Bir kamera, bir tripod neleri değiştirir?

Sosyal medyada da kutuplaşmış ve farklı mahallelere ayrılmış Türkiye’de, Peker’in geleneksel milliyetçi muhafazakâr takipçi kitlesi ile muhalif kesimler aynı videoların altında buluştu.

Abone ol

Can Ertuna*

Türkiye’de geniş bir kesim yeniden sürprize uyanılan sabahlar, daha dar başka bir kesim uykusuz geceler yaşadı, yaşıyor. Bu kez internet kotalarını hızla dolduran isim Sedat Peker. Türkiye’nin gündemini değiştiren açıklamalarının siyasî etkileri üzerine çokça yazıldı, konuşuldu ve gözüken o ki bunlar (açıklamalar gelmeye devam ettiği sürece artarak) devam edecek. Sosyal medya yayınlarının gündem belirleme gücü bir kez daha sahnede. Peki bu güç, siyasî alanı dramatik açıdan değiştirecek ve toplumsal dönüşümleri gerçekleştirecek kadar etkili mi, yoksa sadece o platformlarda aktif olan kısıtlı çevrelerde bir heyecan dalgası üretip, geleneksel yapıların kurumsal barajına takılarak zamanla sönümlenecek ölçüde cılız mı? Peker’in paylaşımları ve bunların etkileri, bu karşıt iki yaklaşımın, 2010’daki Arap isyanları sürecinin başından beri yeni medya üzerine ortaya koyduğu verimli tartışma alanına yeni bir boyut kazandırdı.

Bu yazı, Gazete Duvar editörlerine teslim edildiğinde Peker’in YouTube’daki son altı videosunun toplam izlenme sayısı yaklaşık 26 milyondu, Twitter’da Hadi Özışık ile yaptığı görüşmeyi paylaştığı videoların izlenme sayıları toplamı 14 milyonu geçmişti. Bu izlenme sayılarında soruşturma ve haber konusu niteliğindeki içeriğin yanı sıra, bu konularla belki de pek ilgilenmeyecek bir kesim için sunumdaki magazinel tonun da etkisi oldu. İçine düştüğü durumdan ötürü kendini konumlandırdığı yeni noktada, aralarında sol, muhalif kesimlerinde bulunduğu çevrelerle helalleşerek müttefiklerinin sayısını artırma arayışına girdi. Üç yıl önce “kanlarınızla duş alacağız” diye seslendiği Barış Akademisyenleri'nden özür dilemesi, sosyal medyada paylaşılan tepkilere göre pek karşılık bulamadı belki ancak, açıklamalarında noktalı virgül şeklinde kullanılan mağduriyet vurgusunun ülkede geleneksel bir reytingi var. Videoları son dönemde hem fiziksel hem de politik açıdan bir kapanma içine giren kesimi belki yeniden politize ederken, bir kesim için de merak ettikleri “derin” meseleleri gözetleyebilecekleri bir anahtar deliği işlevi gördü. Bu kez sosyal medyada da kutuplaşmış ve farklı mahallelere ayrılmış Türkiye’de, Peker’in geleneksel milliyetçi muhafazakâr takipçi kitlesi ile muhalif kesimler aynı videoların altında buluştu. Uzun zamandır televizyonda mafya dizileri izleyip, YouTube’da Peker gibi isimleri takip eden, kabadayılığa özenip bununla da günün birinde gösterişli bir hayata doğru “yırtma” hayalleri kuran gençler ile memleketin sorunlar listesinin üst sıralarına bu mafyavari örgütlenmeleri koyacak iki farklı kesim, ender gerçekleşecek şekilde, aynı kişinin bir sonraki videosunun sosyal medyaya ne zaman düşeceğini tartışır oldu.

 

