Bir kez daha yeniden, ne yapmalı?

Sosyalistlerin yapması gereken CHP'nin kamucu politikalarına her türlü desteği vermekle birlikte, sahiplenmesi ve bunun kendi sosyalist mücadele ekseni olduğunu her durumda halka anlatabilmesidir.

Abone ol

Yerel seçimlerde görünen o ki, AKP'nin toplumu yoksullaştıran ve bunun için gerekli olduğuna inandığı kişiliksizleştirme politikalarının eleştirisi ve sorgulanması artık kendi tabanı arasında da yaygınlaşıyor. Bu sorgulamaların önümüzdeki dönemde giderek daha da derinleşeceğini öngörmek mümkündür.

Siyasetin, burjuvazi, sermaye ve onun özel bir temsilcisi olarak AKP açısından sıkıştığı bu dönemde, CHP'nin belediyeler ölçeğinde uyguladığı sosyal devlet politikaları ve dayanışma örnekleri toplumda itibar kazanarak karşılık gördü. Bu deneyimin mevcut olana karşı, tersten ne yapılması gerektiğini vurgulamak açısından önemli olduğunu teslim etmek gerekiyor.

Kiraların fahiş düzeyde artışının yol açtığı barınma sorunuyla birlikte gıdanın ulaşılması güç başlıklar haline gelmesi gibi, en hayati konularda toplumdan yana politikaların (kira yardımı, kent lokantalar vb) yerel ölçekte çözümüne dair atılan her adımın Ekrem İmamoğlu'na, Mansur Yavaş ve CHP'ye ciddi bir mevzi kazandırdığını söylemek mümkündür.

Bununla birlikte şunu da açıkça söylemek gerekir ki ne CHP siyasette yeni bir alan açtı, ne de İmamoğlu ve Yavaş böyle bir alana dönük özel bir yetenek ortaya koydu.

Olan sadece ve sadece sosyalistlerin on yıllardır dile getirdiği, fakat bugün için ayyuka çıkan eşitsizliklerin, haksızlıkların, hukuksuzlukların, yoksullaştırmanın, yalan ve talan politikalarının hiç olmadığı kadar vicdanları yaralayan, görünür bir nitelik kazanmasıydı.

CHP'nin görünen başarısı ise, siyaseti bu can alıcı noktadan kurgulamış olmasıdır.

Gelinen yer, mızrağın çuvala sığmadığı, gerçeği gözardı ederek siyaset yapmanın mümkün olmadığı yerdi. CHP, sosyalistler açısından bilinen bu gerçeği gördü ve yerellerde bu gerçeğe tutunarak kamudan yana halkın çıkarlarını gözeten bir yol izledi. Hepsi bu.

Bilinmesi gereken bir başka gerçek de şudur: Bu türden olguların, (gerçeklerin çarpıcı biçimde görünür olduğu) kapitalist sistemin işleyiş sürecinin her aşamasında değil, özel kimi uğraklarda açığa çıktığı gerçeğidir.

Geçmişte Refah Partisi'nin, AKP7nin iktidar olmadığı muhalefet dönemlerinde geliştirdiği radikal söylemlerin sol nitelikli söylemler olduğunu, buna tutunarak iktidar olduklarını hatırlamak gerekiyor. Şimdi bu rolü CHP üstlenerek bir yandan AKP'yi giderek daha fazla sıkıştıran bir söylem geliştiriyor bir yandan da yerelliklerde bu söyleme uygun sosyal devlet politikalarını uygulamaya çalışıyor.

SOSYALİSTLER NE YAPMALI?

Yukarıda sıralanan gerçeğe dair olguların aslında sisteme içkin sorunlar olduğunu, biliyoruz. Bu sorunların iktidar tarafından siyasal ideolojik söylemlerle mas edilmesi burjuva siyasetinin tarihsel misyonu, en temel başlıkları arasında yer alır ve başarısı bunu yapabildiği ölçüde geçerlidir.

Bu açıdan düşünüldüğünde burjuvazinin başarısı için gerekli olan şey, siyaseti en kaba hatlarıyla da olsa ikili sac ayağa, ideolojik ekonomik ayağa oturtabilmektir.

AKP, yarattığı ekonomik krizle birlikte bu temel ayaklardan birinde, ekonomide (kendisi için bile olsa) geri dönülmesi güç bir çıkmaza sürüklendi.

AKP bu çıkmaz içinde, ekonomiyle birlikte dolaylı olarak da olsa yaptıklarını anlamlandırdığı ideolojik zemini de seyrelten, zayıflatan bir yola sürüklenmiş durumda. En azından sistem için değil ama AKP rejimi için yolun nasıl bir sona doğru ilerleyeceğini önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Sosyalistler her zaman toplumun ortak çıkarlarının korumasının ancak kamudan yana politikalarla mümkün olabileceğini söylemişlerdir ve bunun tartışmaya açık en ufak bir yanı olmadığını biliyoruz. Kamuculuğun en küçük kırıntısı bile olsa savunulması sahiplenilmesi sosyalistler için temel bir görevdir.

