Bazen ormanın sesini dinlerim
Kuşların cıvıltısını
Geyiklerin kahkahasını
Tavşanlar kayaların üstünden zıplar
Herkes onları dinlemekten hoşlanır
Tabii her zaman değil!
Şair Şirin
TV izlemem. Bunun çeşitli ve yazıyla ilgisi olmayan nedenleri
var. Ama çocukluğumdan beri kaçırmadığım bir çizgi film dizisi var;
Şirinler. “Uzun uzun yıllar önce ormanın derinliklerinde” diye
başlayan bu sevimli toplumun hikâyesi aslından erdemden var oluşa,
dayanışmadan bireyselliğe, özgürlükten kötülüğe çeşitli bilgi
alanları, olgular, durumlar ve kavramlara ilişkindir.
Zaman’la ilgili yazımda (Bahçe Dergisi, sayı 14) artık
muhalefet ve biçimlerinin de bizzat sistemin yaratıcı-yapıcılarınca
tanımlandığını, hatta oluşturulduğunu öne sürmüştüm. Bu yazının
sonrasına denk gelen Matrix filmi iyi bir örnek olmuştur.
Bu filmde kişiler gerçekliği ve gerçeklik bilgisini radikal biçimde
sorgulamaktadırlar. Oysa şikâyet edilen şey bizzat bütün film ekibi
ve pazar potansiyelince korunmuştur ve korunmaktadır. Filmde anılan
yazımla veya diğer şeylerle ilgili başka çıkarımlar yapmak da
mümkündür. İşte Şirinler’i buna benzer filmlerden ayıran şey;
bireyin, onun tıkanmasına neden olan gerçeklikle karşılaşması ve
çoğu zaman onu yeniden üretmesi değil, kolektif bir yapı içerisinde
yaşaması-yaratılmasıdır. Şirinler’de gerçekleştirilen devrim,
sürekli ve toplumsaldır. Yani “Şirin Hayatı” yaratılmış,
gerçekleştirilmiş bir şeydir. Son derece gelişmiş ve bütüncül bir
bilincin ürünü olan dizi, kendi içinden çözüm üretebilecek donanıma
ve belirgin bir bağımsızlığa sahiptir. Buradaki yöntem, süregelen
ilişkileri yinelemek değil, yenilemektir.
Şirinler toplumu tam olarak 103 kişiden oluşur. 103. kişi,
yıllar önce ormanda kaybolmuş, bizim Tarzanımız gibi bir geçmiş
edinmesine karşın içindeki iyilik ‘önselliğini’ yitirmemiştir. Ona
Vahşi Şirin dense de medeniyet merkezli bir yadsımaya maruz kalmaz.
Yani ilkel halklarla karşılaşan Avrupa’nın, özellikle de Kilisenin
Eurosantrik tavrına rastlanmaz.
İmece, Şirin hayatını düzenler. Herkes işini sevmekte, başkasına
daha çok yardım etme ve eğlenmeye zaman yaratmak için düzenli
biçimde çalışmaktadır. Şirinler’de değişim aracı olarak paradan söz
edilemez, Şirin Çileği vardır. Ancak Şirin Çileği değişim
değerinden çok birlikte yapılan bir şeyin anısı olarak değer görür.
Bu yüzden faize yatırılamaz, repo yapılamaz. Bunun gibi servet ve
başkalarından bir şey gizlemek de söz konusu değildir. Hatta Obur
Şirin’i kendine hizmetçi yapmak için servet teklif eden bir krala
Obur’un yanıtı şöyle olmuştur: “Biz böyle şeyleri
şirinlemeyiz!”
Şirin Baba, Usta, Bilgin, Şair, Çiftçi, Sakar, Nine Şirin,
Şakacı, Şirine, Korkak, Madenci, Heykeltıraş, Robot, Utangaç,
Şaşkın, Müzisyen, Gözlüklü, Güçlü, Tembel, Süslü, Ressam,
Şirincikler (çocuk Şirinler: Bebek, Örgülü, Arsız, Çocuk Şirin,
Şirinkız) ve tabii yeni bölümlerde Huysuz adını alan Öfkeli,
başlıca Şirinleri oluştururlar.
