Bir yıl önce, 24 Haziran seçiminin ardından kurun rekor kırdığı günlerde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamed Al Sani arasındaki görüşme büyük müjdeyle duyuruluyordu. Havuz medyası “Katar yine dostluğunu gösterdi” başlığıyla verdiği haberde, Katar’ın gözünü kırpmadan 15 milyar dolar yatırım yapacağını yazıyordu. Suudi Arabistan, BAE ve Mısır üçgeninde uygulanan ambargo günlerinde Türkiye’nin uzattığı elin getirisiydi bu. Şimdi sıra ‘dolar saldırısı’ altındaki kardeşe yardımdaydı. Bir yıl karşılıklı sevgi gösterileriyle geçti. Peki ne oldu sonra?
Şu sıralar revaçta olan Çernobil dizisi üzerinden tarih ve siyaset okuma modasının cazibesine kapılıp, bir başka dizinin repliğinden yola çıkarak bu ‘dostane’ ilişkinin geldiği hali tartışalım…
İtalyan dizisi Gomorra’da ihtiyar mafya üyesi, yeni yetme gence akıl verir: “Babanla hayatımız boyunca tek kurala bağlı kaldık.” İnsan bu cümlenin ardından kadınlara, çocuklara dokunmadık veya kardeşe, eşe, dosta ihanet etmedik türünden bir öğüdün gelmesini bekler değil mi? Oysa buz gibi bir realite suratına çarpar: “Paranın prensibi olmaz!”
Geçen yıl ağustosta söz verilen 15 milyar dolardan şu ana kadar ses seda yok. Ama Türk şirketleri ile kimi anlaşmalar hep gündemde oldu. Maçka’da villalar yapıldığından Çaykur’un Katar’a bırakılacağına, Bolu ormanlarının peşkeş çekildiğinden THY’nin satılacağına kadar bir dizi sosyal medya malumatı da sürekli dolanıp duruyor.
Ne var ki gayrimenkul alımı, bazı küçük ortaklıklar, işbirliği anlaşmaları ve dizi yapım şirketi dışında en somut adım Ethem Sancak’ın BMC’sine Katarlıların ortak yapılıp, Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası’nın verilmesi. O yatırımın tutarı da kağıt üzerinde 50 milyon dolar. Cumhuriyet’ten Emre Deveci’nin haberine bakılırsa 2019’un ilk dört ayında Türkiye’ye giren doğrudan yabancı yatırım miktarı, 1.9 milyar doları gayrimenkul olmak üzere 3.2 milyar dolar. Bunun sadece 35 milyon doları Katar’dan. Geçen yılın aynı döneminde gelen miktar da 73 milyon dolardı. Yani 15 milyar dolarlık ‘dost elinin’ yerinde şimdilik yeller esiyor.
Katar fonlarının Türkiye aşkı üzerine havuz medyasında ısıtılıp ısıtılıp sunulan haberlerin dışında geçen hafta önemli bir gelişme yaşandı. Katar’ın en büyük şirketlerinden BeIN’in sahibi olduğu Digiturk’ün, 500 milyon dolarlık maç yayını ödemesini kur nedeniyle yapmak istemediği öğrenildi. Kuru 3.80 TL’ye sabitlemek istiyordu. Anlaşmaya göre yarısını 3.78 TL’lik sabit kur, kalanını da güncel kur üzerinden ödemek zorunda. Kulüpler kabul eder mi, nasıl bir yol bulunur bilinmez. Lakin, Katar rüzgarının terse dönmeye başladığını da not etmek lazım. Nasıl mı?
Gelin önce Digiturk meselesinde kulislere yansıyan bazı bilgileri aktaralım…
BeIN, Digiturk’e yatırım yaptığından beri zarar ediyor. Özellikle maç yayını ihalesi tam anlamıyla bir batağa dönüşmüş durumda. Son 4 yılda 500 bini aşkın kayıpla abone sayısı 3 milyondan 2.4 milyona kadar düştü. Son dönemde yeni abonelik nasıl elde edildi dersiniz? Game of Thrones’tan 60-70 bin, Çernobil’den 40-50 bin dolayında, o kadar. VAR, hakem, Başakşehir, üç büyüklerin durumu vb. derken BeIN’in elindeki en prestijsiz lig Türkiye. Futbol abonelerinin sayısı borsa endeksi gibi.
Reklam geliri de sürekli düşüşte, üstelik reklam pastasının ağır topları emlak ve otomotiv şirketleri krizle beraber barter teklifi yapıyor. Ödeme vadesinin de 60 günden 180 güne çıktığı ileri sürülüyor. Bu halde üç yılda 1.5 milyar dolar ödemektense, 162 milyon dolar olduğu ifade edilen teminatı yakıp çıkmak daha kârlı görünüyor açıkçası. Bu olur mu?
