2018 yılının artık son günlerine girdik. İçinden geçtiğimiz
dönem, insanlık için çok ilginç gelişmeleri beraberinde getiriyor.
Bir kere teknoloji inanılmaz bir gelişme yakaladı. Günümüzde “acaba
bir gün yapay zeka insanların sonunu getirir mi?” diye ciddi ciddi
tartışmaya başladık. Elimizdeki akıllı telefonlar dünyanın tamamen
bambaşka bir iletişim çağına girmesine sebep oldu. Geçtiğimiz
haftalarda iş seyahati için gittiğim Bangkok’ta otel odasında
kanepede otururken Ankara’da 7 bin 500 km. mesafedeki oğlumla
görüntülü konuşmak bu iletişimin çok doğal kabul ettiğimiz
nimetlerinden bir tanesi. Çok uzak değil, 1980’lerin ilk yarısında
çalışmak için yurt dışına giden babam bizimle konuşmak istediği
zaman, daha evde telefon olmadığı için, telefonu olan az sayıdaki
komşularımızın evlerine gitmemiz gerektiği zamanlar dün gibi. Daha
bu hafta konuştuk, bize bir mektup atması ve onun cevap alması
arasında en az bir ay geçerdi. Şimdiyse WhatsApp gruplarında
ailemizle arkadaşlarımızla anlık olarak mesajlaşabiliyoruz. Hatta
birkaç kişi aynı anda görüntülü görüşme bile yapabiliyoruz.
Elbette bu kadar teknolojiye bu kadar kolayca sahip olduğumuz
bir çağda “sinyalizasyon aslında raylı sistemler için çok gerekli
bir şey değil” minvalindeki açıklamalara denk geliyor olmak en
hafif söylenebileceği şekliyle esef verici. 25 yıldan fazla raylı
sistem projelerinde çalışmış bir babanın oğlu olarak, bu talihsiz
söylem hakkındaki görüşlerimi kendime saklamanın hukuki olarak daha
doğru olacağı kanaatindeyim.
KONUŞMACILIK ÇAĞI
Linkedin’de üç dakikanın üzerinde zaman geçirdiğim her seferde
birilerinin bir yerlerde yaptığı konuşmaların fotoğraflarına
rastlıyorum. Çağ büyük sahnelerde büyük kalabalıklara konuşma çağı.
Adam gitmiş Antalya’da bayi toplantısında, bitse de gidip bedava
içkilere saldırsak diye bakan satışçılara müşterilerinizle nazik
konuşun diye sunum yapmış onun fotoğrafını “Paydaşlarımıza yeni
dönemde müşterilerimizin bizden beklentilerini anlattık,
bayilerimizle daha güçlüyüz” diye paylaşıyor.
Konuşmacı olmak adeta bir salgına dönüştü. Hele bir de
şirketlerin üst yöneticilerinin üniversitelerde konuşmaları oluyor,
“xxx üniversitesindeki öğrenci kardeşlerimize mühendisliğin önemini
anlattık, yeni neslin zekasına bir kez daha hayran kaldık”
paylaşımlarını görünce kendinizden geçmemek mümkün değil.
Hele bu “söyledik, anlattık” şeklindeki mesajlar, arkadaşım sen
Napolyon falan mısın da kendinden çoğul bahsediyorsun? Neden?
CIP OLMAK
Bu durumun en komik hale geldiği yerlerden birisi de
havaalanlarındaki CIP Lounge dediğimiz alanlar. Bunları kullanmak
için senede belli bir miktarın üzerinde uçuş yapmanız gerekiyor, bu
sayede kullanabildiğiniz bu salonlarda deri koltuklarda oturup bir
şeyler yiyip çay, kahve içerek uçağınızı bekleyebiliyorsunuz.
İç hatlar uçuşlarında salonu kullanabilmek o kadar zor değil,
ortalama ayda iki uçakla gittiğiniz iş seyahatiniz varsa bir sene
dolmadan bu hakka sahip olursunuz. Ancak CIP’siniz ya, kasılmak
şart. Yahu kardeşim alt tarafı tabağına bedava simit, kaşar, hıyar,
kısır falan koyuyorsun, şişinme! Yok CIP’yim ben, important yani...
Bu kısır da onun için.
NE KADAR ÖNEMLİYİZ?
Bana sorarsanız, kozmik ölçekte düşündüğümüzde aslında çok
azımız gerçekten önemliyiz. Evet, kendi ailemiz ve sınırlı bir
çevre için önem taşıyan insanlarız, orası elbette başka, ancak
çağımızda çok ama çok az insanın adı bundan 100 sene sonra
hatırlanıyor olacak. O yüzden çok da şey etmemek lazım.
Bugün size yemek yazamadım, açıkçası içinden geçtiğimiz olaylar
arasında bazen esas konumda kalmakta zorluk yaşıyorum. Bugünlük
mazur göreceğinizi umarım. Haftaya yılbaşı sofrası için güzel bir
iki tarifle karşınızda olacağım.
Güzel bir pazar günü dilerim.