“Kimse kusura bakmasın…”
Bu haftanın iz bırakan sözü… Hafta boyunca bunu kulaklarımda duydum diyebilirim.
Pandeminin başından bu yana yasaklarla dolu bir hayatın içinde yaşıyoruz. Düşünmesi bile tuhaf, 15 ayı geçti yasaklar. Birçok müzisyen ekmek kapılarından oldu. 3 gün öncesinin bilinen verilerine göre bu süreçte 102 müzisyen intihar etti, ana sebep geçim sıkıntısı.
Bütün bu sürecin sonunda, yasaklar biraz hafifler gibi olduğunda Cumhurbaşkanı müzikli mekanların da 12’de kapanacağı konusunu “Kimse kusura bakmasın” şeklinde özetleyerek bizlerle paylaştı.
Yıllar önce “Kimsenin hayat tarzına karışmadık” diyen, bunu sanki bize yapılan bir iyilik gibi sunan bir siyasi akımdan bahsettiğimizi hatırlayalım.
Geçen hafta bir akşam eşim, ablam ve çok sevgili bir dostumuzla Ankara’da çok sevdiğimiz bir mekanda bir akşam yemeği yedik. Henüz saat 21’de mekanlar kapanıyor malumunuz, saat 21:01’de bulunduğumuz yeri polisler bastı ve insanları evlerine göndermek için baskı yaptılar. Pandemi dolayısıyla 21’de kapanmayı haydi bir nebze anlıyormuş gibi yapalım. Neden bir restoranı daha süre 1 dakika geçmişken onlarca polis basar? Masalarda oturan ve kalkmaya hazırlanan insanlar, ki sizi temin ederim mekan çalışanları zaten son yarım saattir herkese hesaplarını getirmekle meşguldü, neden daha birinci dakikada rahatsız edilir? Bu hayat tarzına müdahale tanımına girmez mi?
Müzik insanlık tarihi kadar eski bir sanat. Çeşitliliği, renkliliği sınırsıza yakın. Barok Dönem Klasik, Klasik Caz, Türk Sanat Müziği, Postrock, Elektronik, Punk, Triphop, Arabesk, Fasıl, İlahi, bir şekilde her insanın sevebileceği bir müzik mutlaka vardır. Bütün bu pandemi yasaklarının biraz olsun gevşetilecek olduğu bir noktada müziği 12’de durdurmak, bunu da “Kimse kusura bakmasın, kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yok” diyerek açıklamak haliyle müzisyenlerden çok büyük tepki çekti. Herkesin ortak görüşü yaşam tarzına müdahale için pandeminin fırsat bilindiği yönünde.
102 müzisyenin geçim sıkıntısı nedeniyle kendi hayatlarına son verdiği bir ortamda müziği rahatsızlık olarak adlandırmak nedir peki?
Bakın müzisyenler arasında öyle zor durumda kalanlar var ki, sanatçı Güvenç Dağüstün (ki 30 yıldan fazladır tanırım kendisini) bir bağış kampanyası başlattı, en azından birkaç kişiye destek olabilmek adına, haberini buradan okuyabilirsiniz. İnsanlar zor durumda ve çözüm arıyorlar, hayatta kalmak için, borçlarını ödeyebilmek için, evlerine çocuklarına yemek götürebilmek için. Müzisyenlik bir sabit maaşla yapılan bir iş değil. Müzisyen dediğimiz sadece tanınmış isimlerden, konserlerine bilet alıp girdiklerimizden ibaret de değil. Bir içkili mekanda fasıl söyleyen de müzisyen ve onlar daha da zor durumda.
Yıllardır içkiye karşı açıklama ve kararlarınız hepimizin malumu. Şu en son nisan sonundaki kapanmada çocuk oyununa dönen içki satış yasağı ısrarınız hatırımızda. En sonunda içki satışı olmasın diye ülkede lavabo pompası satılmasını bile engellediniz!
Bizler alkolik falan değiliz, zaman zaman eşimizle dostumuzla, kadınlar ve erkekler bir yerde bir dost masasında bir araya gelip iki kadeh bir şeyler içerek sosyalleşmeyi severiz. Bunu yaparken eşlik eden bir müziği de isteriz. İşte bunları sevemiyorsunuz.
Ama size bir şey söyleyeyim, bu sevmediğiniz şey, bu ülkede birçok insanın hayatının bir parçası.
Elbette sadece müzik ve içki yasakları bir sebep olmayacak, insanların yaşadığı geçim sıkıntısı, artık durmadan ortaya dökülen yolsuzluklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler, çevreye saygısızlıklar, daha birçok sebep olacak. Ama bu anlayış demokratik ilk seçimin sonunda iktidarlarını kaybedecek, hemen sonra birçok insan müzik dinleyerek arkalarından bir kadeh kaldıracak. Ve ben o gün “Bir dost masasına, bir müziğe yenildiler” diye düşüneceğim.
Keyifli bir pazar günü dilerim.