Bir fotoğraf, bir video, iki anne ve kabarık bir arşiv

İrfan Aktan iaktan@gazeteduvar.com.tr

“Gözyaşının dili, gözyaşının dini, gözyaşının ırkı yoktur! Anneliğin de yoktur!” cümlesiyle başlıyor “Analar Ağlamasın Diye… Jı Bo Dayê Mê Megri” başlıklı video. Başörtülü iki anne, biri Kürtçe, diğeri Türkçe konuşuyor. “Eski Türkiye’de anneler ağlıyordu, evlatları için üzülüyordu” diyor ikisi de. Ekrandaki yazı devam ediyor: “Gülümsemenin de dili, dini, ırkı yoktur! Anneliğin de yoktur!” Ekranda beliren iki annenin gülümseyişlerini görüyoruz bu sefer de: “Ama artık yeni Türkiye böyle değil. Oğlumu askerlik için Hakkâri’ye gönderince içim çok rahattır” diyor Türk anne. “Çocuklarımız artık dağa çıkmıyor, evlatlarımız ölmüyor, içimiz çok rahat” diye sürdürüyor Kürt anne de. “Biz barışı çok sevdik” diye bitiriyor sözü her ikisi de.

Hepi topu 1 dakika 23 saniyelik video, geçtiğimiz günlerde bir insan hakları savunucusu doktorun başına gelenler üzerine aklıma geldi.

“Bu fotoğrafa bakıp niye bu savaşın bitirip tüketmekten başka anlamı olmadığını anlarsınız. Analar aynı, bayraklar farklı..!”  Mazlum-Der eski başkanı Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu 9 Ekim günü Twitter’a düşen bir fotoğrafı bu cümlelerle yorumladı.

Fotoğraf biri Türkiye öbürü de PKK bayrağına sarılı iki tabutu ve tabutların başında bekleyen anneleri gösteriyordu. Gergerlioğlu bu yorumu yüzünden günlerce sosyal medyada hedef gösterildi. Küfür ve hakaret gördü, tehditler aldı. Mesele bununla kapanmadı elbette. Gergerlioğlu’nun doktorluk yaptığı hastaneyle ilişiğinin kesildiği, Kocaeli valiliği kararıyla memuriyetten açığa alındığı bilgisi peşi sıra geldi.

Bu olay üzerine, çok önceleri izleyip de aklımın bir köşesine kaydettiğim, yukarıda bahsettiğim videoyu bulmak için AKP’nin resmi web sitesini karıştırmaya başladım. Çünkü bu video AKP tarafından çekilmişti ve neyseki en azından bu yazı yayınlanana kadar silinmemiş olan videoyu AKP sitesinde bulmam fazla zamanımı almadı!

Lafı uzatmaya gerek yok. Bu videoya benzer içerikte görseller paylaşmak artık suç sayılıyor. Dolayısıyla analar ağlamasın demek “teröre destek” ise, AKP yetkililerinin bu videonun siteden bir an evvel silinmesi talimatı vermesi beklenmez mi? Yoksa bir köşede unutulduğu için mi silinmedi hâlâ? Benzer içerikte herhangi bir videoyu örneğin kapatılmadan önce İMC TV yayınlasa, büyük olasılıkla RTÜK derhal devreye girer, videoyu yayanlar da soruşturmalık olurdu. Gergerlioğlu’nun, Barış İçin Akademisyenler’in, barışı savunan sanatçıların, gazetecilerin başına gelenler bunun delili zaten.

SÖZ CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN

Söz konusu videoyu bulmuşken arşivlere dalmış olarak buldum kendimi. Bugünle bir kıyas yapmayacağım, çünkü herkes yeni dönemin dilini yakinen görüyor, okuyor, biliyor. O halde bana da arşivi buraya bırakıp kenara çekilmek düşüyor. Şimdilerde aşağıdaki ifadeleri herhangi bir muhalif kullansa, en hafifinden Gergerlioğlu’nun maruz kaldığı baskı, saldırı ve tehditlerle karşılaşıyor.

