Hayatın değerinin olmadığı yerde ölümün fiyatı çıkar ortaya
Vahşi Batı zamanı olarak da anılan “spagetti western” klasiklerinden 1964 yapımı Bir Avuç Dolar İçin filmi bu vecizeyle açılır. Sıradan fanilerin hayatının herhangi bir değer taşımadığı vahşi iklime hapsedilmiş olduğumuz, her gün birkaç kez önümüze konuyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kaç yüz milyon, kaç milyar TL’ye yaptırdığı meçhul Güvenli Turizm reklamı son örneklerden sadece biri.
Bir Avuç Dolar İçin yapmayacağımız, heba etmeyeceğimiz hiçbir şey yok… Toplumun onuru dahil, film bunu söylüyor. Turiste “Türkiye’ye gel” çağrısı yapan film, “Keyfine bak, aşılıyım” damgalı TC ahalisini tüm dünyaya pazarlamaya çalışıyor.
Pazarlama hamlesi, filmden önce Dışişleri Bakanı tarafından yapıldı. Bakan, cebinde döviz bulunduran potansiyel kaynaklara, “turistin göreceği herkesi mayıs sonuna dek aşılayacağız” garantisi verdi yurt dışındaki basın açıklamasında.
Aşılama durma noktasına gelmişken bakanın, “Önceliğimiz döviz, yeter ki gelin, bizimkileri sizin için aşılarız” kabilinden ifadesi tepki çekince tevil yoluna gidildi: Yerli turisti niye düşünmüyorsunuz art niyetli münafık bozguncular, dendi. Ve fakat “güvenli turizm – aşılı personel” politikasının bakanlıklar üstü, milli politika olduğu anlaşılıyor. İşin bir ucunda Dışişleri, ötekinde Kültür ve Turizm, ara bağlantı THY üzerinden taşıyıcı olarak Ulaştırma Bakanlığı var. “Hizmetlileriniz aşılıdır, korkmayın” filmi Kültür ve Turizm Bakanlığı'yla THY ortak imzasını taşıyor.
Ayrıca söylemeye gerek yok, “kültür” burada resmi unvan olarak yer alıyor. Hayatın değerinin olmadığı, spagetti western malzemesi vahşi batı ikliminde her şey “bir avuç dolar için” kültüründen ibarettir. Şimdilik videolar, sosyal medya üzerinden konuşuyor silahlar. Sonrasına bakacağız.
MEMLEKETİN PAYINA DÜŞEN: ÇÖP
Film, tescillemeden ibaret. BBC’nin yer verdiği Bülent Kılıç’a ait İstanbul fotoğrafı, filmdeki konseptin senaryosuz, mankensiz, maskesiz, çıplak ve gerçek belgesi. Dolar – döviz sahibi efendi, yerli vatandaş efendiye tâbi hizmetli; sömürge ahalisi konumu, “dışarı”dan çok daha açık olarak görünüyor, okunuyor. Bizler için sıradan, olağan görüntü olan Kılıç’ın çektiği fotoğrafın BBC’de yer alması gibi, “keyfine bak, aşılıyım” filmi de Washington Post’tan Vanessa H. Larson tarafından deşifre ediliyor.
“Halkın % 13’den daha azı aşılanmış ve evlere kapatılmışken” turiste yönelik bu filminin sömürgeci zihniyet ürünü olduğunu belirtiyor Larson.
Sömürge zihniyeti ya da objektife takılan çöpçü vatandaş, imgeden – metafordan ibaret değil, gerçekliğin kendisi. O nedenle de bir avuç dolar için katlandıklarımızı, feda ettiklerimizi, başımıza neler getirildiğini, ancak “dışarıdakiler” görüyor. Biz, onlardan; diyelim ki BBC’den, Guardian’dan öğreniyoruz Faruk Bildirici’nin de işaret ettiği üzere.
