Sırf, Batı kapitalizminin askerî örgütü NATO’ya kafa tuttu ve
bunun devamında Ukrayna’yı işgal etti diye Rusya, neredeyse
anti-emperyalist, örtülü sosyalist ilan edilecek! Maalesef
toplumumuzda Soğuk Savaş döneminin refleksleri hâlâ etkili. ABD ve
NATO’nun karanlık sicilini temize çekmeye çalışanlar, bunu
yapmayanları hızla “Putinci, Rusçu” gibi tuhaf ifadelerle
yaftalamaya çalıştılar.
Demokrasiyi NATO’culukta arayanlar da Rusya’nın işgalini
onaylayan ya da hayırhah tutum içinde olanlar da özünde, küresel
kapitalizmin paylaşım kavgasına bilerek ya da bilmeyerek taraf
olmaktalar. Kavga, ABD’nin patronluk tasladığı emperyalist
sistemde, kendine son yirmi yıldır daha etkin bir yer arayışında
olan bir başka yeni emperyalist gücün, Rusya’nın bilek kavgası.
Bundan ne bir eksik, ne bir fazla.
Kimileri hâlâ tam ikna olmasa da Rusya, SSCB deneyimini terk
edip, onun içinden dünya kapitalizmine entegre olarak, sistemde
kendine olabilecek en etkin yeri bulma gayretinde bir yeni
kapitalist toplumsal formasyon; yayılmacı çabalarıyla da yeni bir
emperyalist.
Sovyetlerin 1990’ların başlarında tasfiyesiyle önce Boris
Yeltsin döneminde hızlı bir çöküş yaşayan ama 2000’de Putin ile
hızlı bir toparlanma yaşayan Rusya, çıkışı, dünya kapitalizmine
eklemlenmekte gördü ve elindeki en önemli varlık olan ham petrol
ile doğalgaz enerji kaynaklarını etkin bir biçimde kullanarak bu
yolda hızla yükseldi.
ENERJİDE DEVLET KAPİTALİZMİ
Kapitalizme dönüşte, başta
özelleştirme olmak üzere, metalaşma, ticarileşme hamlelerinin
hiçbirinden geri durmayan yeni Rusya kapitalizminin, bu dönüşümü,
etkinlik açısından Gazprom, Rosneft, Lukoil gibi devlet
işletmeleriyle yapması kafaları karıştırıyor. Öncelikle enerji,
ulaştırma, haberleşme, bankacılık gibi büyük sermaye ve
işletmecilik gerektiren yatırımların mülkiyet ve yönetiminin devlet
eliyle yapılması, ideolojik değil, reel politik bir seçim. Başka
bir ifadeyle, bugünün Rusya’sında ağırlıklı görünen devlet
kapitalizmi, Rusya’yı bir dünya gücü, aktörü haline getirebilmek ve
sermaye birikimini ilerletebilmek için başvurulan bir tercih.
Büyüklüğü Rusya milli gelirinin yüzde 10’unu bulan Rusya Varlık Fonu, devlet işletmeciliği ve finansını hem yurt
içinde hem küresel düzlemde geliştirmek üzere önemli bir aktör
olarak faaliyet sürdürüyor.
Devletin, kapitalistleşen ekonominin lokomotif gücü olması, özel
firmaların önünü kesmiş değil. Rusya kapitalizminin tüm
sektörlerinde irili ufaklı çok sayıda firma faal ve bunların önemli
bir kısmı küresel sermaye ile ilişkili. Çalışanların ezici
çoğunluğu ücretli emek.
Rusya kapitalizmi, dünya ekonomisinde öncelikle enerji
kaynaklarıyla entegre oldu ve bunun üstünden sistemde önemli bir
yer tuttu. Dünya ham petrol rezervlerinde 80
milyar varillik gücüyle sekizinci sırada olan Rusya, fiili üretimde
ise günlük 101 milyon varillik üretimiyle ikinci sırada duruyor.
Yine günde 5 milyon varile yakın ham petrol ihracatıyla dünya
ikincisi durumundaki Rusya’nın doğalgazda üstünlüğü daha büyük.
Rusya, ispatlanmış 48 trilyon metreküp doğal gaz rezerviyle
dünya birincisi kabul ediliyor. Yılda yaklaşık 665 milyar
metreküplük doğalgaz üretiminin üçte birini ihraç eden Rusya, ham
petrolün yanı sıra doğalgazın satışıyla, özellikle son yıllarda
ihraç gelirlerini artırdı ve yıllık ihracatı 380 milyar doları
buldu. Buna karşılık ithalatı 300 milyar dolar dolayında kalan
Rusya, enerji fiyatlarının seyrine bağlı olarak 60 ile 90 milyar
dolar arasında cari fazla veriyor.
SERMAYE İHRACI-İTHALİ
Rusya’nın en önemli ihracat
ortaklarını yüzde 14'lük payıyla Çin oluştururken, Hollanda yüzde
10, Almanya yüzde 5 pay alıyor. Rusya’nın uydusu kabul edilen
Belarus da ihracatta yüzde 5 pay sahibi. Türkiye, Rusya’nın ihracatında yüzde 10 pay
sahibi.
