Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendi siyasal bekası için
satmayacağı ne var ki; şahıs, grup, cemaat, değer ya da ulusal
varlık fark etmiyor. Erdoğan’ın lanetlediği ve zinhar el
sıkışmayacağını söylediği Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el
Sisi’yle kucaklaşma çabası sürerken “Satışa geldik” hissini tatma
sırası Müslüman Kardeşler’e (İhvan-ı Müslimin) geldi. Erdoğan,
Sisi’nin yolunu gözlerken onlar da birkaç zamandır Almanya ya da
Britanya’ya mı, yoksa “Müslüman çeker” Kosova ya da Bosna Hersek’e
mi yahut Latin Amerika ülkelerine mi gitsek diye bakınıyorlar.
Körfez’le barışan Katar şu sıralar İhvan üyelerini enseden damgalar
hale geldiğinden orası da çekim merkezi değil. Yeni adres
arayışlarına rağmen “stratejik sığınak” düşmesin diye yakarma
modundalar; Erdoğan’a çıkan kanalları deniyorlar.
***
Erdoğan’ın Suud-Emirlikler ekseni ve özellikle Mısır’la yeni sayfa
açabilmek için İhvan’ın artık hamisi olmadığını biraz hissettirmesi
gerekiyordu. Mısır muhalefetinin İstanbul merkezli TV kanallarına
kısıtlamalar getirildi. Ağızlarına fermuar çekilenlerin bir kısmı
Londra’ya uçtu. İngilizler İhvancıları pek sever. Gözaltına
alınanlar, başka ülkelere geçenler ya da gönderilenler oldu.
Şimdi “U” dönüşüne bir fren var. Erdoğan bazı örgüt üyelerini
gözden çıkarsa da İhvan kartını hepten çöpe atmak istemediğini
gösterdi. Bu kart, İslam dünyasının liderliği iddiası için hâlâ
işlevsel. Ya da bunları uygun zaman ve koşullarda pazarlık kartına
dönüştürmek için tutmak istiyor. Doğrusu Erdoğan, AB ve NATO ile
gerilimleri azaltırken Batılı müttefiklerin de bu tür bir karta
ihtiyacı olabilir. Siyasal İslamcılık Büyük Orta Doğu’da 100 yıldır
kullanışlı bir aparat.
Erdoğan İhvan’a bağlılığını gösterme gereği duymuş olmalı ki 8
Ağustos’ta bu hareketle bağlantılı 20 civarında alimi sarayında
ağırladı. Talepleri dinledi, teminatlar verdi. Görüşmede Dünya
Müslüman Alimler Birliği Genel Sekreteri Ali Muhyiddin el Karadaği,
El Kaide lideri Usame bin Ladin’le bağları nedeniyle ABD’nin
2004’te terör listesine eklediği Yemen’deki İhvan’ın kurucu lideri
Şeyh Abdulmecid el Zindani, İstanbul merkezli Suriye muhalefetinin
büyük müftü ilan ettiği İhvan’ın akıl hocası Usame el Rifai,
Sudan’da soykırımdan aranan Ömer el Beşir döneminin Diyanet İşleri
ve Evkaf Bakanı İssam Ahmed el Beşir, Mısırlı Ömer Abdelkafi,
Libya’daki İhvan’ın liderlerinden Ali el Sallabi, tartışmalı
fetvalarıyla tanınan Libya müftüsü Şeyh Sadık el Garyani’nin
temsilcisi Şeyh Sami el Saadi, Katar’da yaşayan Moritanyalı
Muhammed el Muhtar el Şinkıti gibi isimler yer aldı. Diyanet İşleri
Başkanı Ali Erbaş ve selefi Mehmet Görmez de masadaydı. Skandal
fetvalar ve bağlarıyla anılan bir düzine isim! Yine de verilen
görüntü İslamcılara, “Erdoğan zor bir dönemde iniş çıkışlar yapsa
da Müslüman alimlere sahip çıkıyor” gururunu yaşatmaya yetmiş
gözüküyor! Evet bu bir iniş-çıkış hikâyesi. Erdoğan’ın siyasal
heybesinde bundan bolu yok.
***
Malum Mısır ve Türkiye geçen ay karşılıklı elçilerin atanmasıyla
normalleşmede ilk eşiği geçip saatlerini liderler zirvesine
ayarlamış durumda. Zor ama Suriye’de öngörülen normalleşme süreci
ivme kazanırsa İhvan mantıken güvenli sığınaktaki ayrıcalıklarından
olacak. Dünya Müslüman Alimler Birliği’nin liderliğindeki temaslar
İhvan’ın ödeyeceği faturayı sınırlama çabasını andırıyor.
