“Daima şiddetin nedenlerini ve koşullarını anlamaya çalışın.” John Keane “Şiddet ve Demokrasi”de (İmge Yayınları, Çeviren: Meral Üst) böyle söylüyor. Şiddet nasıl yenilir? Siyasal, toplumsal, kültürel sorunlar şiddetsiz nasıl çözülür? John Keane bunu tartıştığı kitabında Batılı filozofların dolambaçlı metafizik yollarından değil, daha pratik-pragmatik bir yoldan ilerliyor. Mitik şiddet, ilahi şiddet vb. kavramlaştırmalara pek yüz vermeden, bir tür “reçete” de sunuyor: Şiddeti demokratikleşmenin on kuralı başlıklı bölümde tartışılan on kural şöyle:
*
1) Daima şiddetin nedenlerini ve koşullarını anlamaya çalışın.”
*
2) Şiddetleri çoğu zaman “kötücül” veya “patolojik” addedilip dışlananlara karşı olabilecek en acımasız çözümlerin – “baskıcı önlemler”, “sıfır tölerans”, ve “savaş”- “zorunlu” olduğundan bahseden ve bu tür çözümler talep edenlerin plan ve programlarına olabilecek her yerde ihtiyat ve şüpheyle yaklaşın.
*
3) Siyasetçilere, yargıçlara, polise ve orduya devletin şiddeti azaltmaya dönük girişimlerinin, sivil toplum düzeyinde medenilik ve özgürlük işlenmedikçe başarılı olamayacağını iyice anlatarak otoriter “kanun ve nizam” stratejilerine doğru kayışa karşı direnin.
*
4) Olabilecek her yer ve zamanda şiddet araçlarının “özelleştirilmesi”ni geçersiz kılma veya önleme girişimlerinde bulun.
*
5) Siviller ile hükümetleri arasında “barış” arayışında araç-amaç uyuşmazlığından kurtulamayan uygulanamaz öneriler ve işe yaramaz çözümlere karşı dikkati hiç elden bırakmayın.
*
6) Siyasal ikilemler konusunda kamu bilinci yaratın, aralarında en temel ikilem de dahil: Yani demokrasiler ve potansiyel demokrasiler şiddetli muhalefetle karşılaştıklarında, şiddetsiz stratejiler başarısız olur veya uygunsuz gelirse ve başarısız olduğunda veya uygunsuz hale geldiğinde –geniş kapsamlı şiddet kullanımı demokrasilerin özüne ve ruhuna ters düşse bile- ölçülü miktarlarda şiddet kullanmaya hazır olmalıdır.
*
7) Şiddetçi edimleri herkese duyurmak, böylece de nedenleri ve sonuçlarının kamuoyunda tartışmaya açılmasını sağlayıp halka hesabı verilecek çarelere tabi kılmak için eldeki her iletişim aracını kullanın.
*
8) Şiddetin sembolik betimlemelerine maruz kalan seyirciler içinde yavaş yavaş gelişen etik süreçleri dikkatle inceleyin, mevcut demokrasilerin şiddeti tam bir eğlenceye dönüştürdüğü yolundaki ortak görüşü sorgulayın.
*
9) Demokrasi için her yerde, en büyüğü de tevazu olan medeni erdemler için destek toplayın. (Bir siyasi strateji ve bütün bir yaşam biçimi olarak anlaşıldığında şiddetsizlik kalıcı olmadıkça yararsızdır.”
*
10) Demokratlar suçtan uzak durmalı ve herkesin huzurunda, dün ve bugün demokrasiyi savunmak veya sona erdirmek için yürütülen mücadelelerde işlenen şiddet suçlarından utanmaya hazır olmalıdır.
*
Aynı topraklar üzerinde miyiz? Öyle olmasını istiyor muyuz?
Toprak, tüm geçmişi taşır. Önce gelmiş her şey oraya gitmiştir. Orayı kazdığımızda bu geçmişi kazarız. Oradan gelip oraya gideceğimize göre, toprak geleceği de taşır. Toprakta ataların yatması doğaldır, ama evlatların yatması doğal değildir. Toprağa düşen evlatların yarısına hain, yarısına şehit dememiz, karşı karşıya olanları kahramanlar ve hainler diye ayırmamız, iki ayrı toprağın iç içe geçmesine dayanıyor. Bu topraklar ayrılmayacaksa, iç içe kalacaksa, önce oraya evlatların düşmesine yol açan her şeyi aradan kaldırmamız gerekir. Bir taraf konuşup bir taraf susturuluyorsa, şiddetin devamından başka bir şey arzulanmıyordur.
