“Ağustos ayında öldürülen 31 kadının 6’sı evli olduğu erkek, 5’i akrabası, 4’ü eskiden evli olduğu erkek, 3’ü oğlu, 3’ü tanıdık, 1’i kardeşi, 1’i birlikte olduğu erkek, 1’i evlenme teklifini reddettiği erkek, 1’i konuşma isteğini reddettiği bir erkek, 1’i tanımadığı bir erkek tarafından öldürülmüştür. 1 kadının ise fail ile olan yakınlığı bilinmemektedir.” Kadın Meclisleri’nin basın açıklamasıyla duyurduğu Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Ağustos 2021 raporuna göre 31 cinayetin yanı sıra geçen ay 21 kadın ölümü de şüpheli olarak geçti kayıtlara. Kadınların 22’sinin evinde öldürüldüğünü öğrendiğimiz rapor, şüpheli kadın ölümlerinin pandemi sürecinde artan sayısına da dikkat çekiyor. Şiddetle mücadelede görevli kolluk kuvvetlerinin görevlerini yerine getirmeyişine dair örneklere de açıklıkla yer verilen raporun, ilgili ilgisiz herkes tarafından okunmasını öneririm.
Ve medyanın sorumluluğuna değiniliyor raporda. Bakanlıklar erkek şiddeti verilerini, düzenli zaman aralıklarıyla ve kamuoyunun erişimine her an açık olacak şekilde yayınlama yükümlülüklerini yerine getirmedikleri için kadın örgütlerinin gönüllü çalışmalarla veri toplama çabası, kaçınılmaz olarak medyada yer alan haber takiplerine dayalı. Haberlerde öldürülen kadınlar hakkında iş/çalışma/meslek durumuna çoğunlukla yer verilmeyişi eleştiriliyor. Muhabir ve yayın organlarının dikkatini bu noktaya çekmekte yarar var. Ancak medyanın bu detaya dikkatini çekerken çok daha temel haberleştirme hatalarını da görünür kılmak zorundayız. Kadın örgütleri yıllardır erkek şiddetinin haberleştirilmesi sırasında yapılan hatalara dikkat çekse de özellikle ana akım denebilecek basın yayın organlarında gerek eril dil gerekse failin savunma mekanizmasıyla söylemine dayalı bilgilerle haber yazılması alışkanlığı sürüyor. Hele psikiyatrik teşhis koyma hastalığı, özellikle haber başlığı veya haberin spotuna taşınarak sürdürülüyor.
1 Eylül tarihli haberinde NTV “cinnet” teşhisiyle yayınladı, Trabzon’un Of ilçesinde yaşanan erkek şiddetini. Haberin spot satırları şöyle: “Trabzon’un Of ilçesinde eşinden 4 aydır ayrı yaşayan ve cinnet sonrası 3 küçük kızını dün silahla vurarak öldüren imamın ilk ifadesinde çocukların kendisinde soğuduğu hissettiğini belirterek olay anını hatırlamadığını söylediği öğrenildi. Emre Göktaş, sevk edildiği adliyede çıkarıldığı sulh ceza hakimliğince tutuklandı.” Eril şiddet nedenlerini, psikolojik bunalım veya psikiyatrik hastalıkla ilişkilendirmek toplum genelinde sık rastlanan yanılgılardan ve yazık ki bu tip haberler tarafından besleniyor. Suçu hastalıkla haberleştirmek suçu görünmez kıldığı gibi faili masum göstermekle de kalmayıp istenmese bile suçu meşrulaştırmaya hizmet ediyor. Fakat ne yazık ki anılan haberde suçu meşru, faili masum gibi gösterme tehlikesi barındıran satırlar “cinnet” teşhisinden ibaret değil.