Şirin Baba
Karşınızda Şirin Baba
En tatlımız ve en yaşlımız
Hep aynaya bakan da kim
Süslü adında bir Şirin
Kapı açılır aniden
Elinde kepçesi Obur Şirin
En güçlüsü Güçlü Şirin
Korkar ondan Gargamel bile
Öfkeli bir Şirin O
Gülmez hiç bilinmez niye
En güzelimiz Şirine’dir
O sarı saçlı bir afettir
Baba’ya koşar tüm Şirinler
Varsa bir sorunu
Yüzyıllardır ormanda onlar
Bir mantarın dibinde yaşarlar
Onlar mavi Şirinlerdir
V. ve T. Culliford
Şirin Baba, gelenekten güncel sorunlara çözümler bulmak için
yararlanır. Gelenek, toplum hayatı üzerinde otorite oluşturacak
kadar güçlü kılınmamıştır. Şirin Baba, gerilimlerin üstüne
sağduyulu kişiliği, çözümleyiciliği, bilgisi ve yapıcılığıyla
gider. Bu noktada bir uzlaştırıcı olmaktan başka ayrıcalığı yoktur;
o da çilek toplamaya gider, o da boya işlerine katılır. Bu
düşülkenin (ütopyanın) Şirinlerden çok daha yaşlı biri olarak Şirin
Baba tarafından kurulduğu düşünülebilir. Ancak bununla ilgili bir
veri yoktur. Genel izlenim, düşülkenin tüm Şirinlerce
gerçekleştirildiği yönündedir. Şirin Baba, Büyükbaba Şirin adlı
babasıyla Şirinler’in sorunları üzerine sık sık konuşur; ondan
fikirler alır. Şirinleri çok sever. Onlardan “benim küçük
Şirinlerim” diye söz eder.
Şirine kişiliğinde temsil edilen kadınlık ise, özgür bir
kadınlıktır; böylece erkekler de özgürleşmişlerdir. Şirine hiçbir
erkek tarafından rahatsız edilmez. Kadınlık, cinsel bir olgudan çok
bir cinsiyet özgünlüğünün ifadesidir. Şirine incelik, barış, vefa
ve ılımlılığın adıdır. Toplumuyla sağlıklı bir aidiyet üzerinden
ilişkiye geçer. Aslında Şirine, Gargamel tarafından büyüyle
yaratılıp ajanlık için Şirinlerin arasında gönderilmiştir –Tanrı da
benzer bir şey yapmıştı! Hatta bir süre muhbirlik de yapar. Ancak o
da iyi kalpli Şirinlerin arasında hatasını anlar ve Gargamel’le
ilişkisini keser. Şirine cinsiyetiyle barışıktır ve onu
derinlemesine kavramıştır. Kadınlaşmaktan erkekleşmeyi anlamaz.
Buna karşın Şirinler’de cinsellik pek vurgulanmaz. Cinsellik ya
özel alana girdiği için saklıdır ya da genel bir halin doğallığı
içinde sözü edilmesine gerek duyulmayan bir şey olarak
anlaşılmaktadır. Yine de çocukların (beş kişi) nasıl doğdukları
belirtilmemiştir. Şirinler’in hava ulaşımını sağlayan iyi yürekli
leylek tarafından getirildiklerine inanılır. Bu, bilimsel değilse
bile imgeseldir!
Usta, toplumun refah ve mutluluğu için makineler icat eder.
Bütün amaç, ağır işlerin aldığı zamanı eğlenme, dinlenme ve
gelişmeye aktarmaktır. Makineler üyeler arasındaki ortak çalışmadan
kaynaklanan sosyalleşmeyi yok etmez; çünkü, daha önce aynı tarlada
kol emeğiyle çalışan Şirinler, bu kez aynı şeyi yapan makineyi
izlemeye gelirler ve bu arada piknik de yaparlar. Şirinler’de
çalışma, liriktir! Sevgi ve paylaşım esaslı bir toplumsal yapının
neredeyse sonucudur.
Bilgin Şirin ‘uzmanlaşmış’ değildir. Şair Şirin, saygınlık ve
meşruiyetini sanatsal bir özerklikten değil, özgün ve kolektivist
bir kişilik olmasından alır. Çiftçi, tarımsal gereksinimleri
sağlarken fazla yorulmaz; yardım görür. Adı üstünde olan Sakar,
sakarlığın bilgisine sahiptir ve bu yeteneğin de önemli olduğunu
varlığıyla vurgular. Pek yaratıcı sayılamayacak olan –çünkü hep
aynı şakaları yapar- Şakacı, insanları afallatmaktan çok
rutinlikten kurtarmak için vardır. Süslü, kendisiyle ve başka
herkesle barışıktır. Çocuk Şirinler, büyüklerce kollanan ama aynı
ölçüde özgür bırakılan çocuklardır. Öfkeli demeyi sürdürdüğüm ve
çocukluğumdan beri çok sevdiğim Huysuz Şirin, genel ya da durumsal
doğruları değilleyen yönüyle canlı bir diyalektiktir. Örneğin
acilen çilek toplanması gerekmektedir; Öfkeli repliğini söyler:
“Çilekten nefret ederim!” Gargamel’den kaçılacaktır: “Kaçmaktan
nefret ederim!”
