Bir gazeteci olarak Gabriel García Márquez

Márquez’in yazdığı yüzlerce gazete ve dergi yazısından yapılan bir derleme Türkçeye ilk kez çevrildi. Yüzyılın Skandalı-Gazete ve Dergi Metinleri (1950-1984) Can Yayınları tarafından yayımlandı.

Abone ol

Hemen her kitaplıkta Gabriel García Márquez’in bir kitabı bulunur. Bir yazar için en güzel şey de budur sanıyorum; onlarca dilde, üç kuşak tarafından tekrar tekrar okunmak. Márquez, namıdiğer Gabo, bu mertebeye ulaşmış önemli yazarlardan biri olarak aklımızda ve kalbimizdeki yerini uzun zamandır koruyor.

1927’de başlayıp 2014’te biten 87 yıllık hayatından arta kalan onlarca kitaba geçtiğimiz günlerde bir tanesi daha eklendi. Márquez’in yazdığı yüzlerce gazete ve dergi yazısından yapılan bir derleme Türkçeye ilk kez çevrildi. Yüzyılın Skandalı – Gazete ve Dergi Metinleri (1950-1984) ismini taşıyan, Can Yayınları etiketine sahip olan bu kitabın çevirmeni ise Emrah İmre.

GAZETECİLİKLE GEÇEN BİR ÖMÜR

Kitabın orijinal yayıncısı Cristobal Pera, önsözde şöyle der:

“García Márquez’in kaleme aldığı, 1950 ile 1984 yılları arasında gazete ve dergilerden yayınlanan 50 adet metni bir araya getiren bu seçki, Jacques Gilard’ın derlediği beş ciltlik Obra periodistice (Gazete Yazıları) külliyatından derlendi. Seçkinin amacı, García Márquez’in kurmaca eserlerine aşina olan okurları, yazarın, eserlerine temel oluşturduğunu daima dile getirdiği gazete ve dergi çalışmalarıyla tanıştırmak. Okurlar bu metinlerin çoğunda tanıdık bir sesle karşılaşacak, bu anlatıcı sesin yazarın gazetecilik yıllarında şekillendiğine tanık olacaklar.”

Márquez hepimizin aklında romanlarıyla yer etmiş olsa da, onun esas mesleği gazeteciliktir aslında. Uzun yıllar geçimini sağladığı ve “dünyanın en eski mesleği” olarak adlandırdığı gazetecilik onun ilk aşkı gibidir.

Kendini bildi bileli gönlündeki iş yazarlık olsa da, babasını kırmamak için Bogotá Ulusal Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolur, ama ilk öykülerini yazmaya ve bunları El Espectador gazetesinde yayınlatmaya 1947’de başlar. El Espectador sadece bunun için değil, Márquez’e gazeteciliğe giden yolu açtığı için de çok önemlidir.

Hemen ertesi yıl daha fazla dayanamaz, okulu bırakıp El Universal’da, El Heraldo’da yazmaya ve buradan aldığı teliflerle yaşamaya çalışır. İlk romanı Yaprak Fırtınası’nı da yine bu yıllarda tamamlar.

1954’te El Espectador’da çalışmaya başladığında, onu diğer yazarlardan farklı bir yere koyan, gazetenin tirajında ciddi bir artışa sebep olan bir yazı dizisi kaleme alır. Alabama’dan dönüşte, Kolombiya Deniz Kuvvetleri’ne ait ARC Caldas adlı geminin aşırı yüklemeden dolayı batmasını ve mürettebattan yalnızca bir kişinin kurtulmasını konu edinen Bir Kayıp Denizci adındaki bu 14 sayılık yazı dizisi sayesinde bütün dikkatleri üzerine çeker. Bu seriden sonra Avrupa’ya gider ve yine El Espectador için yaklaşık bir buçuk yıl boyunca İtalya’yı, İtalya’da yaşanan trajikomik olayları yazmaya başlar.

1957’da Latin Amerika’ya dönüp çeşitli gazete ve dergilerde yazmaya devam ederken evlenir ve onu ölümsüz kılacak olan Yüzyıllık Yalnızlık adlı başucu kitabını (1968) yayınlar. Ancak ilk aşkını terk etmez; romanların, öykülerin yanında gazete ve dergiler için üretmeyi sürdürür.

Aradan geçen yıllarda iyisiyle kötüsüyle birçok şey yaşar: El Espectador’un mimarı, yakın dostu Guillermo Cano, Pablo Escobar’ın emriyle öldürülür, yeni kitaplar yayınlar, Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülür, lenf kanseri atlatır... ama yazmayı bırakmaz. Hatta Gabo Vakfı, Yeni İber-Amerikan Gazeteciliği Vakfı gibi yerlerde düzenlediği atölyelerde gazetecilik üzerine konuşmalar yapar. Ölümünün ardından, Kolombiya Parlementosu’nun gazetecilik ve yazarlık mirasının yeni nesle aktarılması amacıyla çıkardığı bir yasayla kurulan Gabo Merkezi’nde, gıyaben de olsa, gençlere fikir vermeye devam eder.

BİRBİRİNDEN İLGİNÇ BAŞLIKLAR

“Kitaplarımın arka planında öyle çok araştırma, öyle titiz bir teyitçilik, gerçeklere ve tarihi uygunluk için öyle büyük bir çaba var ki, aslında özünde hepsi romana ya da fantastik metinlere dönüştürülmüş birer haber gibi; benimsediğim araştırma ve gerçeğe uygun bilgilere ulaşma yöntemleri hep gazetecilikle alakalı.”

Yüzyılın Skandalı, 34 yıllık bir zamanda yazılmış olan metinlerden seçilerek özenle hazırlanmış bir kitap. Márquez bu yazılarında kimi zaman günlük olaylara, kimi zaman üçüncü sayfa diye tabir edilen durumlara değindiği gibi, kimi zaman da edebiyat üzerine, Latin Amerika’daki siyasal atmosfer üzerine fikirlerini, açmazlarını ve çözüm önerilerini anlatır.

Pek tabii bunları yine kendine has diliyle yapar. Öykülemekten, kurgudan, gerilim yaratmaktan kaçınmaz. Bazen çok dramatik bir durumu, olanca ayrıntısıyla ve duyguları yükselterek anlatırken, bazen de hicve başvurur, eleştirisini bu yolla yapar.

Bunun en güzel örneklerinden birini Edebî Değer başlıklı metinde (1954) görürüz. İki aile arasındaki iki yüz yıllık anlaşmazlığın vahşi bir cinayete sebep olduğunu anlattıktan sonra, konuyu edebiyat-gerçek hayat ilişkisine getirir. Romanlarda ve filmlerdeki şiddetin eleştirildiğini hatırlatarak bu olaya ilişkin şöyle demekten geri durmaz:

“Günümüzde haber olarak fazlaca olağan, roman konusu olaraksa aşırı şiddetliymiş.

Gerçek yaşama söyleyelim de aklıselim davransın.”

Bir diğer örnekse Aklıma Yazacak Hiçbir Şey Gelmiyor adlı metinde (1977) karşımıza çıkar. Devrimden önce, gringo’lar için bir “kerhane” gibi görülen Küba, devrimle birlikte baştan aşağı yenilenir, üzerindeki türlü ambargoya rağmen, sadece Latin Amerika’da değil, tüm dünyada sosyalizm için, devrim için bir umut haline gelir. Sosyalizmle olan ilişkisi bir yana, Fidel Castro’yla da yakın arkadaş olan Márquez, devrimden sonra Küba’ya gittiğinde gülümseten bir olaya şahit olur. Batista’nın devrileceğini anlayan ve devrim safına geçen bir bölüğü anlatır ve şöyle der:

“İlk izlenimimiz hayli komik oldu, zira bizi karşılayan kişiler eski Hava Kuvvetleri’nin son anda devrim birliklerine katılan üyeleriydi; hakiki devrimcilere benzemek için sakalları iyice uzamadan kışladan çıkmamışlardı.”

Bunların haricinde; gökten balık yağdığını düşünüp üçüncü kattan atlayan sarhoş bir adamdan, Nobel Edebiyat Ödülü’nün yarattığı gerginlikten, alıcısına bir türlü ulaşmayan mektupların sırrından, edebiyatta çevirinin ve çevirmenliği dilemmasından ve daha birçok şeyden bahseder...

Ezcümle; dünyaya mal olmuş bir yazarın pek bilinmeyen bir yönüyle tanışmak, hele de bu yazar Gabo’ysa, oldukça heyecan verici...