BASIN AÇIKLAMALARI, YOUTUBE VİDEOLARINA KARŞI

Bağımsız ya da kendini muhalif kesimde konumlandıran kuruluşlar haricinde, geleneksel yaygın medya ile sosyal medya arasındaki gündem makası Türkiye’de ilk kez bu kadar açılmadı aslında. Sosyal medyada özellikle iktidarın hoşuna gitmeyecek konular olduğunda bunlara kör ya da sağır kalma halinin bir reflekse dönüştüğü haber merkezlerinde, “tekzip üzerinden haberleştirme” alışkanlığı, uzun zaman önce gelişmişti. Yani iktidarın cevap vermesine kadar konuyu gündem dışında tutup, ardından gelen yanıt üzerinden biraz da mecburen gündeme alma alışkanlığı... İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Jandarma Genel Komutanlığı ve Tolga Ağar’ın açıklamaları olmasa, belki de birçok yayın kuruluşu konuyu gündemine dahi alamayacaktı. Dolayısıyla bu açıklamaların yapılmasının konunun köpürmesine belirli bir etkisinin olduğu ortada. Peker’in bu açıklamalarda kendisi hakkında kullanılan bazı ifadelere oldukça öfkelendiği görülse de gündemi belirleyebilmekten memnun olma ihtimali yüksek. Birçok sosyal medya kullanıcısı tarafından mafya sicili unutularak açıklamalarından capsler, mimler üretilir hale gelen ve “organize Youtuber”a dönüşen isme karşı, TV, gazete gibi geleneksel mecralarda yapılan açıklamalar ya da sosyal medyaya konulan basın duyurularının ne kadar etki yarattığı da tartışmalı. Medyanın büyük bir bölümünün siyasal iktidarın kontrolü altında habercilikten kaçınmasının yarattığı güven kaybı ve kitlelerin birkaç istisna geleneksel mecra dışında sosyal medya platformları ve internet üzerinden haber takibi alışkanlığı edinmesi, “ihtiyaç anında” geleneksel medya mecralarında verilen mesajları da etkisizleştiriyor. Neticede bir kamera bir tripod ile gündemi sarsmak mümkün. Peki ya ötesi?

SOSYAL MEDYA ETKİSİNİN SINIRLARI

Sosyal medyanın gücü üzerine bugüne kadar ABD’de 2011’deki Occupy Wall Street eylemleri ya da Gezi protestoları gibi kitlesel eylem süreçleri odağında çalışmalar yapıldı. Arap coğrafyasında ilk fitili Tunus’ta 2010 yılında ateşlenen isyan dalgası, komşu ülkeler Mısır, Libya’ya sıçrayınca başlarda sosyal medya etkisi “Twitter devrimleri” “Devrim 2.0” gibi popüler yakıştırmalarla anıldı. Ancak toplumsal hareketlerin ateşi sönüp, Arap meydanlarında toplanan kitleler birbirine girmeye başlayınca görüldü ki insanları bir araya getirmekle, bir arada tutmak farklı şeyler. Gerçekte de geleneksel örgütlenme bağlarını oluşturmuş ve somut bir programı olanlar kazanıyor. Mübarek rejimi sona erdikten sonra Mısır’da Tahrir meydanını dolduran gruplardan sosyal medyayı en iyi kullananlar değil, geleneksel olarak köklü bir örgütlenmesi olan ve uluslararası desteklere de sahip İhvan iktidara geldi. Zamanla anlaşıldı ki iktidarların denetimine girmiş geleneksel medya organlarının etkisi ne ölçüde sınırlıysa, sosyal medya platformlarının yaratabileceği değişim gücü de tahmin edilenden az.

İnternet platformları, seslerini duyuramayanlar için bir fırsat, özgür haber akışının olmadığı toplumlarda bir nefes borusu işlevi görse de her geçen gün sınırlılıkları da ortaya çıkıyor. Öncelikle tek başına sızıntıların cazibesine kapılıp gazeteciliği sadece bunlardan alıntı yapmakla sınırlamak, zaman zaman kişi ve kurumları bir dezenformasyon ya da mafya hesaplaşmasının kullanışlı aygıtı haline getirebiliyor. Oysa örneğin, Türkiye’de araştırmacı gazeteciliğin yükseldiği zamanlardan Susurluk döneminde olduğu gibi, iddiaların araştırılması, soruşturulması, gerektiğinde filtrelenmesi, gerektiğinde ise daha da öteye taşınması, kamu yararını sağlamak için elzem. Ayrıca internet platformları ve hesaplar üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanan bir erişim engeli ihtimali ya da sosyal medya platformunun hesabı kilitleme, içerik kaldırma gibi yaptırımları, o sanal meydanı zaten sınırları belli bir ifade alanına çoktan dönüştürmüş durumda. Gazetecilik, gerektiğinde böyle bir sınırla karşılaşıldığında bunun da ötesine geçilmesini gerektiriyor. Siyasette kısa ve uzun vadelerde etkileri mutlak olsa da ne bu videoların ne de başkalarının başlı başına kronik sorunların çözülmesinde rol oynaması söz konusu değil; yaşanan, derin bir hesaplaşmanın farklı bir boyutu. Bunun yanında, toplumsal hafızaya kazınan bu yeni sürecin, ancak geleneksel toplumsal yapılar aracılığıyla daha iyiye doğru gerçekleştirilebilecek kararlı bir dönüşümün yol haritasında önemli bir referans noktası olacağı da bir gerçek.

*Gazeteci, akademisyen