Adlarıyla uyumlu işler ya da özellikleri olan Şirinler, aslında
farklı bir uyumluluk tanımına da tekabül ederler: Buna göre
herhangi bir konuda iyi veya usta sayılan Şirin, diğer Şirinlerin
de katkısına, yönlendirmesine, yüreklendirmesine muhtaçtır. Böylece
‘uzmanlaşma’ engellenir. Kimlikler, özellikler arasında bir geçişim
söz konusudur. İşte toplumsal ve bireysel ihanetin önü de bu
şekilde alınır.
Şirinler’de kötülük gizemselleştirilmemiş, Gargamel ve –filme
çok sonraları katılan- oğlu Miskin (bazı bölümlerde adı Afacan’dır)
ile kedisi Azman şahsında temsil edilmiştir. Gargamel, iyi bir kötü
değildir. Hem bir ruh hastası hem de zengin olmaktan başka derdi
olmayan bir yoksuldur. Şirinleri yakalayıp “Şirin çorbası” yapmak
dışında bir amacı olmadığı gibi bir hayatı da yoktur; araçlaşmış ve
yabancılaşmıştır. Ona âşık olan Büyücü’den nefret eder. Söylemeye
gerek var mı bilmem; Gargamel insandır. Miskin, pop bir kötüdür.
Gargamel gibi adandığı bir ideali bile yoktur. Babasına Gargi diyen
bu velet tam bir baş belası ve gamsızdır. Gargamel’in kedisi Azman,
kötü hayvanı temsil eder. Onun karşıtı ise, Şirinler’in tatlı
köpeği Patpat’tır.
Şirinler’de din yoktur. Doğa Ana ve Zaman Baba, kendi
merhametleri doğrultusunda adını aldıkları şeyleri düzenlerler.
Aslında Şirinler, yaşadığımız dünyadaki sorunları yaşayanlardan
oluşmuş bir toplumdur. Her bölümde bir olay gerçek dünyaya
göndermeler yapılarak işlenir.
Şirin Diyarı
Şirinler diyarı bu
İyilik diyarı bu
Mutlu Şirinler bu ülkedeler
Şirinler ülkesi çok güzel
Şirinler şarkı söyler
Görünce gülen yüzler
Bu diyarda eğlence var
Hep güleçtir yüzleri
Sıralanmış tüm Şirinler
Bekliyor seni, özlüyor seni
V. ve C. Culliford
Şirinler, teknolojinin toplum ve bireyin yararına
kullanılmasından yanadırlar. Emek en ön plandadır ve gizemsel
kılınmaksızın gerekli saygıyı görür. “Obur Grevde” adlı bölümde 102
kişiye yemek hazırlayan ve diğer Şirinler gibi işini gerçekten çok
seven Obur, yaptığı işin sözel bir iltifat görmemesi karşısında
içerler. Oysa bölüm sonunda kendisinin de kabul ettiği gibi
duygusal bir anına denk gelmiştir bu. Zira hiçbir Şirinin Obur’un
işine gerekli ve yeterli bir saygı duyduğundan şüphe edilemez.
Obur, yemek yapmayıp ortadan kaybolunca Usta Şirin, otomatik bir
yemek makinesi yapar. Yemek doyucu olmasına doyurucudur, ama tadı
yoktur; çünkü canlı bir sıcaklık ve emekle yoğrulmuş değildir ve bu
yüzden de “kuru”dur.
Matbaa kuran Gazeteci Şirin, gazetesinin tirajını artırmanın
yollarını arar. Ancak “Şirin Baba Bugün Balık Avına Çıktı”,
“Gözlüklü Şirin Yeni Kitabı Üzerinde Çalışıyor”, “Süslü Aynasını
Sildi” gibi haberler bütün Şirinlerin malumudur. Sonunda
doğrulanmayan bir haberi basar: “Şirine’nin Çiçekleri Plastik mi?”
benzeri bu haber, gazetenin yok satmasını sağlar. Bunun üzerine
herkes hakkında uydurma haberler, dedikodular, sırlar ifşa edilmeye
başlanır. Çok geçmeden ciddi dargınlıklar, haksızlıklar,
kırgınlıklar yaşanır. Sonunda sorun genel gazetecilik ilkeleri
doğrultusunda ve Gazeteci Şirin yitirilmeden çözümlenir: “Özel
hayata giren konular ve doğrulanmayan haberleri yayınlamak
yanlıştır.” Görüldüğü gibi bu da yasal bir zorunluluk olarak değil,
bir çıkarım olarak erişilen bir kanıdır. Yani Şirinler’in bir Sibel
Can’ı olmadığı gibi, bir Nusret Demiral’ı da yoktur!