Hazirundan gelen bilgilere göre görüşmede talep ve öneriler dile
getirildi. Bunlar arasında birkaçı öne çıkıyor: Mescid-i Aksa’da
meydana gelen olaylar, Kuran yakma eylemleri, El Ezher
Üniversitesi’nin bir benzerinin İstanbul’da kurulması ve
Türkiye’deki sığınmacılar. Kahire’deki El Ezher’i İstanbul’da
kopyalama girişimi pek sükseli bir talep. Şansı ya da potansiyeli
yok ama bu arayış, Mısır’da İhvan’ın ele geçiremediği Ezher’in
altını oyma girişimi olarak yorumlanıyor.
Konuşulanlar arasında asıl yakıcı başlık sığınmacılar. Bahis
Suriyeli sığınmacılardan açılsa da verilen güvencelere bakıldığında
asıl meselenin İhvan üyeleri olduğu anlaşılıyor. İhvan üyelerinin
güvenli bir şekilde Türkiye’de barınmaya devam etmesi, oturum
kartlarının yenilenmesi, gözaltına alınanların bırakılması ve
kimsenin sınır dışı edilmemesi isteniyor. Görüşmeye katılan
Muhammad el Sağir’in paylaştığı bilgilere göre Erdoğan, “Sizi
yüzüstü bırakmayacağımızı bilin” dedi. Gündeme getirilen talepler
konusunda olumlu konuşan Erdoğan, Türkiye’nin yüreğinin kendisine
sığınanlara açık olduğunu, bu konuda kendilerine İslam ve insani
kardeşliğin yol gösterdiğini vurguladı. Sığınmacılarla ilgili
suistimallerin önlenmesi için İçişleri Bakanı'na talimat verdiğini,
gözaltındakilerin bırakılması için müdahale edeceğini, sıkıntı
yaşadıkları takdirde kendisiyle iletişim kurabilmeleri için Arapça
bilen bir danışmanını görevlendirdiğini söyledi. Bu, İhvan ile
saray arasında kırmızı hat kuruldu demektir.
***
Geçen ay İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya düzensiz göçle mücadele
çerçevesinde sınır dışı işlemlerinden bahsetmiş ve 4-5 ayda
şehirlerdeki kümelenmenin gözle görülür şekilde değişeceğini
söylemişti. Bu açıklamaya paralel olarak operasyonlar arttı.
Başakşehir ve Şirinevler gibi yerleri mesken tutmuş İhvan
üyelerinden oturum izni, kimlik ya da pasaportu olmayanlar toplanıp
Geri Gönderme Merkezleri’ne sevk edildi. Arap kaynaklara bakılırsa
haklarında sınır dışı işlemi başlatılanlar arasında Musab el
Samalici ve İslam Eşref gibi isimler var. Mısır’da terör
suçlamasıyla hüküm giymiş Nasreddin el Ğazlani, Mecdi Salim,
Muhammad Abdulmaksud, İslam el Ğamri ve Mustafa el Bedri’ye hareket
kısıtlaması getirildi. Ğanim, Ğamri ve Bedri’nin pasaport talepleri
reddedildi. ABD’nin terörist listesindeki Nasreddin Ğazlani’ye
verilmiş vatandaşlık iptal edildi. Türkiye’ye yerleşmiş 5 bin kadar
İhvan üyesinden 2 binine pasaport ya da oturum kartı verildiği
tahmin ediliyor.
Gözaltılar artınca İhvan temsilcileri Hüda-Par’ı da ziyaret edip
yardım istemişti. Hükümeti etkileyebilecek her kanalı
zorluyorlar.
Şark’ul Evsat gazetesi Ankara mahreçli haberinde şu gözlemi
paylaştı: “Görüşmede, kendilerine zarar verilmeyeceğine veya sınır
dışı edilmeyeceğine dair güvencenin ardından Türkiye'deki Müslüman
Kardeşler arasında bir rahatlama oldu.”
Saraydaki toplantıya öncülük eden Dünya Müslüman Alimler Birliği,
Mısır’da İhvan’a darbe ile başlayıp Katar’la gerilimin tırmandığı
süreçte Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve
Bahreyn tarafından terör örgütleri listesine alınmıştı. Toplantıya
temsilci gönderen Ğaryani de ismen bu listede.
İhvan rahatladı ama Mısır gerildi. Balya balya paraların beklendiği
Körfez de huylanmıştır.
