AKP siyaseti bir süredir iyiden iyiye belirginleşen bir ahlaki erozyonun üzerine oturuyor. Aşınma tamamlandığı ve başka bir “ahlaki seviyeye” nüzul edildiği için her geçen gün öncekinden beter bir nefret diliyle, hakikatin istismarıyla ve etik sorumsuzlukla karşı karşıya kalıyoruz. Neyse ki bu ülkenin en az yarısını hiçbir şekilde yanlarına çekmeyi başaramıyorlar. Bunca yılın sonunda, ülkenin bütün imkanlarını medyasıyla ve meydanlarıyla tek başına kullanan geniş ittifakın aldığı oy yüzde 51... Dile kolay 17 yıl. Üstelik AKP oyları sadece yüzde 44, ki bunun içinde MHP’nin aday çıkarmadığı yerlerden gelen çok sayıda MHP oyu da var. O halde, keloğlanlara karşı yarışan kralın ordusu olsa olsa yüzde 40 civarında bir oy almış demektir.
Bu seçim sonucu AKP bakımından tam bir hezimettir. Öyle ya, seçimden tamı tamına üç buçuk ay önce adını sanını Beylikdüzü sakinleri dışında neredeyse hiçbirimizin bilmediği Ekrem İmamoğlu, başbakanlık dahil her göreve getirilmiş Binali Yıldırım’a ve AKP’nin sınırsız imkanlarına karşı yarışıyor ve İstanbul’u alıyor. Aralarındaki fark 15 bin değil sadece bin 500 bile olsa, esasen milyon yazar...
Kayıp sadece İstanbul’da da değil, evvelce dediğim gibi, 17 yıllık bir iktidarın yeryüzündeki ve gökyüzündeki bütün olanakları, mahpus Demirtaş’ın ketılına karşı yarışıyor ve birçok yer kaybediliyor. Kısa çöp uzun çöpten hakkını almış görünüyor. Ağaçlarla balıklarla kuşlarla “bizler” amenna.
Bunun yanı sıra seçim sürecinde çok güzel bir tablo da açığa çıktı. Siyasi iktidarın her tür zorbalığına ve irade gasbına karşı sükunetini, demokratik değerlere ve barış içinde birlikte yaşama gayesine bağlılığını sürdüren çok geniş bir kesim var bu ülkede. Bu kesim, hukuk ayaklar altındayken bile hukuk içinde kalmaya azami gayret sarf ediyor. Sosyal medyadaki agresyon düzeyi kimseyi yanıltmasın. Gerçekte durum bu.
Seçimlerden bu yana Türkiye muhalefeti –bütün parçalılığına ve çelişkilerine rağmen, nefret dili karşısındaki duruşuyla- gözüme büyük beyaz bir balina gibi görünüyor. Varlığını sürdürme, hakkını ve hayatını koruma derdindeki Moby Dick... Bütün yaralarıyla yola devam ediyor. Öykü sayesinde biliyoruz ki büyük beyaz balinayı yenmeyi hırs edinen Kaptan Ahablar eninde sonunda bu hırsa yenilir... Kendileriyle birlikte gemileri de felakete sürüklenir. Sorun şu ki aynı gemide olan düşünsün deyip de geçemiyor insan...
Yazımın başlığındaki “Orada hiç utanan var mı?” sorusu, göçük altında kalan medya ve siyaset ortamına yönelttiğim bir soru. Bu soruyu bir iki hafta önceki bir yazımda aralarda bir yerde sorup geçmiştim. Fakat öyle şeyler oldu ki yeniden sormak ve hatta yazı başlığı yapmak gerekti.
Seslendim ve bekledim. Birazcık olsun utanıyormuş gibi yapan, ahlaktan filan söz eden, an gelir bunların hepsi çok mahcup olunacak birer mevzuu olur; evvel zaman içinde/ kalbur saman ölür /kubbelerde uğuldar bâkî/çeşmelerden akar sinan/ an gelir -lâ ilâhe illallah- kanunî süleyman ölür/ diyen bir iki medya ortamı, bir iki isim var mı filan diye etrafı kolaçan ettim. Maatteessüf hiçbir cevap alamadım. Orada bir utanan yok...
