Bir anneyi tabuta koymak
İnsaflı da olmayın, kanuni olun. Bugün bir anne, işkenceyle alınan ifadeyle 27 yıldır tutuklu bulunan bir erkek, yarın bir ihtiyar, dün dar ağacına götürülen bir genç adama.
Utku Can Akyol*
"Silahlı Terör Örgütüne (FETÖ) Üye Olmak" suçundan 9 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılan Ayşe Özdoğan, hükmün yüksek mahkemece onanmasının ve infaz erteleme taleplerinin reddi ardından tutuklanarak cezaevine götürüldü. Özdoğan'ın eşi de aynı suçtan 13 yıl hüküm giymekle cezaevinde bulunuyor. Sekiz yaşında bir çocuğu var.
İki yıl önce Maxciller sinüs kanseri teşhisi konan ve sol üst çenesi, dişleri, elmacık kemiği ve tükürük bezleri alınan, hastalığının 4. evresindeki Özdoğan hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan açıklamada: "1 Ekim 2021 tarihinde Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulu’nun oy birliğiyle vardığı mütalaaya göre; ... düzenli poliklinik kontrolü sağlanarak cezasının infazına cezaevinde devam edilebileceği sonucuna varıldığı" belirtildi.
Bir süredir basın ve özellikle sosyal medya aracılığıyla sesini duyurmaya çalışan Özdoğan, kendisine "can çekişen bir kedi köpek kadar değer verilmediğini" ifade etmişti.
Öyleyse; "Maruz kaldığı ağır bir hastalık veya engellilik nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettiremeyen ve toplum güvenliği bakımından ağır ve somut tehlike oluşturmayacağı değerlendirilen mahkûmun cezasının infazı üçüncü fıkrada belirlenen usule göre iyileşinceye kadar geri bırakılabilir." (5275 Sayılı İnfaz Kanunu m.16/6)
Artık tartışılması gereken, Özdoğan'ın suçu işleyip işlemediği, nelerle itham olunduğu, neler yaptığı ya da Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin örgüt üyeliğiyle ilgili, her yerel mahkemece farklı anlaşılan, farklı hükümlendirilen kıstasları da değil, cezasının infaz edilip edilemeyeceği.
Devleti nasıl tanımlayabiliriz? Alışılmış, "katil devlet", "cezalandıran, yasal yolla zulmeden" devlet klişesinin dışında bir tanımdan bahsediyorum. Yetkisini toplumdan alan, toplumun koyduğu kurallarla yargılayan, yani cezalandırması "kurallı" olan soyut bir bütün, bir yazılı metin.
Bir gün doğru uygulayıcılar görevlendirildiğinde hafızasının da değişmesini beklediğimiz, intikam duygusu olmayan, olmaması gereken, zulmetmeden, elle tutulur gerçeklere göre davranan ortak bir akıl olmalıydı devlet.
Kanun maddesinin lafzından "toplum güvenliğini" değerlendirelim. Gerçekten, 4. evrede kanser hastası olan bir annenin, evinde, çocuklarının yanında ve olabildiğince huzurla ölmesi hangi devleti yıkar? Bu halde, yapılanmayı tekrar örgütleyebilir mi? Firariler gibi faaliyetlerine, propagandalarına oradan devam etme imkânı var mı? Suçlu da olsan, cezalandırılmak bile sınıfsal öyle ki. Ölmekte olan biri "infaz" edilir mi?
Küçük bir kız çocuğunun ölümünün üzerini örten o akıl, bir kadını tabuta yerleştirerek adaleti koruyacak mı? Evet bu eli kanlı örgütün, adaletsizce yargıladığı, intihara, ölüme sürüklediği, öldürmeye azmettirdiği, bizzat öldürerek, bazen çalarak, kayırarak da bitirdiği yüz binlerce genç ya da erişkin hayat olduğunu biliyoruz. Fakat bunun intikamı, devletin hangi ideolojide olursa olsun, bir kadını göz göze cezaevinde öldürmesi olursa, kim ıslah edilecek? Yine bu suçun yargılanmasının bir piyasa sektörüne, bir borsaya dönüştüğü, bu "oy birliği" aklının bu durumu en büyük özeleştirisi yaptığı dahi ortadayken.
Bu örgüt devletin bakanlıklarını, kolluk ve askeri kuvvetlerini ele geçirirken zulme uğrayanlarla, örgütün yönlendirdiği, bir şekilde küçük hayat imkânları sağladığı ve şimdi bu durumda olan insanların sınıfları pek de farklı değildi. Cezalandıranlar ve cezalandırılanlar baki.
Devletin insaflı olarak, vicdanlı olarak, affederek kudretlileşmesine de gerek yok. "Hasta bir anneyi affeden, ne babacan devlet." olmasına da. Devlet, kızdı mı çok kızan, sert bakışlı, mutluyken çocuklara şeker dağıtan, bıyıklı, toplumca sevilen, babacan bir ihtiyar adam değil ki insaf etsin.
Öyle alışmışız ki her adaletsizliğe "insaf" demeye, buna da "insaf, kadın sadece bir örgüt okulunda idareciymiş, sohbet ablasıymış" deyiveriyoruz. Devlet, "oy çokluğuyla" değil, "oy birliğiyle" davranınca algılaması zor da değil aslında. Bir çaresizlik biçimi bu "insaf edin" düzenine alışıp, apaçık gerçekleri, kanunları bir kenara atıp "sağduyu" çağrısında bulunmak. İntikam almayın, adilce ıslah edin. İnsaflı da olmayın, kanuni olun. Bugün bir anne, işkenceyle alınan ifadeyle 27 yıldır tutuklu bulunan bir erkek, yarın bir ihtiyar, dün dar ağacına götürülen bir genç adama.
Ya da Ayşe Özdoğan'ı bu halde cezaevinde öldürün. O anne orada can çekişerek ölürse, belki bu sefer devlet kurtulur.
*Avukat