yamacında olmaktan geri durmanın zor olduğu iktidar, varlığını kendine kattıklarıyla, onlara bahşettikleriyle sürdürür ve güçlendirir çünkü. İşte Hera’nın Argos’a olan bağlılığı ve onunla kurduğu ortaklık bu yanıyla hiç şaşırtıcı değildir. Aynı kumaştan dokunmuşlardır ne de olsa, birisi arışlarıysa diğeri atkılarıdır o kumaşın.
Argos üstün bir gücü olan yüz gözlü devdir. Bir gözü kapalıysa diğer bir gözü açık. Hep uyanık. Her daim her yerde gözü kulağı olan biri. Her iktidara ama özellikle de müstebite yar, müstebitliğin tacı. Ahh o vesvese! Ama işte eşyanın tabiatı gereği.
Hikâyenin bize anlattığı, Argos’un düzenleri tehdit eden canavarlara karşı savaştığı, onları yok ettiği. İktidarın vazgeçilmez kudret üreteci anlayacağınız.
Bu vasıflarıyla Argos, Hera için ‘hayırlı’ işler yapmış, onun göz bebeği olmuş. Zeus’un ne olursa olsun elde etmek için peşine düştüğü Argos kralının kızı olan İo’nun başına çorap ören Hera’nın başyardımcısı olur. İo ki Argos şehrinin Hera tapınağında bir rahibedir. Nasıl da ironik bir durum ama?! Zeus İo’yu Hera’nın hışmından korumak için onu beyaz bir ineğe çevirmiştir. Ama Hera’dan kaçmak kolay mı? Hikâyesini başka bir yazıya bırakalım, İo iktidar mücadelesinin nesnesidir, dört bir yandan tanrısal bir kasırganın içine düşmüştür bir kez ve bu kasırgadan kolayca kurtulamayacaktır. Hera allem edip kallem edip ineğin kendisine verilmesini sağlar ve başına da Argos’u bekçi eder. Mitik dünyanın panoptikonu mu demeli?
Ama işte ne kadar kudretli de olsan, her bir yanda gözün kulağın da olsa ayağını kaydıracak, senden daha ‘uyanık’ birileri çıkar bir gün ve o her şeye kadir olma azmin tarumar olmaya mahkûmdur. Bizim Argos’un da başına gelen bu. Baltayı taşa vurduğu bir an gelir ve üçkâğıdının haddi hesabı olmayan Hermes çıkar karşısına. Müzisyenlerin, hırsızların, ulakların tanrısı Hermes, kâh kaplumbağa kabuğundan yaptığı sazıyla ya da kavalıyla kâh mizahıyla düzeneklere taş koyan, çelme takan bir tanrıdır. Sivri aklıyla, kurnazlığı ve her daim yitirmediği canlılığıyla Hermes, hep uyanık oluşuyla, gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağından böbürlenen, kendinden emin Argos’u bu marifetleriyle alt ederek öldürür. Kimi hikâyede attığı taşla Argos’u yere serdiği anlatılır, kimisinde de kavalıyla koyun gibi uyutup öldürdüğü. Zaten iktidarları zayıflatacak, onları alaşağı edebilme imkânı yaratan önemli bir taktik değil midir “hile yapmak”? Bu nedenle boşuna değildir ‘hileyi’ ahlâksızlığın hesabına yazarak halkın gözünde dört koldan değersizleştirirken muktedirlerin tekeline almak. Ama kötü olan yan madunların bunu kolayca yutmasıdır. Ee ne de olsa iktidarlar iyi bilir ‘hile’nin bumerang vari hassasını ve ona karşı her daim tetikte olmayı. Ama işte nafile!
Argos’un hikâyesi ve tabii tavus kuşunun hikâyesi dillendirdikleriyle, işaret ettikleriyle bir iktidar hikâyesi işte!: Bir yanıyla ne kadar güvenceye alınsa da küçüklü büyüklü çelmelerle, taktik ve kandırmacalarla iktidarı zaafa sürükleyebilecek gündeliğin içinde pek çok şeyin bulunduğunu ve önemli olanın bunları ha deyince göz ardı etmemek gerektiğini açık ederek. Diğer yanıyla da teleklerindeki bir yığın gözü ile o cırtlak mı cırtlak sesiyle tavus kuşunun iktidar düzeneğinin işleyişine nasıl da güzel bir örnekçe oluşturabileceğini hatırlatarak. Görkemli ve ihtişamlı olanın nasıl da keyfi kaçıran bir çirkinliğe ev sahipliği yaptığına, her görkeme, ihtişama karşı yamuk bakmak gerektiğine, insana acısını unutturan güzelliğin lanetli olduğuna bu kadar net işaret edecek çok az hayvan vardır her halde değil mi? Hikâyeler böyledir işte!