BU YOL HDP GRUBUNA MI ÇIKAR?
Yapılmak istenen şey, bir ya da birden fazla terör örgütünün temizlenmesi olarak satılıyor. Yapılan şey ise kutupsuz, steril, hiçbir yabancı içermeyen bir toplum kurmak. Darbe girişiminde de bulunmuş tehlikeli bir örgüt olarak tanımlanan FETÖ’nün temizlenmesi, hayli geniş bir dindar kümenin yaşamdan ıskat edilmesine uzanıyor. Ayrılıkçı ya da bölücü terör ürettiği dile getirilen PKK’nin temizlenmesi, Diyarbakır başta olmak üzere büyük Kürt illerindeki yine hayli geniş bir kitlenin yaşamdan ıskat edilmesine uzanıyor. Bu ameliyelerin tamamı da “temizlik” lafıyla satılıyor. “Dağı temizledik sıra şehirlerde” gibilerinden… Küçük beldelerde kayyum stratejisi yürüdüğüne göre, sıra büyüklerde. En büyüğü Amed. İşte oradayız. Gültan Kışanak, darbelerde işkence görmüş kime ne? Fırat Anlı KCK mağduruymuş ne gam! Mithat Sancar, HDP TBMM Grubu’na doğru yürütülen bir stratejiden bahsediyor, kaygıyla.
SİYASETİ YARGISALLAŞTIRMAK: EN TEHLİKELİ YOL
John Kaene listesi uygun olmayabilir, kısaltılabilir, uzatılabilir filan. Ben bir madde daha eklerdim, en azından: Siyasal meseleleri yargı eliyle çözmeye girişmeyin.
Biz/ben yani “aynı” olanlar ile “o/onlar” yani “öteki” arasında bir köprü, şiddeti önceleyen, şiddete rehberlik eden söylemler yerine şiddeti gerileten, sönümleyen söylemlere geçiş, ceza hukukuna havale edilerek başarılamaz.
Ceza arayacağımız yer, şiddetin fizik olarak belirdiği yer olabilir; ondan bir adım önce cezaya yönelmek, sözün-ifadenin, dolayısıyla da politikanın cezalandırılmasını getirir. Politikayı cezalandırmak, politikayı hukuk aracılığıyla çözmeye yönelmek, daima çözmemek demektir: Siyaseti hukuksallaştırmak, üç ihtimalli siyasal oyunu iki ihtimalli hukuk oyununa çevirmek ve bir sonucu, siyasetin en önemli sonucunu dışlamak demektir. Uzlaşmadır onun adı.
“Güçlüyüm. Uzlaşmam. Yok ederim ya da diz çöktürürüm” demek, barışa giden yol değildir.
Servetin el değiştirmesinden söz ediliyor çoktur. Servetle birlikte bir şey daha el değiştiriyor: Adaletsizlik.
Şimdi darbeci olarak görevden alınan, hapse atılan yargıç ve savcılar, bir zamanların ünlü davaları Balyoz, Ergenekon ve Oda TV davalarının müsebbibi ilan edildi. En azından o davaları yürütenler öyleydi, yargılananlar söylüyordu. Ahmet Şık, “Dokunan yanar arkadaşlar” derken duymayan kulaklar bereket sonradan açıldı.
O davalardan biri ise pek konuşulmuyor, KCK davaları. FETÖ için kulaklar, gözler açıldı ama mesele Kürt siyasetçiler olunca hâlâ İsmet Paşa sağırlığı temel strateji; hem de paşayı her fırsatta yerin dibine batırmayı söyleminin ana motiflerinden biri yapmış iktidar tarafından. Şimdi? 17-25 Aralık oldu. Darbe girişimi oldu. FETÖ’nün ne kadar tehlikeli, FETÖ’cülerin ne kadar hain olduğu anlaşıldı. Balyoz-Ergenekon “adalet yolu”na konuldu. Bazı yangınlar söndürüldü yani. Peki KCK? Tam gaz, aynı hız devam. Aynı ateşe aynı körükle… FETÖ’cüler Diyarbakır Belediye Eş Başkanlarını almayı ne kadar çok isterdi! Adaletsizlik de bir servet olarak transfer edilebilirmiş, onu da görüyoruz. Korka korka.