Bölgeyle ilişkileri normalleştirme çabasının tam ortasında bu tür
bir buluşma Erdoğan’ın samimiyetini tartışmaya açıyor. Kahire’ye
verilen sözlerin akıbetini takip edenler bu toplantıyı, “Erdoğan
İhvan kartından vazgeçmeyeceği mesajını veriyor” diye okuyor. El
Arab gazetesine bakılırsa Mısır’da yapılan çıkarım ya da öngörüler
şu yönde: “Erdoğan bu kartı ideolojik nedenlerle elinde tutmaya
devam edecek. Bölgesel gelişmelerin dayatmasıyla geçici olarak bazı
tedbirler alınsa da koşullar elverdiğinde bu kart
kullanılacak.”
***
İhvan uleması ile birlikte verilen görüntü, eğer Ankara’ya gelme
planı varsa Sisi’yi biraz daha nazlandırabilir. Tabii Erdoğan
İhvan’a verdiği sözlere sadık kalırsa. Dönüşü 180 dereceden 360’a
tamamlayabilir. Sisi’nin karar vermeden önce gözü ve kulağı bu
döngede olacaktır. Saraydakiler “nasıl olsa elçiler atandı,
normalleşmeden geri dönüş olmaz” diye düşünüyor olabilir. Fakat
Sisi’deki temkinli hali haklı çıkaran bir tutarsızlık kendini ele
verdi ki bundan sonra kılı kırk yarabilirler. Bir de temiz bir
sayfa için Erdoğan’dan Libya’da beklenen uyumlu adımlar ya da
çekilme beklentisi var. Bu konuda ikili oynandığı izlenimi
veriliyor. Mısırlı yorumcular bir süreden beri şunu vurguluyordu:
Müslüman Kardeşler asıl mesele olmaktan çıktı, teyidi beklenen
husus Libya’da pozisyonun değişmesi.
Başa dönüldü sanki.
Sisi 2013 darbesi sonrasında kendisini finanse eden Suudi-Emirlik
ekseninden daha fazla kredi gelmeyeceğini gördüğünden Türkiye ve
Rusya gibi ülkeleri yakın planda tutmak istiyor. Buna rağmen
Erdoğan’la diyalogda tedbirli olma gereği duyuyor. Sisi yeni bir
sayfa açmak için hüküm giymiş İhvan üyeleri teslim edilmese bile
Türkiye’den rejim aleyhindeki faaliyetlerin sınırlandırılmasını
yeterli görüyor gibiydi. Hatta bu kişilerin faaliyetlerini
sürdürebilecekleri başka ülkelere geçmek yerine Türkiye’de kontrol
altında tutulmaları işine gelebilir. Yani Sisi bir bakıma
düşmanlarına Erdoğan tarafından gardiyanlık yapılmasını tercih
edebilir. Yeter ki uslu dursunlar. Haliyle Sisi tepkisel davranmak
yerine Erdoğan’ın pratikte ne yapacağını görüp ona göre karar
verebilir. İhvan medyasının susturulması ve gözaltı operasyonları
bir kenara pratikte faaliyetlerin kısıtlanması bakımından
Kahire’nin göz ardı edemeyeceği bir örnek daha geldi. Sisi’nin 27
Temmuz’da Türkiye’ye geleceğine dair teyitsiz bir haber yayılınca
İhvan üyeleri ziyaret sırasında Mısır liderini tutuklatmak için
İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunmaya
kalkıştı. Basın açıklaması için 21 Temmuz’da saat 11.00’de İstanbul
Adalet Sarayı önünde gazetecilere randevu verildi. Açıklama son
anda iptal edildi. Demek ki Ankara’dan müdahale geldi. Sisi’nin
kafesinde olmaktansa Erdoğan’ın kısıtlı dünyasında kalmak susmayı
makulleştiriyor!
***
İdeolojik kulpları olmayanlar derdest edilip dışarı atılabilir.
Mesela temmuzda 1800 Suriyeli sığınmacı Akçakale Sınır Kapısı’ndan
Tel Ebyad’a salındı. Ne halleri varsa görsünler denildi. Ama
Selefi, cihadi, İhvani bağı olanlar ayrıcalıklı; başları derde
girerse kırmızı hattan saraya ulaşabilirler, bütün prosedürleri bir
telefonla paspasa çevirebilirler. Ne de olsa en tepede hamileri
var. Ne ayrıcalık ama! NATO da seviyor bunları; Afganistan’dan
Yemen’e, Irak’tan Suriye’ye… Bazen vuruyorlar ama genelde üstü
çizilmiş iktidarların işlerini zorlaştırmak için el veriyorlar.
Onların müdahale için gözlerini kestirdikleri her yerde İhvan
kalemden silaha bir adım mesafede duruyor. İhvan’a hamilik
Erdoğan’ın Batılı dostlarla ortaklığının bağlamını bozmuyor.
Zikzaklar çenemizi yorsa da burada çelişki yok.