Medya diyemeyiz bunlara. Komedya deriz olsa olsa da haysiyetli bir anlatı türü olarak komedyaya haksızlık olur. Bu yüzden ko-medya biçiminde yazmak ve başka bir anlam atamak şart. Ko-medya. AKP’nin yandaş faaliyetler koordinasyon medyası... Evvelki gün bu ko-medya ailesi –tabii ki hiçbir merkezden talimat almaksızın- toplaşmış, CNN Türk, Hürriyet, Milliyet ve Vatan olarak ortak bir tivit atmış, “Ekrem İmamoğlu’nun medyayı tehdidini üzüntüyle takip ediyoruz” demiş!
Peki İmamoğlu tam olarak ne söylemiş? “Rakibimin bana cevabını yayınlıyorlar ama benimkini yayınlamıyorlar, böyle adalet olur mu?” diye sormuş sadece. “Bazı iş insanları var. Onların patronluk yaptıkları kanallarda sesimin kısılmasını, babaları adına, bu ülke için çalışmış insanlar adına üzüntüyle izliyorum. Şahenk ailesine ait NTV'yi, Demirören ailesine ait CNN Türk'ü, Ciner ailesine ait Habertürk'ü uyarıyorum. Ailelerinin bu ülkeye yaptıkları katkılara saygı duyduğum için uyarıyorum. Bu mesele Ekrem İmamoğlu değil memleket meselesidir..." demiş. Gerçekten hepsi bu. Açın linki, konuşmasının tamamına bakın isterseniz.
Tehdidin büyüklüğünü gördünüz mü? Sanırsın ortalığı yıkmış minnoşların İmamoğlu! Fakat Müyesser şaka bir yana, nasıl bir suçluluk duygusunu ve nasıl bir korkuyu İmamoğlu’na yansıtıyorlarsa, o içli ve kibarcık eleştirilerini bile ağır tehdit olarak algılıyorlar!
AKP sözcüsü Ömer Çelik imdada yetişmiş hemen. Ne de olsa besi çiftliğinin havuzunda büyüttüler bu medyayı. Özene bezene yetiştirilmiş kültür medyası, kolay mı? Şöyle diyor Çelik: “Bugün CHP’nin İstanbul adayı, çok vahim bir işe imza atarak medya gruplarının sahibi olan aileleri, soyadlarını zikrederek tehdit etmiştir. Bu kadar vahim bir işe nasıl imza atılıyor? (...) Bu insanların büyükleri var, çoluk çocukları var, eşleri var, akrabaları var aynı soyadını taşıyan çok sayıda kesim var...” Böyle diyor vallahi. Derhal sermayenin, pardon “aile”nin kutsallığına bağlamış olayı!
Gözlerime kulaklarıma inanamadım. Açıp tekrar tekrar bir İmamoğlu’nu dinledim, bir de bu absürt tehdit iddiasını. Çelik şaka yapıyor sandım. “Şakacı seni” dedim. Sonra İsmail Küçükkaya’nın eline geçmemesine dikkat ederek, “Adam ciddi” mesajı eşliğinde bu konuşmaların linkini sağa sola yolladım... AKP sözcüsü, cem’i cümlemizin beynimizin yerinde kek kalıbı taşıdığımızı düşünerek konuşulanları çarpıtmıyorsa, söylediklerinde ciddiyse ve bu söylediklerine kendi de inanıyorsa Allah yardımcısı olsun. Hiç hayra alamet değil...
Lahavlemi çekip, Habertürk’ten Yeni Şafak’a ve oradan Hürriyet ve Sabah’a dolandım durdum.
AKP’yi seçim sonrasındaki mızıkçılığı nedeniyle hafif hafif eleştiriyormuş gibi görünen Nihal Bengisu Karaca’nın birkaç yazısını okudum. AKP’lilerin artık AKP’den ahlaki tutarlılık vs. beklemediklerine bir kez daha kani oldum. Fakat İmamoğlu’na gelince iş değişiyor. Nihal Hanım sandık meşruiyetinin sarsılmaması gerektiğini söyleyen yazısında, “Bizimkiler” dediği AKP’ye şefkatli cümlelerle bazı eleştiriler getiriyor, “Destuuur, edep var” diye tivitlememek için kendini zor tuttuğunu belirtiyor. Fakat daha beşinci cümlede İmamoğlu’na geçiyor ve ondaki çeşitli kusurları mercek altına alıyor. Buyrun ona da bakın.
