Bir bisiklet tutkunu olarak Lenin: İşte diyalektikle böyle karşılaştım
Lenin, bisikleti sadece bir şehir içi ulaşım aracı olarak değil aynı zamanda bir gezi aracı olarak kullanır. Yoldaşları ve arkadaşlarıyla uzun bisiklet gezilerine çıkar, hatta çoğunda dağ patikalarını tercih eder. Fazla sık yapmaya fırsat bulmasa da bu gezilerin en büyük kuralı siyasi konulardan mümkün olduğunca uzak durmaktır.
Geçtiğimiz haftalarda Bolşevik devrimci Vladimir Lenin’in 100. ölüm yıldönümüydü. Bu sebeple uzunca bir yazı paylaşmıştık. Fakat işin ‘ciddi’ kısmını konuştuğumuza göre bugün Lenin’in ‘eğlenceli’ bir yönüne değinebiliriz. Mesela fazla bilinmese de uğruna gözünü yaraladığı, mahkemelere çıktığı bisiklet tutkusundan söz edebiliriz.
Dönemin diğer siyasilerine oranla Sovyetler Birliği’nin kurucu lideri Lenin’in araba üzerinde fotoğrafı fazla yoktur. Her ne kadar 20. yüzyılın ilk yarısında motorlu arabalar modernitenin bir sembolü haline gelse de Lenin’in bu ‘eksikliğindeki’ asıl neden çok daha farklıdır. Öyle ki Lenin, hayatının büyük bir bölümünde bir ulaşım aracı olarak bisikleti tercih eder.
GÖZ ÇIKARAN BİSİKLET
Bildiğimiz erken dönem bir hikaye ile söze başlayalım. Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (RSDİP), 1903 yılında büyük tartışmalarla sarsılmaktadır. Partinin ikinci kongresi Brüksel’de başlar ancak Belçika yönetiminin baskılarının ardından Londra’da devam eder. Julius Martov liderliğindeki ‘Menşevikler’ ile Lenin liderliğindeki ‘Bolşevikler’ arasında ileride nihayete erecek ayrım keskin bir şekilde bu kongrede ortaya çıkar. ‘Devrimin niteliği’, bu yolda gerekecek ‘taktikler’ ve ‘mücadele biçimleri’ konusunda açmaza girilir.
Genç Lenin, Sibirya’daki sürgününün ardından Batı Avrupa’da devrimci mücadeleye devam etmektedir ve bisikletle asıl yakınlaşması da bu ‘ikinci’ sürgüne denk gelir. RSDİP arasındaki ayrımın şekillendiği günlerde Lenin, bisikletiyle ilk büyük kazasını yapar. Toplantıya giderken bisikletinin tekeri tramvay rayına takılır ve sert bir şekilde yere yuvarlanır. Bisikleti bu kazanın sonucunda kırılırken kendisi de gözünü ciddi bir şekilde yaralar. Bu yaralanmanın ardından yapılan pansumanla birlikte bir gözü sargıyla bantlanır. Devam eden tartışmalarda söz aldığında bu göz bandıyla kürsüye çıkışı tüm yoldaşlarının zihninde yer eder.
ANNEDEN GELEN BİSİKLET
Tramvay yolundaki kazanın ardından bir süre sonra Lenin’in annesi Maria Ulyanova, oğluna bir sürpriz hazırlar ve yeni bir bisiklet hediye eder. Annesinin planından habersiz olan Lenin bir gün kendisine ait bir paketin geldiğini öğrenir. Teslimatı almaya giderken aklında olağandışı düşünceler yoktur: Her zamanki gibi gönderdiği parti yayınlarının yahut kitapların ‘illegal’ bulunup geri döndüğünü düşünür. Oysa yeni bir bisikletle karşılaştığında bir çocuk gibi sevinir. Annesine teşekküründe hayat arkadaşı ve yoldaşı Krupskaya ile birlikte kullandıkları bisiklet hakkında “Artık Nadya ve ben kendi kendimizin efendisiyiz. Demiryolunu değil bisikleti kullanacağız” ifadelerini kaleme alır.
Gerçekten de bu bisikleti sadece bir şehir içi ulaşım aracı olarak değil aynı zamanda bir gezi aracı olarak kullanır. Yoldaşları ve arkadaşlarıyla uzun bisiklet gezilerine çıkar, hatta çoğunda dağ patikalarını tercih eder. Fazla sık yapmaya fırsat bulmasa da bu gezilerin en büyük kuralı siyasi konulardan mümkün olduğunca uzak durmaktır.