AKP karşısında CHP'nin beklenmedik başarısına neden olan şey bütünlüklü olmayan, belirli bir politik eksene oturmayan, geçici nitelikte de olsa başvurmak zorunda hissettiği yukarıda sıralanan kamucu politikaları uygulamasıdır.

Bu bağlamda sosyalistlerin yapması gereken en önemli başlıklardan biri CHP'nin üstlendiği bu kamucu politikalara her türlü desteği vermekle birlikte bu politikaları sahiplenmesi ve bunun kendi sosyalist mücadelesinin ekseni olduğunu her durum ve koşulda halka anlatabilmesidir.

Bu başlıkta sosyalistler, CHP'nin kamucu politikalarının titiz bir takipçisi olmalı ve her fırsatta, bu alanda yaptıklarının yetersiz olduğuna işaret ederek CHP'yi daha fazla kamudan yana politikalara zorlamalıdır.

UNUTULAN MEVZİLER KRİTİK HATIRLATMALAR

24 Ocak kararları, yakın dönem açısından ele alınması gereken işçi sınıfına dönük en şiddetli saldırının miladı sayılmalıdır. Bu kararlar işçi sınıfının, halkın o güne kadar elde ettiği her kazanımın adım adım geri alınmasını amaçlayan bütünlüklü bir ekonomik saldırının başlangıcıydı.

Yapısal dönüşüm, yeni bir ekonomik istikrar programı olarak cilalanıp ileri sürülürken, program söz konusu saldırının kapsamı ve boyutları açısından çarpıcı niteliktedir.

Devletin, ekonomideki payının özelleştirme politikalarıyla özel sektörlere aktarılması, sübvansiyonları kaldırması, yabancı sermayeye sınırsız alan açan teşvikler vb. İnsan emeğini yükselen Neoliberalizmin bayrağı altında acımasızca sömüren bu işleyiş, kamu kurumlarının özelleştirilmesiyle hem bir süreklilik hem de derinlik kazandı.

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar gerçekleşen özelleştirmelerin neredeyse yüzde 80'nin son 22 yıl içinde AKP eliyle gerçekleştirilmiş olması, söz konusu dönemde yaşanan hak kayıplarının nasıl bir yıkıma yol açtığının anlaşılması açısından kritik önemdedir.

Özelleştirilen her kurumda hayata geçen ilk uygulama çalışan sayısını yarıya düşürerek işsizliği artırmak, esnek üretim modeliyle çalışma koşullarını emekçi için cehenneme çevirmek, ücretleri düşürerek derin yoksulluğu yaygınlaştırıp, emekçiler için hayatı yaşanmaz bir hale getirmekti.

Özelleştirme başlığı altında sermaye açısından elde edilen bu başarıyı, sosyalistlerin affedilmez başarısızlığı olarak okumak gerekiyor.

Nedeni şudur:

Sosyalistler, sosyalizme dair dile getirdiği, fakat pratik açıdan pek de bir şey ifade etmediği için alıcısı da olmayan soyut söylemler (sınıf mücadelesi, emek sermaye çelişkisi, kahrolsun kapitalizm, kurtuluş sosyalizmde vb) yerine, sınıfın açıkça tanık olduğu doğrudan, dolayımsız ve somut olarak kendisine dönük bir saldırı olarak yaşadığı özelleştirme politikalarını özel olarak ele alıp, yıllara yayılan bir mücadele başlığı olarak kurgulayamadı.

Siyasal olarak son derece güncel olan bu başlıktan (özelleştirmeye karşı kamuculuk) sosyalizmi türetme yeteneğini geliştiremedi.

Oysa her zeminde, kamusal olanı savunmak, ayağı yere basan, sosyalizme işaret eden ve bu nedenle sosyalizmi güncel kılan bir başlıktı. Bu saptamanın önemi neredeyse hiç azalmadığı gibi bugün için geçerliliğinin tartışılır bir yanı da yok.

Bu saptama doğruysa sosyalistler bugün için CHP'nin niyetinden bağımsız olarak AKP'ye karşı yerelliklerde başlatıp sürdürdüğü sosyal devlet politikalarını, kamucu yaklaşımlarını tüm eksikliklerine rağmen sahiplenerek sıkı bir takipçisi olmalı ve her durumda çok daha ötesine işaret ederek kamuculuğu halk için vazgeçilmez bir talep haline getirmelidir. Sosyalistler bunu başardığı ölçüde kendisini daha görünür kılabilecek ve bir özne olarak belirleyici güç haline gelebilecektir.

Adını (işçi sınıfı açısından) ille de soyut bir ifadeyle sosyalizm olarak koymak gerekmiyor. Böylesi bir tutumun (kamuculuğun) başlı başına sosyalist bir tutum olduğunu söylemeye gerek yok sanırım, ama halk kamuculuğun somut bir olgu olarak vazgeçilmez olduğunu anladığında gerçek anlamda nerede hayat bulabileceğine dair bir ufuk arayışına girmesi muhtemeldir. Bunun için ufka bakmaya ihtiyaç duyduğu her durumda bizi, biz sosyalistleri görecektir.