Jenerikte, “Siz de iyi çocuklar olursanız bir gün onlarla
karşılaşabilirsiniz!” deniyor. Böylelikle her bir Şirin, iyi’nin
bir temsilcisi olarak görünmeye başlar, en azından böyle idealize
edilir. İzleyici bir metaforlar dünyasına çağrılıp konuk edilir ve
yaratılan ve anıştırılan birtakım sorularla baş başa bırakılır.
Çözümün topluluk ritüelleriyle gerçekleştirilmesi, izleyiciye bir
örnek oluşturmaktan çok imgesel –hatta şiirsel- bir imkân sunar.
Gerçeği bu sevimli prototipi, gerçeklikten kaçışın –diyelim
katharsis’in- değil, gerçekle yüzleşmenin aracına dönüşür. Bu
toplum bir kahramanlar toplumu olmadığı gibi, kahramanları olmayan
bir toplumdur da. Fazlasıyla önemli bir şeydir bu; zira kahraman,
giderek imgesinin altında kalmaya mahkûmdur ve diğerleri için
imkânı değil, imkânsızlığı temsil eder.
Şirinler’de birey çok önemlidir. Herkes kendini, kendi
özellikleri ya da edinmek istediği özellikler ile tarif eder.
Toplumsal örgütlenme buna çok geniş imkânlar sağlamıştır. Birey,
bireyliğin sınırlarını kendisi öğrenir. Bu sınır öteki
bireyselliklerin sınırında değil, öteki esnekliklerin sınırında
biter. Bu geniş hoşgörü, öğrenilmiş bir saygıyı ortaya çıkarır.
Kabahat işleyene bireysel bir haddini bildirme hakkına kimse sahip
olmadığı gibi niyetli de değildir. Sorun, Gazeteci Şirin örneğinde
olduğu gibi toplumsal bir refleks ve kabahatlinin yeniden
kazanılması, tanımlanması ve kabahatlinin kabahatinin sonuçlarını
ortadan kaldırmasıyla çözümlenir.
Şirinler, bir düşülke, ancak gerçekleş(tiril)miş bir düşülkedir;
sosyalist bir demokrasinin, barışın ve erdemin düşülkesi! Herkesin
bir repliği vardır burada. Ve bu, genellikle gerçeklik bilgisinin
türevi olarak söylenir, hatta çoğu yerde bir değillemedir. Hileyle
Şirin dostu olan Prens Theodore’a sihirbaz seçilen Gargamel, bu
başarısını Miskin’e övdüğünde, Miskin’in yanıtı veciz bir
değillemedir: “Biliyorsun ki Gargi, prensler de yanılabilir!” Böyle
resmi paradigmanın oluşmasının önü alınır, hatta makul bir
paradigma olarak iyilik’in bile niteliği sorgulanır hale gelir.
Şirinler’in dünyası Gargamel’in hempası (emperyalizm!) dışında
doğaüstü (ama semavî olmayan) güçlerin de tehdidi altındadır.
Onlara karşı deneyimlerinden ve kitaplardaki büyü tariflerinden
yararlanırlar. Ancak bunlar da “akbüyü” türüne giren büyülerdir.
“Dış mihrak” kavramını kullanmayan Şirinler, toplumsal taleplere
karşı duyarlıdırlar. Komplocu bir zihinleri yoktur.
İnsan yalnızca düş gören değil, düş kuran bir canlıdır da. Bu
noktada düşülke, gerçeklikten kaçış anlamına gelebildiği gibi,
gerçekliği değiştirmenin imgesi de olabilir. Bu gerçekten de şirin
bir fikir! Ve bunu gerçekleştiren Şirinlerin arasına biz de
katılabiliriz!
Thomas More’un Utopia, Yevgeni Zamyatin’in Biz, Campanella’nın
Güneş Ülkesi, Adam Şenel’in Ozmos Kronos ve Parmenides’in
Altınçağ’ıyla hemen hemen bütün düşülkelerin en küçüğü ve belki de
en şirinidir Şirinler! Küçük ya da büyük çocuklukların
düşülkesi…
Şirinler iyi, kötü ya da tanımsız bir şeyle karşılaşınca hep
aynı cümleyi kullanırlar:
-Çabuk, bunu ötekilere anlatmalıyız!
Bahçe Dergisi, sayı: 16 (Kış 1999), ss. 41-46.