Evet, söz bundan sonrasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın:

SAVAŞ

“Biz biliyoruz ki savaşın da, barışın da bir hukuku vardır. Savaşta çocuklara saldırılmaz, savaşta kadınlara, yaşlılara saldırılmaz, savaşta sivillere, din adamlarına saldırılmaz, savaşta beyaz bayrak çekenlere, sağlık görevlilerine, yardım görevlilerine saldırılmaz. Savaşta değil barışta bunlara saldıranlar ise, sadece hukuku çiğnemekle kalmazlar, aynı zamanda insanlığı da ayaklar altına almış, insanlıktan çıkmış olurlar. Zorbaların, haydutların, korsanların bile belli hassasiyetleri olur, belli ahlak kurallarına uyarlar. Hiçbir ahlak kuralına, hiçbir hassasiyete uymayanlara bu sıfatları yakıştırmak bile iltifat olur. (1 Ocak 2010)

“25 yıl boyunca acaba güvenlik sorunu olarak ele aldığımız terörle mücadelede dağlar bombalandı mı, bombalandı. Sınır ötesi operasyonlar yapıldı mı, yapıldı. Terör sıfırlandı mı, hayır, devam ediyor. Demek ki terörle mücadele salt olarak güven sorunu olarak, sadece güvenlik güçleriyle çözülebilecek bir sorun değil. Bunun psikolojik, sosyolojik, diplomatik, ekonomik boyutu var.” (14 Kasım 2009)

“Terör meselesini görme, benim Kürt kökenli vatandaşlarımın meselesini görme, Romanların, Alevilerin, azınlıkların meselelerini görme. Sen görmezden gelince bu meseleler ortadan kaybolmuyor. Tam aksine büyüyerek devam ediyor. Mevlana’nın dediği gibi sen gözünü kapatınca âlem yok olmuyor. (26 Ocak 2010)

ANALARIN GÖZYAŞLARI

“81 vilayetimizin tamamı huzur istiyor, güven ve istikrar ortamı istiyor. Sivil toplum örgütlerimiz, medyamız, üniversitelerimiz, akademisyenlerimiz, bilim adamlarımız, sanatçılarımız, derneklerimiz, vakıflarımız, annelerin gözyaşı dinsin istiyor… Herkes bu acı bir an önce bitsin diyor. Herkes kan dursun, gözyaşı dursun istiyor. Herkes anneler ağlamasın, çocuklar ölmesin, öldürülmesin, al yıldızlı bayrağa sarılmış şehit tabutları gelmesin istiyor.” (30 Ağustos 2009)

“Bakınız, ana vatanımızın bir adı Anadolu’dur. ‘Babadolu’ değil ‘Anadolu.” Bu çok anlamlıdır. Türkiye baştanbaşa Anadolu’dur. Biz de bu demokratikleşme ve kardeşlik sürecine Anadolu’nun rızasıyla, onayıyla başladık. Bu süreçte bize karşı çıkmakla kalmayıp analar ağlasın diyenler, ellerini vicdanlarına koymayanlar daha şimdiden Anadolu ile bağlarını koparmışlardır… Biz diyoruz ki, bugün yangını söndürme günüdür. Ama onlar, yangına suyla değil, benzinle gitmeyi tercih ettiler. Anneler tabii ki ağlayacak diyerek, tarihe kazınacak talihsiz ifadeler kullandılar.” (21 Kasım 2009)

“Terörün olmadığı dönemde de orada sorun vardı. Şimdi silahlar sussa bile, o sorunlar çözülmediği takdirde mesele sona ermeyecektir.” (21 Kasım 2009)

“Çatışmalardan, ayrılıklardan, ölümlerden, kan ve gözyaşından beslenenler, süreci yavaşlatmak için, süreci engellemek için her yola başvuruyorlar, her yola da başvuracaklar. Milletimizin en hassas değerlerini siyaset malzemesi yapanlar, ortak değerlerimizi, kutsal değerlerimizi istismar edenler, bu çirkin oyunlarına devam edecekler.”

