Filistin denildiğinde ne geliyor aklınıza? Benim aklıma Filistin'i simgeleyen üç duruş geliyor: Filistin için savaşan Kürt ve Türk devrimciler. Mahmud Derviş. Hanzala.
Son günlerde, bunca gürültü içinde yine bu üç simge üzerine düşündüm.
Bunların yanı sıra Refik Durbaş'ın "Taş ve Kurşun" şiiri de Filistin'den gelen kanlı görüntülerin üzerine düştü, ki bu şiir, kanlı bir görüntüden esinlenmişti: "Çocuk, hissiz ekranıyla televizyonun/gazetenin kara katran sayfası arasında/baba, çocuğu ile çocukluğu arasında/taşa inat, kurşuna lânet/çocukluğunu bağışlıyor oğluna/Ölüyor çünkü çocuk/taş ile kurşun arasında/Ve bedeni taşın inadına/kurşunun lânetine karşı/taş ve kurşun olarak kalıyor/Hayat ile ölüm arasında.’’
*
Sokaklarda "intikam" naraları atılırken şiir düşünmek çok mu naif? Olsun. Değil mi ki Mahmud Derviş hayatı boyunca Filistin için şiir yazdı ve bu yüzden sürgün başta olmak üzere türlü eziyetler çekti. Ve şöyle demiştir "Meydan Okuyorum" şiirinde: "Şiir kandır,/şiir gözyaşı,/yazılır tırnaklarla,/yazılır gözlerle,/yazılır bıçaklarla…/Ben şiiri haykıracağım/zındanlarda,/ben şiiri/kamçı altında,/zincir altında,/kan ter içinde,/ben şiiri."
*
Hanzala 10 yaşında Filistinli bir çocuk. Yalın ayak, elbiseleri yamalı, saçları diken diken... Olup bitenlere sadece bakıyor çoğunlukla. Bakarken ne hissediyor, arkası dönük olduğu için yüz ifadesini göremiyoruz. Ama gördüklerini, sefaleti ve kanı, ısrarla bize de gösteriyor.
Genellikle elleri arkasında ancak zaman zaman sapan taşıdığı ya da Edward Said gibi taş attığı da oluyor.
Hanzala, 10 yaşında bir karikatür kahramanı. Naci el Ali, Filistinli bir çocuk olarak yarattı onu. Sonra bilinci gelişti ve Naci el Ali'nin sözleriyle, "insani bir düşünce ufkuna sahip oldu".
Peki, bütün dünyayı gözleyen Hanzala ne vakit yüzünü dönecek bize? Şu içinde bulunduğumuz şartlar, "asla" demekten başka şans bırakmıyor bize. Çünkü Naci el Ali, "Filistin özgür olduğunda" diye cevaplamıştı bu soruyu. Şimdi Gazze'nin içinde bulunduğu şartlar, dünyanın Filistin politikası bir kez daha "asla" dedirtiyor insana. Hem, Naci El Ali, 1987 yılında Londra'da katledildi ve katilleri bulunamadı, Hanzala neden dönsün yüzünü bize ve dünyaya?
*
Sokaklarda "intikam" diye nara atanların Kürt ve Türk devrimcilerinin Filistin için verdiği mücadeleyi unutturmaya çalıştığından kuşku yok. Mahmud Derviş ve Hanzala'yı da. Oysa Filistin'in kurtuluşu için ölümüne mücadele edenlerin hatıraları taptazedir.
Sokaklarda "intikam" diye nara atanlar, miting düzenleyenler, araç konvoyu ile şehri turlayanların tek derdi Filistin mi sahiden? Hakikaten Filistin davası için, Gazze'de savaşın esir aldığı insanlar için yüreği parçalanan çok insan var. Ancak eylemleri örgütleyenlerin tek derdi Filistin değil. Esas dertlerinin en kısa zamanda aşikar olmasını umut ederek şunu söylemek gerekiyor: Bu timsah gözyaşlarında büyük bir hile var. Şu toz duman dağılsın hele, bu büyük hile ayan beyan olacak.
