Galiba ‘kamulaştırma yapacağız’ diyenlerin bile aklında kalmadı
ama üçüncü perşembe, bir kez daha yazıp, böööyle uzam zamana
bırakayım bu konuyu.
-Yazı yaz, denize at balık bilmezse Halik bilir-
Kısa bir özet; diyelim ki CHP iktidara geldi ve sözünün
dişisi olarak, dediğini yapmak istedi. Önceki iki yazıda söylediğim
gibi bunları yapamayacak ya da yapsa bile bizim için -ki ‘kamu’
denilen şeyin borç kısmı hep bize ait- hiç de iyi olmayacak bu.
Ancak ister istemez, bazı ‘kamulaştırmalar’ yapmak zorunda kalacak.
Çünkü mesela
ilk yazıda bahsettiğim Arjantin’de olduğu gibi, insanlar
trenleri kullanmaya devam edecekler, buna mecburlar. Yani ‘hayır
ben saymıyorum onlar daha önce özeleştirilmişti. Ne yaparlarsa
yapsınlar.’ Diyebilir mi? Diyemez. Özellikle temel yatırımlar,
artık kullanılamaz duruma gelmiş olsa bile, kamu onu devralıp
yeniden işler hale sokmak zorunda kalacak.
Haydaa pamuk eller cebe arkadaşlar, dedim ya kamunun borç hanesi
hep bizim…
Yani belki Kütahya ‘Zafer’ Havalimanı'nda, yolcu
salonlarında mantar yetiştirerek onu yararlı bir hale
sokabilirsiniz ama mesela Türk Telekom’u sürekli, iflas ettirmeden
çalışır durumda tutmalısınız, yoksa ‘iletişim’ diye anılan şey
çöker. Yani eve cep telefonunuzdan pizza bile söyleyemezsiniz…
Zaten şaka ya da mantar bir yana ‘Zafer’ Havalimanı'nı, -daha
önceki yazılarımda sözünü ettiğim gibi- kamulaştırmamanız gerekiyor
ama ‘stratejik’ işletmeleri kamulaştırmadan kaçınamazsınız. Çünkü
özelleştirmeyle, bütünüyle soyulmuş bu tesisler, tesisatlar ya da
fabrikalar her neyse, yenilenmemiş, bakımsız bırakılmış ve belki de
çalışmıyor halde ortada kalacaktır. Ne yapacak o zaman yeni
iktidar, mesela gazsız, elektriksiz ya da susuz…
Yani parasını ödeyeceksiniz, hepsini yenileyeceksiniz ve işler
hale sokup, özelleşmiş halinden daha da ucuz hizmeti de
vereceksiniz. Bu yüzden, eroine pardon özelleştirmeye karşı,
yıllardır dünyada olanları anlatmaya çalışıyoruz. Doğrudan
yaşadıklarım dışında en çarpıcı ve en çok tekrar ettiğim örnek de
Naomi Klein’ın devrik Haiti devlet başkanı -Nobel ödüllü- Aristete
ile sürgünde yaptığı röportajdı. Naomi Klein soruyordu; “Siz
ABD’yle ekonomik politikalar anlamında anlaşmıştınız ama sonra
neden ABD size karşı darbe yaptı?” Aristete “Bunun üç tane nedeni
var’ diyordu ‘Özelleştirme, özelleştirme, özelleştirme.” Ben her
türlü ekonomik politikaya evet dedim, diktatörlükten kurtulmak için
ama üç şeyin özelleştirilmesine, elektriğin, suyun ve
telekomünikasyonun özelleştirilmesine karşı çıktım ve ABD bu yüzden
darbe yaptı.”*
Yani sizin bu yıkımı yeniden, ‘kamulaştırıp’ yeniden inşa
etmeniz gerekir. Hemen ‘enkaz’ devir aldık da diyemezsiniz. Çünkü
bir ülkede olanlardan sadece iktidarlar değil, yaptıkları ya da
yapmadıklarıyla muhalefet de sorumludur.
Neden CHP, bütünüyle özelleştirme politikalarına karşı
çıkmadı?
Özelleştirme de ‘biz yolsuzluğa karşı çıktık’ diye bir şey
olamaz. Özelleştirme, doğrudan yolsuzluğun kendisidir. Büyük bir
kârı yoksa, neden satın alsın ki zaten özel şirket? Sadece bizde
değil bütün dünyada böyledir. Bir gün size İngiltere’deki
özelleştirme fiyaskolarını da yazıyım isterseniz.
CHP ne yapabilirdi de demeyin. Sadece muhalefetle de sınırlı
değildi yapabilecekleri. Mesela kapanan tekel fabrikaları
sırasında, kendisine bir sus payı gibi bırakılan bazı İzmir Tekel
binalarını, ‘soylulaştırma’yıp, üretimi devam ettirebilirdi CHP’li
İzmir Belediyesi. Bunun için sadece yetkisi var değildi,
bu görevleri arasındaydı. Siz o zaman ‘kamulaştırma’yı
yapsaydınız ne İzmir Tekel’in işçileri işsiz kalacaktı, ne de ondan
sonraki özelleştirmeler bu kadar kolay yapılabilecekti.
Sadece CHP de değil, Diyarbakır’da, Osman Baydemir'in belediye
başkanlığı sırasında, ‘Sümerbank’ın merkezdeki yeri, yine
‘soylulaştırılıp’ sempozyum ya da toplantı yeri olarak, lafla
yürümeyecek bir ‘peynir gemisi’ olacağına, belediye tarafından
‘kamunun’ tekstil ürettiği- gıda ürünlerinin işlendiği, işçilerin
doğrudan sahip olduğu bir kooperatif olsaydı, yine konuşamaz mıydı
lafazanlar, -ben dahil- o makinelerin arasından?
Konuşabilmemiz için mutlaka toplantı salonlarına mı ihtiyacımız
var?
Bu tamamen üretim dışına atılmış bölge de, bir alternatif olarak
var olamaz mıydı?
-Bir dalgıç arkadaşım anlatıyordu; ‘’Deniz kaplumbağası -Caretta
Caretta’, yüzen deniz anasını, parça parça yiyordu. Deniz anası
yüzmeye devam ediyordu, yamru yumru, son lokmayı yutana kadar
Caretta’. İşte bu özelleştirme diye bağırdım, bunu anlatınca…-
Boşuna yazıyorsun, iktidarı kim bırakıyor ki derseniz, siz de
haklısınız…
O zaman, bir çay daha alabilir miyim?
* Şöyle bir baktım da internette, TMMOB’un Türkiye’de
Özelleştirme Gerçeği Sempozyumu’nda söylemişim mesela 2008
yılında…