Bir hukukçunun anıları
Faik Muzaffer Amaç'ın eseri "Merhaba Kör Kadı" Ayrıntı Yayınları etiketiyle okurlarla buluştu. Kitap, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı 3 Numaralı Askeri Mahkemesi’nde 26 genç hakkında açılmış bir davada, sonuçların sanık lehinde uygulanmasını gerçekleştirmek için mücadele veren bir hukukçunun anılarını içeriyor...
I. Dünya Savaşı yaşanırken, 1915 yılında, İstanbul Üsküdar’da yaşama gözlerini açan Faik Muzaffer Amaç, cumhuriyet devrimlerinin etkisiyle yetişti. Aldığı felsefe eğitiminin ardından Anadolu’da öğretmenlik yapmaya başlayan Amaç, bir yandan da hukuk öğrenimi gördü.
Atatürk’ün düşlerini kurduğu muasır medeniyete sıkı sıkıya inanan Faik Muzaffer Amaç, 40’lı yıllarda felsefe öğretmenliği yaparken sık sık kovuşturmaya uğrar. Son olarak 1948 yılında Diyarbakır Lisesi müdürü ile yaşadığı ideolojik tartışma yargıya taşınır. “Kitap dışı ödev vermek, öğrencilerin din duygularına dokunur sözler söylemek suretiyle görevimi kötüye kullanmaktan sanık bulunuyorum.” 1950 yılında beraat etmesine rağmen fişlenip damgalanır ve bir daha öğretmenlik yapmasına izin verilmez. “Merhaba Kör Kadı” kitabının ilk iki bölümü “Laiklik İlkesi Sanık Sandalyesinde” ve “Komünist Öğretmen Davası” bu dava sürecini ele almaktadır.
Çok sevdiği öğretmenlik mesleğini yapmasına izin verilmeyen Amaç, hukuk fakültesi diplomasını devreye sokarak serbest avukatlık yapmaya başlar. Fakat zilli kurt olayı gibi, girdiği her ortamda kendisinden önce namından haberdar olunur.
Mardin’de başladığı avukatlık mesleğine İstanbul’da devam etme kararı alır. Tam “işleri yerli yerine oturttum” derken, 6-7 Eylül Olaylarına sorumlu arayan Demokrat Parti tarafından, Aziz Nesin, Hasan İzzettin Dinamo ve Asım Bezirci gibi aydınlarla beraber, suçlu ilan edilir ve cezaevine konur. Dört ay sorgusuz sualsiz cezaevinde yatırıldıktan sonra “ben kendi hukukumu bile koruyamıyorum, başkalarının hukukunu nasıl müdafaa edeceğim?” diyerek 1.7.1956 tarihinde İstanbul Barosu’ndan istifa eder.
27 Mayıs 1960 ihtilali ile mesleğine geri dönen Amaç, o dönemdeki diğer aydınlar gibi baskılara, kovuşturmalara maruz kalmaya devam eder. Kitapta yer alan “Milli Emniyet Dosyası” adlı bölümde, o dönemde faşizme karşı mücadele veren aydınların da bir temsilcisi olarak, pasaport alamamasını yargıya taşır. Bu bölümde, o sürecin kronolojisine tanık olurken, Faik Muzaffer Amaç’ın aydın gözü ile devleti yargılayışına da tanık oluruz.
“Gizli kuvvetler, hiçbir kanuna bağlı olmadan, sadece, efendilerinin emirlerine ve keyiflerine göre vurup dururlar damgayı, gerçek aydınlara” sözleriyle 21 Şubat 1969 tarihli davasını sunmaya başlar Amaç.
“Çayan Davası” ve “Dava Askeri Yargıtay’da/Çayan Dosyası II” bölümlerinde 68 kuşağı devrimcilerinin cezaevlerinde yaşadığı hak ihlallerine ve işkencelere dair hukuki süreci yürüten Amaç, Mahir Çayan’ın Hüseyin Cevahir’le beraber Maltepe’deki kuşatma sırasında yaralanması ve sonrasında fizyolojik, psikolojik işkenceye maruz kalması sürecinin de yürütücüsü olmuştur.
“Kendisi on gün öncesine kadar, her gün, günün 24 saatinde, bileklerinden demirle karyolaya bağlı durumda bırakılmıştır.” cümlesiyle Çayan’ın uğradığı fizyolojik işkenceyi mahkemeye taşıyan Amaç, Çayan’ın yakınlarıyla görüştürülmemesi hususunu da davaya bakan hâkime iletmiştir. Ekim 1971 yılında Yücel Yayınları’ndan çıkan Çayan Davası isimli kitabının önsözünde “Söz konusu davanın 1 numaralı sanığı Mahir Çayan olduğu için kitabın adını Çayan Davası adını koyduk.” cümlesiyle, Ayrıntı
Yayınları’ndan çıkan kitabının bu bölümünün ismini de açıklar Amaç.
12 Mart döneminde yayınladığı bir savunma yüzünden yedi ay Selimiye Kışlası’nda kalan, yıllarca hak ihlallerine ve işkenceye dair mücadele veren Amaç’ın kalbi 1978 yılında yorgun düşer.
Cenazesini, hiçbir bedel almadan davalarını yürüttüğü devrimciler gazete ilanı ile kamuoyuna duyurur: “Bağımsızlık ve demokrasi savaşında sonsuz özveriyle, anısı unutulmayacak olan cesur ve büyük insan, avukat Faik Muzaffer Amaç aramızdan ayrıldı. Tüm devrimcilerin başı sağ olsun.”