"Hile nerede?" diye sorulacak olursa: Ekonomik kriz nedeniyle gelişen toplumsal hoşnutsuzluk, Gazze'de yaşananlarla birlikte, en azından şimdilik ve söz konusu eylemler sayesinde ötelendi. Gazze'deki dram hükümet için bir lütuf oldu.
Öte yandan İslami partiler ve örgütler, hükümetin de onayıyla, güçlerini sokakta da tahkim etme fırsatı buldu. Sur Kültür Yolu Festivali'ndeki konserler, bu kesimin itirazı üzerine iptal edildi.
Alışveriş merkezinin önünde Filistin için nöbet tutmak, namaz kılmak, eylem yapmak insanların yaşama biçimlerine müdahale değildir de nedir? Bu eylem biçiminin seküler hayata gözdağı olarak yorumlanması, genel kabul görmesi, geçmişte sokak ortasında insanların satırlarla doğranmış, kadınlara kezzap atılmış olmasıyla ilgili. Kürtler ve solcular, Gazze'deki dram karşısında ikircikli bir tutum sergiliyorlarsa, kısmen bundandır.
Hafıza, böyle zamanlarda canlanıyor işte.
Hafıza, şunu da hatırlatıyor: Ortadoğu'nun mazlum haklarından biri Filistinler ise diğeri de Kürtlerdir. Kürtler öldürülürken sessizlik yemini etmiş gibi susanlar, can simidi "terör" kavramına sarılanlar Filistin için sahici gözyaşları dökemezler. Kürtlerin ve solcuların Gazze'deki dram karşısında ikircikli tutum sergilemelerinin nedenlerinden biri de bu olmalı.
Ve işte, dron gibi namert bir savaş aleti üretenin Filistin için sahici gözyaşı dökme olasılığı nedir? ABD savaş uçağında poz verip "Rabbim tüm mazlumların yardımcısı olsun" diyerek işi uhrevi bir mecraya havale etmenin etikle bir ilgisi olabilir mi?
Paranın dini imanı, savaşın kuralı yok. Savaş, cesetlerin, sakatların, yerinden yurdundan edilenlerin, aç kalanların, kaybolanların sergilendiği meydandır. Binlerce yılda inşa edilen medeniyetin, insanlar ve bütün canlıların esenliği için icat edilen kurallar silsilesinin bir masaldan ibaret olduğunu göstermesi açısından da önemli gerçekliktir savaş meydanı. Savaş aletleri üretip gözyaşı dökmenin erdemli bir tarafı bu yüzden de yoktur.
Ama geçelim. Bunlar fırsat ve mecra bulunduğunda daha çok konuşulacaktır.
Geçerken, Gazze'deki dram bir kez daha gösterdi ki mesele taraf tutmak değil, savaşa karşı olmaktır. Savaşa karşı olmak, mesela Türkiye'de "savaşa hayır" diyen akademisyenler cezalandırıldığına göre, taraf olmaktan daha meşakkatli bir tutum. Yine de, bu karamsar ahval içinde, "Savaşa hayır" diyenlerin bütün dünyada çoğalması umudunu korumaktan başka bir şey gelmiyor elden.
*
Filistin için mücadele eden Kürt ve Türk devrimciler, bütün dünyanın izlemekle yetindiği Filistin'deki mezalim bittiğinde rahat uyuyacaklar yattıkları yerde.
Hanzala, aradan yüzyıl da geçse hep 10 yaşında olan çocuk, o vakit kocaman bir gülümsemeyle yüzünü dönecek dünyaya.
Bunca kanın, dezenformasyonun, fırsatçılığın içinde, sözü yine şiire ve Mahmud Derviş'e bırakalım.
"Filistinli Sevgili" şiirinde şöyle demişti Mahmud Derviş:
"Ve ant içerim ki,
bir mendil işleyeceğim yarına kadar,
gözlerine sunduğum şiirlerle süslü
ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı:
'Bir Filistin vardı,
bir Filistin gene var!'