En tehlikeli ifade şu cümlede: "Eşinin şikayetçi olması nedeniyle mahkeme tarafından 1 ay uzaklaştırma cezası alan Emre Göktaş…" O bir aylık uzaklaştırma kararının nedeni eşinin şikayetçi olması gibi haberleştiriliyor. Gerçekte uzaklaştırma kararının nedeni, Emre Göktaş’ın eril şiddet faili olması. Bu haberde “eşinin şikayetçi olması nedeniyle” ifadesine yer verilmesi, vahim hatalardan. Eril şiddete meşru gerekçe arayışı anlamına geliyor. Şiddeti meşrulaştırıyor, okuyan, duyan pek çok insanın zihninde. Özellikle uzaklaştırma ve koruma tedbir kararlarının yuva yıktığı iddiasıyla uygulamadan kaldırılmasını isteyen 6284 karşıtı karalama kampanyaları tarafından kullanılan dil ile örtüştüğü için. Bu olayda 1 aylık uzaklaştırma tedbir kararının bittiği gün çocuklarını öldüren bir erkek var. Ve yasa 6 aya kadar uzaklaştırma tedbir kararı verilebileceğini öngörür. Haberin “eşinin şikayeti nedeniyle” ifadesini kullanmaktan kaçınıp “niçin sadece 1 ay uzaklaştırma kararına hükmedildiği?” sorunu öne çıkarması gerekirdi.
Şiddetli geçimsizlik gibi yuvarlak ifade yerine, evlilikte var olan şiddeti öne çıkaracak, erkek şiddetin, ev içi/aile içi şiddet boyutu nedeniyle evden ayrılan kadın, ayrı yaşadığı süre içinde de o erkek tarafından şiddete maruz bırakılıyor ama sadece bir ay uzaklaştırılıyor. Mahkemelerin tedbir kararlarını alt sınırdan uygulaması nedeniyle kaç kadının ölümüne yol açıldığı konuşulmalı oysa. Bu olayda da gün sayan bir erkek var karşımızda. Gün sayarken vaktini boş geçirmeyip kadından mal kaçırmak için tüm varlığını kardeşine devretmiş olduğu, NTV haberinde çıkmıyor karşımıza.
Çocuklarını özleme bahanesine ve “çocukların kendisinden soğuduğu şüphesine/hissine” yer veriliyor. Baba bildikleri o erkek tarafından öldürülmeden önce, erkek şiddetine maruz bırakılmadıklarını söylemek mümkün mü? Ev içi/aile içi şiddette çocuklar şiddetin tanığı olur en azından -ki çoğu zaman aynı şiddete maruz kalırlar da. 5, 8 ve 11 yaşlarındaki çocukların, şiddet gördüğü, annelerine uyguladığı şiddete tanık olduğu erkekten -ki o erkek babaları bile olsa- çekinip, korkup, soğuması kadar normal bir şey olamaz. Failin “soğudukları hissi” üç küçük çocuğunu öldürme gerekçesi olarak gösterip kendisini haklı çıkarmaya çalışması üzerine kurulu haber metni çok yanlış. Şiddete bahane üreten, şiddete ürettiği bahanede kadınları, çocukları, maktulü kusurlu gösteren haber dili nedeniyle NTV, kınanmayı hak ediyor.
Failin ilk ifadesini haberleştirme şehveti, haberin dilini etkilediği gibi failin kendisini temize çıkarma gayretine de hizmet ediyor. Yanlış olan bu… Oysa aynı haberin o uzaklaştırma kararı alt sınırdan verilmeseydi şu an Yaren, Hiranur ve Elif yaşıyor olabilirdi temasını işlemesi gerekirdi. Kadınlar ve kız çocukları önlenebilir cinayetlerle öldürülüyor. Kadına yönelik şiddeti önlemekle yükümlü olanlar görevlerini yapmadığı, yasaları uygulamadığı için önlenmiyor o cinayetler. Ve birçok cinayet de yeterince araştırılmadığı için şüpheli ölüm ve intihar olarak geçiyor kayıtlara. Yargı, kolluk, kamu idaresi, siyasi irade ve örneklediğim haber dilini kullanan basın organlarının hiçbirisi masum değil.