Lenin’in bisiklet merakını en net bir şekilde özetleyenlerden biri uzun bir süre yakın çalışma arkadaşlığı yaptığı Bolşevik Grigori Zinovyev’dir. Şöyle söylüyor Zinovyev: “Paris'te kaç kez V.I. [Vladimir İlyiç] bizi güzel bir nehrin resmedilmeye değer kıyısında yüzmek ve yürüyüşe çıkarmak için bisikletle 50-70 verst(1) mesafe götürdü. [Onun için] güzel bir Fransız ormana girip müge toplamak için elli verstlik bisiklet yolculuğu yapmak sıradan bir şey olarak görülüyordu.” Zinovyev’in hafif şikayet sezilen sözlerinin inandırıcılığından şüphe duymaya gerek yok, ne de olsa herkesin vardır bisiklete bindiğinde Lenin gibi pedallayan bir arkadaşı…
ÇALINAN BİSİKLET
Tüm hayat boyunca bisiklet hayranı olanların belki çocukken belki daha sonra, kaza gibi kolay kolay kaçamadığı bir diğer olay çalınmalardır. Lenin'in de Paris’te yaşadığı sürede başından bir bisiklet hırsızlığı olayı geçer.
Fransa’nın başkenti Paris’te çalışmak üzere Paris Ulusal Kütüphanesi’ne giden Lenin, burada bisikletini bina girişine park eder. Ancak masa başından geri döndüğünde bisikletinin yerinde yeller eser. Gözü gibi baktığı yol arkadaşı çalınmıştır. Bu olayın ardından kısa bir süre sonra kendine yeni bir bisiklet edinse de yeni bir felaket kapıdadır.
DAVALIK BİSİKLET
Aralık 1909’da Lenin bu sefer çok daha ciddi bir kaza geçirir. Uçakları izlemek üzere Paris yakınlarındaki Juvisy’deki bir uçak pistine gider. Ancak dönüş yolunda Rolls-Royce marka bir araba feci surette Lenin’e çapar. Kazanın ardından bisiklet bir hurda yığınına döner. Kız kardeşi Maşa Ulyanova’ya bir mektupta başına gelenleri şu şekilde aktarıyor:
“Sevgili Maşa, kartpostalın bana ulaştı. Haberler için çok teşekkür ederim. Bisiklet meselesine gelince; parayı çabuk alacağımı düşündüm ancak işler biraz uzadı. Bekleyen bir davam var ve kazanacağımı umut ediyorum. Bir motorlu araba bana ve bisikletime çarptığında (üzerinden atlamayı başardım) Juvisy’den geliyordum. İnsanlar [arabanın] numarasını bulmama yardım ve tanıklık ettiler. Araba sahibinin kim olduğunu öğrendim (bir vikont(2) -yüzünü şeytan görsün!) ve mahkemeye verdim (bir avukat aracılığıyla). Şu sıralar bisiklete binmemeliyim, zaten havalar da çok soğuk (güzel bir kış olsa da, yürüyüşler için harika). (…) En iyi dileklerimle. Annemi benim için öp. Yeni daireyi çok mu soğuk buluyor?”
Olayın peşini bırakmayan Lenin’in, Vikont’a açtığı dava lehte sonuçlanır. Böylece araba sahibi Lenin’e 630 frank ödemek zorunda kalır. Bu para eline geçer geçmez kendine yeni bir bisiklet alır: Gıcır gıcır bir İngiliz Enfield bisikleti. Bisikletten artakalan para ise parti kasasına gönderilir.
Olayın ardından erkek kardeşine yazdığı mektupta ‘bisiklete binerken Paris trafiğinin korkunç boyutlarda olduğunu ve kazanın her zaman bir ihtimal olduğunu hep düşündüğünü’ söyler. Öngörüsü doğru çıkar. Çünkü bisiklet gibi kazalar da hayatını izlemeye devam eder. Pek çok kez yoldaşları ona evinin önünde, penseler, zincirler ve vidalar arasında parçalara ayrılmış bisikletini tamir etmeye çalışırken denk gelir.
Yaşadığı kazaları ise risk öngörüsünden ziyade, felsefi/mizahi bakışı daha güzel açıklar: “İşte diyalektikle böyle karşılaştım; bir bisiklete bindim ve bir hurda demir yığınından atladım.” Kim bilir, belki bu yazıyı da en iyi bu sözler bağlayabilir…
Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler