Geçtiğimiz günlerde ABD dışişleri bakanlığı sözcüsü John Kirby ile RT (Russia Today) muhabiri Geyane Chichakyan arasında yaşanan tartışmanın haberini okumuşsunuzdur.
John Kirby basın toplantısında (özetle) “Rusya ve Suriye’nin Halep’te hastaneleri bombaladığını, 5 hastanenin bombalandığını” söyleyince RT muhabiri bu hastanelerin hangileri olduğunu sormuş, sinirlenen Kirby “ne yaptıklarını git kendi savunma bakanlığına sor” deyivermişti.
Kirby’nin bu cümlesi “Rus ordusu bombaladı, bir de inkar mı ediyorsunuz, siz ne halt yediğinizi çok iyi biliyorsunuz” anlamındaydı.
Chichakyan ısrarla haber kaynağını sorunca Kirby “güvenilir bir yardım kuruluşu” cevabını vermekle yetindi ancak bu “güvenilir kuruluşun hangisi olduğunu, hastane adlarını ve nerede olduklarını, hangi tarihlerde bombalandıklarını” söyleyemedi. (Video yazının sonunda)
Dünya ve Türk basınında çoğunluk hastanelerin bombalandığı haberini çarşaf çarşaf yayınlarken gazeteciliğin ana ilkelerinden olan “bağımsız kaynaklardan doğrulama” gereğini duymadı. Çünkü kaynak ABD'ydi ve ABD’den gelen açıklamaların / haberlerin sorgulanması söz konusu olamazdı. Hele bir de Esad ya da Rusya karşıtı ise bu tip haberler gönüllü olarak verilirdi zaten.
Kirby’nin sözünü ettiği güvenilir yardım kuruluşu “Suriye – Amerikan Tıp Derneği - SAMS” adlı oluşum. Merkezi ABD’de ama dernek Suriye, Türkiye – Suriye’nin kuzeyi (Halep), Ürdün – Suriye’nin güneyi (Dera), Lübnan – Suriye’nin batısı (Humus, Kalamun) ve Yunanistan’da faaliyet gösteriyor.
Derneğin adı Suriye – Amerikan ancak 180 kadar yönetici, sorumlu üye arasında bir tek Amerikalı isim yok, hepsi Suriyeli (ya da Arap). Kirby bu kadar övdüğüne, güvenilir bulduğuna göre elbet bir özelliği vardır.
Beyaz baretliler, (Alman) Yeşil Baretliler, İHH, Türkiye Kızılayı, Sınır Tanımayan Doktorlar, (FETO güdümünde olduğu söylenen) Yeryüzü Doktorları gibi çok sayıda dernek Suriye’de “yardım faaliyetlerinde” bulunuyor(du).
Suriye’de yönetimin kontrolünde olan bölgelerde milyonlarca insan yaşıyor ve yüz binlerce savaş mağduru var. Ama bu dernekler nedense sadece El Nusra ve diğer “ılımlı” militanların olduğu bölgelerde faal. Bu çirkin savaşta yapilan is bölümüne göre bu derneklerin çogu cephe gerisinde, yönetime karşı savaşan örgütlere tıbbi ve ayni yardım görevini üstlenmiş.
Sadece bu mu? Elbette değil ve işin asıl önemli kısmı burda başlıyor. Bu oluşumların bazıları kendi devletleri adına istihbarat faaliyeti yapıyor, gerektiğinde militanlara silah taşıyor (ki bunun örneklerini gördük), yazı konumuz olan SAMS ise Suriye’deki Rus askeri varlığının bulunduğu noktalar hakkında ABD’ye bilgi aktarıyor.
Batı Suriye’de bu taktiği hep kullandı. İnsanı yardım, insanı sorumluluk adı altında onlarca faaliyet sergilendi.
Biz yazı konumuz olan habere dönelim.
SAMS’IN Türkiye sorumlularından Dr. Muhammed Kettub, Sputnik’e konuşmuş ve şunları söylemiş:
"Bize hastanelerin bombalandığı bilgileri Suriye’deki gönüllülerimiz tarafından iletildi. Ancak hastaneleri kimin bombaladığı ile ilgili elimizde resmi bilgi yok. Elemanlarımız ABD’nin sözünü ettiği hastanelerin hava saldırılarında tahrip olduğunu söylüyor ama bunu Rusların yaptığı (iddiası) ‘görgü tanıklarına dayandırılan’ bir varsayım."
“Görgü tanıkları” Suriye ile ilgili enformasyon savaşlarının en önemli ayaklarından birisi. Gösterilerin başladığı ilk aylarda El Cezire gibi kanalları izlerken hayretler içinde kalırdık. Çünkü bizim gördüğümüzle El Cezire ve benzeri kanalların verdikleri arasında dağlar kadar fark vardı. Türkiye’deki gazeteleri okuduğumuzda “biz hangi Suriye’de yaşıyoruz acaba?” demekten kendimizi alamazdık. Bu haberlerin hepsinin kaynağı işte bu “görgü tanıklarıdır.”
Kimisi eğitilmiş, kimisi alenen yalan söyleyen bu görgü tanıkları o kadar çoktu ki El Cezire’nin hemen her haber bülteni Suriye’nin cesitli yerlerinde "on binlerin katıldığı ve ordunun barışçı göstericilere ateş açtığı" haberleri ile doluydu. El Cezire “elimde bilgi var bağlanacağım” diyen herkesi canlı yayına alıyordu.
İş öyle bir hal almıştı ki bir seferinde El Cezire’nin spikeri “evet sayın seyirciler şimdi Suriye’den bir görgü tanığına bağlanıyoruz” demiş ve karşıdaki kişi “ben Suriye muhaberatındanım, yeter bu kadar yalan söylediğiniz” demiş ve basmıştı küfürü.
Batı basını daha beter haldeydi. Kıbrıs ve Lübnan’da masa başında yazan elemanlarından alıyor - veriyordu haberleri. Suriye yönetimi çalışmalarına izin vermediği için değil. Suriye’deki kendi muhabirleri doğru haber verdiği için.
Dünya basının en büyük haber kaynağı ise Londra merkezli “İnsan Hakları Gözlem Evi”ydi. Bu merkez sadece (biri geçmişte dönerci olan) iki kişi tarafından yürütülüyordu ve günde onlarca haber üretebilyordu! Haberlerin hepsi Suriye’nin çeşitli yerlerinden bağlanan görgü tanıklarıydı.
Lafın kısası sistem şöyle işliyor: “görgü tanığı” haberi veriyor. Eğer haber Suriye yönetimi aleyhinde ise Batı destekli örgütler tarafından derhal aktarılıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı gibi ciddi (olması beklenen) merciler ise bunu resmileştiriyor. Dünya medyasına kalan ise bu bilgileri haber formatında modifiye ederek yaymak oluyor. Eh, anlı şanlı uluslararası haber ajanslarının geçtiği habere inanmamak olur mu?
“Halep’te son hastane de bombalandı” haberlerini son birkaç aydır onlarca kez okuduk. Gerçek şu: Halep’te halen onlarca hastane faaliyette ve savaş koşullarına, imkansızlıklara rağmen milyonlara hizmet veriyor. Bu hastanelerin dikkate alınmamasına sebep olan tek "suçları" yönetimin hakim olduğu yerlerde bulunmaları.
Bombalanan "hastanelere" gelince: onlar hastane değil artık sadece bina. İçeride ya silahlı örgütler karargah kurmuş ya da militanlara tıbbi hizmet veriliyor. Bu gibi yerlerde bulunan (kalmaya zorlanan) sivillerin vebali de bu örgütlerin ve bunların yaydığı haberleri resmileştirenlerin boynunda.