Deve kuşu gibi yapıyorum. Her sabah, bazen günde birçok defa, başımı kuma sokup kum fırtınaları geçsin diye bekliyorum. Deve kuşu kadar mantıklı bir şey değil bu. Çünkü öncelikle bir şeyin geçtiği yok ve kum fırtınası da değil, kuma saklanıp kurtulabileceğimiz. Basit bir burjuva tavrı sadece bu. Her şeye rağmen böyle bir şey yokmuş gibi davranmak. Zavallı deve kuşlarının günahını almaktan başka bir şey de yapmıyoruz.
Sonra mı, sonra ölmeye devam ediyoruz. Başımız kumdayken öldürülmüş kadın sayısı daha çok artmış, boş konuşan ağızlarından bulaşık salaklık saçan faşistler konuşmaya devam ediyor, devletler yerli yerinde ve yine birilerini öldürüyor ve hepsinden de beteri, başımızı gömdüğümüz kumun üstündeki dünya yok oluyor, daha çok.
Yıllardır iklim değişikliği, daha doğrusu iklim krizi diye diye kendi kendimize o kadar bağırdık ki şimdi olanları izleyince, mazoşist bir tavırla da ‘Ah gördünüz mü gününüzü’ demek geçiyor insanın içinden bir yandan ölürken. Sadece biz ölsek neyse çocuklarımıza bir dünya bırakamamanın derin sancısı da var bunda.
Avustralya yangınları tam da böyle bir şey. Görmemek için istediğin kadar başını kuma göm, dışarıda bıraktığın kıçın yanıyor. Avustralya; 1910’dan beri iklim değişikliği nedeniyle sadece bir derece daha fazla ısınıyor. Şimdi bir kıta, okyanusun ortasında kavrulurken 1-2 derece ısınsa ne olur, diyen bilimsel faşizmin, bilim adamlarının, yüksek modernist kibirli suratları aklıma geliyor. -Bilerek ‘adam’ kelimesi seçilmiştir, erk erk olduğunu vurgulamak için- Tükürmek için ideal bir satıh…
Halbuki sadece bu bir derece, yangınların en önemli nedeni. Çünkü Hint Okyanusu Dipolü olarak adlandırılan, yani deniz üst yüzeyi sıcaklıklarının batı tarafında daha yüksekken, doğu tarafında daha serin olması durumu, bu bir derece ile yıkıcı bir etki yaratıyor. Bu sıcaklık farkı, Asya ve Avustralya'da dehşetli bir kuraklık yaşatırken, Doğu Afrika’da şiddetli yağmurlar, seller halinde yeryüzünü vuruyor.
Trumpvari bir bakışla ‘her şey iyi’ ama ve istatistiki olarak kafası fırında bacakları buz içinde bir insan kadar yerinde ortalama istatistik sayıları.
Şimdi bu kadar telaş yeter. Yerimize dönelim, kumun altına. Çöplerimizi cinslerine göre ayırıp, pazar filemize yerleştirelim, pıtırcık pıtırcık elektrikli otomobillerimize binip, daha az karbon salınımı yaptığımız yalanına yerleşelim, ön koltuğa, sonra sessiz ve sakin, sanki hiç yanmayacakmışız ya da seller altında kalmayacakmışız gibi son haberleri seyredelim; bir 10 saniye kadar yangın, bir iki kadın cinayeti ve halimize şükredecek kadar dünya hali…
Halbuki sadece kapitalizmi de değil endüstriyel sistemi yıkmadan geriye dünya filan kalmayacak. Kumun altında aklıma geliyor bu ve sonra beddua ediyorum çaresizlikten, Kızılderili savaş dansları gibi tamtamlar çalıyor kulaklarımda; kafalarınıza düşsün füzeleriniz, koalaların altında kalasınız, alçaksınız…