“Çözümsüzlük, Türkiye için sürdürülebilir bir yöntem değildir. Büyük risklere kapı açan büyük bir tehlikedir. Çözümü tehlike gibi gösterenler, çözümsüzlük durumunda ne gibi tehlike ve risklerin ortaya çıkacağını idrak edememektedir.” (28 Aralık 2010)

“Özürlü bir demokrasiyle, törpülenmiş özgürlük tanımlarıyla, suiistimallere açık bir yönetim yapısıyla gelecekteki hiçbir aydınlık hedefe ulaşamayacağımızı bu ülkedeki herkes artık anlamalıdır. Hiç kimse kendi güdük menfaatleri adına bu ülkenin umutlarını karartmamalıdır, buna izin de vermeyeceğiz.” (16 Mart 2005)

SANATÇI DUYARLILIĞI

“Sanatçıların ezgileri, kalplere, gönüllere ulaşabilecek yeteneğe sahiptir. Onların samimi çığlığı, içten gelen haykırışı, buzulları eritecek, Ferhat gibi dağları delerek Şirin’e ulaşacak etkiye sahiptir. Sanatçıların dudaklarından ve kalplerinden çıkan o sıcacık ezgiler, taşlaşmış yüreklere, duygusuz bedenlere, susuz kalmış çöllere nüfuz edebilecek kudrete sahiptir. Bir annenin çığlığını, feryadını da en derinden hissedecek olan sanatçılarımızdır. Bir annenin acısını en iyi anlayacak olan yine onlardır. her nerede olursa olsun vurulup yere düşen bir gencin sızısını annesiyle aynı anda yüreğinde duyacak olan sanatçılarımızdır.” (20 Şubat 2010)

“Hiç kimsenin görüşüne, fikrine, ideolojisine, eleştirisine tahammülsüzlüğümüz olamaz. Beğenmeyebiliriz, eleştirebiliriz, karşıt görüşlerimizi söyleyebiliriz ama tahammülsüzlük, kısıtlama, susturma, sansür asla olamaz. Bunu biz yapmayız, yönetimde olduğumuz müddetçe yapılmasına da müsaade etmeyiz. Çünkü her insan düşüncesiyle, tercihleriyle, kabulleriyle saygıdeğerdir.” (16 Ocak 2010)

REJİM TARTIŞMASI

“Rejim tartışması çıkarmaya çalışarak Türkiye’nin daha çağdaş bir düzene geçmesinin önünü kesmeye çalışanları, adaleti zedeleme gayreti içinde olanlar diye tanımlıyorum. Milletin zenginliğinden aynı zamanda bunlar bugüne kadar çaldı ve çalıyor. devleti güvenlik riskine sokmaya çalışanlardır bunlar. Fakat ne yaparlarsa yapsınlar, bu aziz millet tüm fedakârlıklar neticesinde dürüstlük, demokrasi ve özgürlük yolunu kesmeye çalışan bu çıkar çevrelerine teslim olmayacaktır.” (28 Aralık 2003)

MERKEZİ YÖNETİM

“Türkiye eğer AB sürecini yaşıyorsa, eğer ülkenin fiziki değişimini süratle gerçekleştirmeyi hedefliyorsa kesinlikle merkezi yönetimi daraltmalı, bunu ağırlıklı olarak taşraya taşımalı, bunun yanında da yerel yönetimleri güçlendirmelidir. Bunu damdan düşenler olarak konuşuyoruz. Eğer biz illerde yapılması gerekenleri illerde yapmaz da Ankara’da çözmeye çalışırsak, ki bugüne kadar Türkiye’de her aklıselim sahibi bunu savunmuştur, bu durumda Ankara’yı boğarsınız. Ve bugüne kadar da böyle olmuştur. (29 Nisan 2003)

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

“İktidar ile medyanın he konuda yüzde yüz mutabakat içinde olması beklenemez. Hiçbir demokratik ülkede bu yoktur. Esasen, demokrasinin güzelliği de, kalitesi de, iktidar ile medya arasındaki ilişkinin ölçüsü olmasından doğar.” (25 Eylül 2010)

“Bireylerin doğru habere ulaşma hakkı, güçlü bir demokratik kültürün oluşması için birinci şarttır. Şeffaf bir yönetim, ancak bağımsız, tarafsız ve sorumlu bir medya ile mümkün olabilir.” (31 Ağustos 2007)

“Modern dünyanın saygın bir üyesi olabilmek için güçlü ahlakî değerlere bağlı, özgür medya ve gazeteleri ülkemizin kazancı olarak değerlendiriyoruz.” (31 Mayıs 2004)

“İktidarı körü körüne destekleyen, aynı şekilde kendisini muhalefet partilerinin yerine koyan bir medya yapısı da demokratik standartların yükseltilmesine katkı sağlamayacaktır.” (25 Eylül 2010)

Tüm yazılarını göster