Rusya, enerji ağırlıklı ihracatına karşılık otomobil, ilaç,
çeşitli yüksek teknoloji ürün ithalatçısı ve ticari partnerlerinin
başında yüzde 20 payıyla Çin gelirken, Almanya da yüzde 15
dolayında pay sahibi. Türkiye’nin payı, 6 milyar dolar ile yüzde
2’den ibaret ama turizm pazarında Rusya’nın yüzde 15 dolayında
önemli bir yeri var.
Dünya kapitalizmi ile entegrasyon, ticaretin yanı sıra doğrudan
yatırım ve kredi üstünden de ilerlemiş durumda. IMF’e göre, Rusya’nın 2021
itibariyle dış doğrudan yatırımları 57 milyar dolar. Dışarıdan
kabul ettiği doğrudan yatırımlar da 23 milyar dolar dolayında.
Portföy yatırımcıları özellikle son yıllarda Rusya’da kalmadılar
ama Rusya’nın dış borsalardaki yatırımları IMF’e göre 41 milyar
dolar dolayında. Kuşkusuz bunlar, kayıtlı sermaye ihraçları.
Mafyatik özelliği de bilinen Rusya kapitalizminin dış
yatırımlarının gerçek boyutlarını tahmin etmek elbette kolay değil.
Rusya’ya kredi biçiminde yabancı kaynak girişi ise 480 milyar dolar
dolayında. Bu, Türkiye’nin dış borç stokundan 50 milyar dolar kadar
fazla.
Açıkça görüleceği gibi, Rusya kapitalizmi, özellikle 2000
sonrası dünya kapitalizmi ile entegrasyonda, 20 yılda çok yol almış
durumda. Özellikle enerji ticareti üstünden sağlanan bu
entegrasyon, öteki sanayi ürünleri, doğrudan yatırımlar ve kredi
üstünden entegrasyon ile ilerlemiş durumda.
PROLETERLEŞME, GELİR EŞİTSİZLİĞİ
Rusya, dünyanın önde gelen petrol ve doğalgaz üreticilerinden
biridir ve aynı zamanda çelik ve birincil alüminyum gibi metallerin
en büyük ihracatçısıdır. Omurgası enerji endüstrisi olan Rusya
kapitalizminin milli geliri 1,7 trilyon dolar dolayında ve bu,
dünya hasılasının yüzde 2’si olsa da önemli bir büyüklük. 142
milyon nüfusu olan Rusya’da kişi başına gelir yaklaşık 12 bin dolar
ile Türkiye’nin kişi başına gelirinin 4 bin dolar kadar
üzerinde.
Rusya kapitalizmi, işgücünü büyük ölçüde metalaştırmış bir
toplumsal formasyon. 142 milyon nüfusun 70 milyonu istihdamda ve
işsizlik oranı yüzde 5 dolayında. Ne var ki, gelir, birçok
kapitalist ekonomide olduğu gibi adaletsiz paylaşılıyor ve Rusya’da
eşitsizlik katsayısı 0,37,5 ile Türkiye’dekinin (0,41) biraz
altında. Nüfusun yüzde 10’unun gelirin yüzde 32’sine el koyduğu
bildiriliyor. Servet dağılımında daha büyük adaletsizlikler var ve
ülke servetinin yüzde 70’inden fazlasına yüzde 1’lik azınlık,
oligarklar sahip.
ÇİN’E YASLANMAK…
Dünya fosil yakıt kullanımı,
dünya kapitalizminin “yeşil dönüşüm” programları hayata geçtikçe
azalacak. Varlığı, büyük ölçüde bu kaynağa dayalı Rusya’nın vakit
el verdikçe bu kaynak üstünden dünya kapitalizmindeki yerini,
hiyerarşideki konumunu genişletmesi, sisteme hâkim başta ABD olmak
üzere öteki emperyalist güçlere direnebilmesine de bağlı. Askerî
örgüt NATO ile kuşatılmak ve edilgenleştirilmek tehdidi altında
olduğunu hisseden Rusya kapitalizmi, bu direnişinde Çin’i de
yanında görmek istiyor ve konjonktürün sunduğu imkanları ıskalamak
istemiyor.
Rusya ile yerine göre birlikte davranan Çin’in kimyası,
hedefleri Rusya’nınkinden farklı ve başka bir analiz konusu.
İlhan Uzgel’in belirttiği gibi,
Çin, Rusya gibi “Avrasyacılık” oynamıyor, farklı bir küresel
siyaset izliyor, gözünü küresel kapitalizmin tepesine, ABD’nin
yerine dikmiş durumda. Amacı iktisadi ve teknolojik açıdan
ABD’yi geçip, askeri gücünü artırıp uzun vadede küresel sistemin
liderliğine oynamak.
ABD yerine Çin’in hâkim olduğu bir sistemde Rusya, herhangi bir
kapitalist aktörden farklı olmayacak Çin için. Çin’in ne olup ne
olmadığını anlamak için de Korkut Boratav’ın Çin üstüne
yazdıklarına bakılmalı.