İlahi Nihal Bengisu Karaca… Kusur mu şimdi bunlar? CHP’nin epeycedir unutmuş göründüğü, sürecin kontrolünü ele alma ve moralleri yükseltmeye yönelik stratejik hamleler. Fakat buradan da anlaşılıyor ki İmamoğlu yandaşlar nezdinde “erdem” çıtasını oldukça yüksekte tutan bir siyasetçi... Zira kendi cenahlarından artık hiç beklemedikleri edebi ve adabı ondan bekliyorlar. Üstelik biz yaptık ama sen yapma diyorlar. Nihal Bengisu Karaca, İstanbul’un kaybına verilen münasebetsiz tepkilerden Erdoğan’ın hoşnut kalmadığını söylüyor ve bu tepkilerin esasen Cumhurbaşkanının çevresinde yuvalanmış pelikan kuşlarından kaynaklandığını ima ediyor. Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ağır haksızlık ve hukuksuzluklarla dolu bir seçim süreci geçirmemizdeki payını Erdoğan’ın etrafındaki üj-bej kötü adama dağıtıyor.
Daha neler neler var. Seçim gününe kadar yeri göğü, “HDP zillet ittifakının üyesidir, bu teröristler CHP ile kol kola yürüyor” çığlıklarıyla inleten ko-medya ailesi, bu iddiasından ışık hızıyla çark etmiş görünüyor. HDP’nin oylarının gerilemiş olduğunu öyle memnuniyetle yazıyorlar, Kürtlere öyle içten teşekkür ediyorlar ki kulaklarınıza inanamıyorsunuz. Millet ittifakında kurumsal olarak yer almadığı halde HDP’yi ısrarla orada gösteren AKP ko-medyası, seçim bittiğinden bu yana, ittifakın ülke genelindeki toplam oy sayısına HDP’yi dahil etmiyor. Etselerdi, Cumhur’un yüzde 51’ine karşı Millet’in yüzde 41 oyu olduğunun itirafı olurdu. Eşitsizliklerle damgalanmış bir seçim süreci ve AKP’nin uzun iktidar ömrü dikkate alındığında, fark değil hezimet sayılır bu...
HDP ağır oy kaybetmişmiş. Uzayın kurt deliklerinde kaybolan oylardan söz ediyorlar sanki...
Ko-medya’nın en ahlaklı geçinen üyeleri kayyum sisteminin Kürt halkı tarafından benimsendiğin filan söylüyor, şükrediyor! Ahmet Türk gibi bir ismin belediye başkanlığını bile gasp etmiş antidemokratik bir sistem olduğunu akıllarına bile getirmiyorlar tabii. HDP’nin oylarının Cehape’ye gideceğini ifşa edeceğiz diye ortalığı velveleye veren onlar değildi sanki? AKP nasıl kaybetti onca BB’yi? Hepsi de Brigitte Bardot güzelliğinde... Allah uzun ömürler versin. Yeri gelmişken analım onu da. Ankara BB, İstanbul BB, Adana BB, Mersin BB...
HDP’nin önceki seçime kıyasla eksilmiş görünen 4 milyonun üzerindeki oyunun yüzde 99’u oralara gitti işte. Hangi kayıp? HDP’liler kazansa bile bazı belediyelerin yeniden kayyuma verileceği açık tehdidine boyun eğen kaç il ya da ilçe merkezi var. Kayyumdan sonra AKP’ye geçen kaç yer var elinizde? Şırnak mı? Şırnak’ın dili yok tabii. Buyrun siz konuşun. Ele geniş geniş...
Medya siyaset ko-medyasının son perdesi yine Dr. Jekyll’dan gelsin.
“Usandırdınız artık. Tilkilik tilkilik nereye kadar?”
Dr. Jekyll’ınki müthiş bir yansıtmadır bence. Tilkinin aynasında kendini görme.
Yine kısa yazamadım Müyesser, içim şişmiş...