BBC’nin Avrupa Birliği İstatistik Ajansı Eurostat’ın verilerine dayandırdığı habere göre AB ülkelerinin atıkları en çok Türkiye’ye gidiyor.
AB ülkelerinin yıllık 32,7 milyon tonu bulan atıklarının, Türkçesiyle çöpünün üçte birden fazlasını; 13,7 milyon tonunu Türkiye alıyor, bir avuç dolar için! Avrupa'dan Türkiye'ye çöp ihracının son yirmi yılda yaklaşık üç kat arttığı kaydediliyor. Bu çöpün yarıdan fazlasını demir - çelik gibi metal atıklar oluşturuyor. AB ülkelerinden çıkan yıllık 17,5 milyon ton metal atığın, yaklaşık 12 milyonunu Türkiye alıyor.
Bir avuç Euro/dolar için memleketi Avrupa’nın çöplüğüne çevirme operasyonu son üç yılda yeni bir evreye giriyor. Özellikle 2018’de Çin’in ithalatı durdurmasıyla birlikte Avrupa’dan Türkiye’ye çöp akışı daha da arttı, hızlandı. Bu da “plastik ithalatı” kılıfıyla yapılır oldu.
Durum AB’yle sınırlı değil. BBC’den Angus Crawford’un 26 Haziran 2020’de yayımlanan araştırması, İngiltere’den en çok plastik atığı Türkiye’nin aldığını vurguluyor. Akdeniz sahillerinde; Adana ve çevresinde etrafa atılan çöpler en pratik yöntemle; yakılarak halledildiği sergileniyor haberde.
Güvenli turizm. Olmadı, çöplük. Gel, kim olursan, ne olursan gel, ne getirirsen getir. Yeter ki bir avuç…
AKIL VE RUH SAĞLIĞI
Dünyayla birlikte maruz kaldığımız Asrın Küresel Salgını’yla nasıl baş ettiğimiz salgının yıldönümünde, Mart ortalarında yetkililerce büyük bir özenle araştırıldı, kitaplaştırıldı: “Türkiye'nin Koronavirüsle Başarılı Mücadelesi". Okuyup bilgilenmekte yarar var.
Öte yandan IPSOS Araştırma da yine salgının geride kalan bir yılındaki etkilerini çeşitli yönlerden değerlendirmek üzere 19 Şubat – 5 Mart 2021 tarihlerinde Türkiye’nin de aralarında yer aldığı 30 ülkeyi kapsayan bir çalışması var. Araştırmada en dikkat çekici anketlerden biri akıl ve ruh sağlığına yönelik. En büyük çöküntü, ne tuhaf, bizde!
Salgın başlangıcıyla anketin gerçekleştirdiği dönem arasında akıl ve ruh sağlıklarının daha kötüye gittiğini belirtenlerin Türkiye’deki oranı % 61. Bunlardan % 21 “çok kötü”, % 39’u “biraz kötü” diyor. Araştırmanın yürütüldüğü 30 ülkede salgından akıl ve ruh sağlığı yönünden olumsuz etkilenim ortalaması % 45. Biz bu ortalamaya bir hayli fark atıyoruz başarılarımızla. Bizim ardımızdan beş puan farkla Şili geliyor. Sonrasında Macaristan (% 56), İtalya (%54) ve çöplerini aldığımız İngiltere (% 53) var.
Aynı şekilde, 2021 başıyla geride kalan ilk iki ay içinde, ruh sağlığının kötüye gittiğini söyleyenlerin en yüksek olduğu ülke yine Türkiye; % 43.
***
Tek eğlence var elimizde: Her biri hızla gösterimden geri çekilen resmi prodüksiyonlar ve buna karşılık milyonlarca izleyiciye ulaşan, yüzlerce yorumcuya, yoruma uzanan yeraltı/yerüstü adamlarının fantastik iktidar kapışmaları.
Evet, her şey bir avuç dolar için… İyi, Kötü ve Çirkin. Pek yakında.