Katarlı büyük bir fonun Türkiye yöneticisinin anlattığına bakılırsa eninde sonunda olacak. Çünkü Katarlılar neye el atsa zarar ediyor ve kriz pazarı hayli daraltıyor. Emlak almak dışında ciddi bir yatırıma isteksizler. Bir de yarım ağızla da olsa söylenen şey, AKP ve çevresinin yatırım adresi olarak deyim yerindeyse ‘çeri çöpü’ göstermeleri. Zaten bir avuç ‘azgın azınlık’ da Hazine garantili altyapı işlerinin kârını emmeden buraları kimseye bırakmamaya yeminli.
Ancak işin bir başka boyutu daha var. Katar sermayesinin nazlanmasının, dert yanmaya başlamasının ardında Ortadoğu’daki yeni gelişmelerin de payının bulunduğu belirtiliyor. Bu alanda söz söylemek, bu köşenin sınırlarını aşar. Dolayısıyla meselenin arka planını işin erbabından, Fehim Taştekin’den dinleyelim:
“Katar ölçeğindeki ülkeler dostluk ya da husumetlerinde esnek olmak zorunda. Her zaman kaçacak ya da geri dönecek manevra alanları bırakırlar. Gemileri yakma lüksleri yok. Türkiye ise Suudi-BAE-Mısır-Bahreyn blokunun tecrit ettiği Katar’a kalkan olurken izlediği sert siyasetle Doha yönetiminin kendisi için bıraktığı esnekliğin onda birine sahip değil. Katar 15 milyar dolar yatırım sözünü neden tutmadı ya da Katarlılar neden Türkiye piyasasından çekiliyor diye çok şaşırmaya gerek yok. Doğu Akdeniz’de Türkiye herkesle restleşirken Katar karşı blokla işbirliğinden çekinmiyor. Türkiye birkaç yüz asker Katar’a göndererek oyun planlarını bozduğu avuntusuyla kendini kandırıyor. Orta Doğu’daki en büyük Amerikan üssü Katar’da. 10 bin Amerikan askeri oradayken Suudilerin koalisyon kurup Katar’ı işgal edecek hali yok. Katar Türkiye üzerinden siyaseten bir manevra alanı kazandı. Fakat Katar’ın asıl yüzünü dönüp güvence aradığı yer ABD. Amerikan piyasalarına ya da Amerikan silahlarına kaç miyar dolar akıttığına bakmak lazım. Katar Amerikalılar açısından ilginç bir oyuncu. Hamas ve Taliban’la Katar üzerinden konuşuyor. Bu bakımdan kullanışlı bir ortak. Türkiye kendi ölçeğine bakmadan Katar gibi olmak istedi. Müslüman Kardeşler Katar’ın siyasal nüfuz aracı ama komşularla ilişkiler sarpa sardığında bu örgütün liderlerini Türkiye’ye postalıyor. Türkiye Müslüman Kardeşler üssü haline dönüşünce Orta Doğu’da birden bire hasımlar listesi kabarıyor. Evet Katar küçük ve birileri bu nedenle kolayca şamar atıyor ama küçük olduğu için sıçraması da kolay. Eninde sonunda Türkiye’ye biraz daha mesafe koymak zorunda kalabilir. Çünkü Müslüman Kardeşler’le bağı temel sorun iken şimdi Türkiye ile bağı asıl soruna dönüşüyor. Bu bağ onun için yük. ABD de kendi bölgesel operasyonlarında Katar’a farklı bir misyon biçiyor. Bir kere Trump yönetimi ilk başta Körfez’e 100 milyarlarca dolar silah satma, İran’a karşı ortak Arap cephesi kurma ve İsrail’i rahatlatacak yüzyılın anlaşmasına zemin hazırlamak için Suudi-Emirlik ikilisinin dostlarıyla birlikte Katar’ı şamarlamasına göz yumdu. Ama bir yere kadar. Sonra dönüp Katar’la aralarının düzelmesi için baskı yapmaya başladı. Çünkü Araplar arası husumet İran ve İsrail bağlantılı planları zora sokuyor. Katar Emiri 9 Temmuz’da Beyaz Saray’da ağırlanacak. Muhtemelen Körfez’deki husumet birincil konu olacak. Türkiye’nin kalkan görüntüsü Katar’ın ayak diremesinde bir faktör olarak algılanırsa Ankara’ya mesafe koy baskısı beklenir. Katar sürecin nereye gittiğinin farkında ve muhtemelen buraya varmadan önlemlerini alıyor.”
Dostluk, kardeşlik bir yere kadar işte. Ne diyordu ihtiyar mafya babası, paranın prensibi olmaz! Bu kutsal kaideyi milyarlarca dolarlık fonlara sahip Katarlılar da iyi bilir herhalde. Üstelik onların kitabında stratejik ortaklığın da prensibinin olmadığı yazılı…