Bir kilise ayininden yayılıp Fransa’yı esir alan korona virüsü
Bu ayin olmasaydı, korona virüsü Fransa’da nasıl seyrederdi bilinmez. Ama ‘bir Pentecotiste kilisesinin ayininde yayılan virüs bu ülkeyi esir aldı’ denilse belki de çok abartılı olmaz. Salı sabahından beri Fransa derin bir sessizliğe gömülmüş durumda. Paris sokakları terk edilmişliğiyle Victor Hugo’nun kitaplarındaki sahneleri hatırlatıyor.
Mehmet Akar
16 Mart’ta Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Elysée Sarayı'nda korona virüsü gündemiyle halka seslenirken, aslında herkes ne söyleyeceğini az çok tahmin ediyordu. Hafta sonu ülkede eğitime ara verilmiş, restoranlar, barlar ve gece kulüpleri kapatılmıştı. Komşu İtalya gibi, halkın zorunlu olarak evlerine çekilme kararı verilecekti.
Beklenen karar cumhurbaşkanı tarafından o gece açıklandı. Ama yine de Macron konuşmasında Fransızcada ‘belli bir yere zorunlu olarak kapatılma’ anlamına gelen “confiné” sıfatını kullanmadı. ‘Halkı on beş gün boyunca evlerinde kalmaya davet ediyorum’ anlamına gelen kelimeleri tercih etti. Hatta bu süre boyunca ‘kitap okuyun’ gibi tavsiyelerde de bulundu.
Bu konuşmanın hemen ardında BFM TV politika danışmanı Apoline De Malherbe şöyle diyecekti; ‘Cumhurbaşkanı “confiné” sıfatını kullanmaya bir türlü cesaret etmedi.’
Belki de dili varmadı Macron’un bu kelimeyi kullanmaya. Tarihi, özgürlükler için mücadeleyle geçen bir halkı ‘salgın’ dolaysıyla da olsa bile eve hapsetme emrini vermek elbette cesaret isteyecekti. Muhtemelen korona virüsünün yolu bu ülkeden geçmeseydi, şimdi başta Champs-Elysees caddesi olmak üzere, Paris’in birçok caddesi, meydanı ‘Sarı Yeleklerin’ sloganlarıyla çınlayacaktı.
Fransa bu virüs ile ilgili tedbirleri ilk vakanın görüldüğü 23 Ocak'tan beri almaya başladı. O zamanki Sağlık Bakan’ı Agnes Buzyn gelişmeleri her hafta halkla paylaştı, İtalya’da salgın başladığında ülkede 12 vaka vardı, 80 yaşında Çinli bir turist hayatını kaybetmiş, diğerleri de iyileşip evlerine dönmüşlerdi.
Uzmanlar her gün televizyon programlarında korona virüsünü değerlendiriyorlardı; ülkede bir salgın tehlikesi beklenilmediği, virüsün mevsimsel griplerden çok da farklı bir etkisinin olamayacağını, Çin hükümetinin insanları evlerine ‘kapattırma’ yöntemini ilkel bulduklarını ve modern demokrasilerde böyle bir durumun söz konusu olamayacağını söylüyorlardı.
Değerlendirmeler devam ederken, 26 Şubat'ta, Fransa’nın göbeğindeki Oise bölgesinden 60 yaşındaki bir öğretmenin korona virüsünden ölüm haberi geldi. Bölge İtalya’yla sınır değildi, öğretmen başka bir ülkeyi ziyaret etmemişti. Gün içinde aynı bölgede başka birinin komaya girdiği duyuruldu. Bu son haberin ayrıntıları da vardı, bu kişi bölgedeki Creil askeri üssünde çalışıyordu. Bu askeri üs öyle sıradan bir üs değildi, 110’cu operasyon birliğinin konuşlandırıldığı bir alandı. Yurtdışına yapılan askeri operasyonların sevk ve idaresi bu üsten yapılıyordu. Bu üsteki askerler son yıllarda Afrika’da ve dünyanın başka yerlerdeki Fransız rehineleri kurtarma operasyonlarıyla isimlerini duyurmuşlardı. Nitekim korona virüsü salgını Çin’in Vuhan bölgesine yayıldığında, bu bölgedeki Fransız vatandaşları Creil üssünden kalkan uçaklarla ülkeye getirildi.
Sonraki günlerde Oise bölgesinde vakalar artmaya başladı, ortak görüş virüsün operasyona katılan askerlerden yayıldığı şeklindeydi. Virüse yakalanan insanlarla temas kuranlar tek tek belirlenip karantinaya alındı, bölgeye giriş çıkışlar kısıtlandırıldı, ölen öğretmenin çalıştığı okul tedbir amacıyla tatil edildi.
Fransa Hükümeti, Creil askeri üs bölgesinden yayıldığını düşünen virüsün izlerini takip ettiği günlerde, başka bir bölgede başka şeyler oluyordu. Haut-Rhin bölgesindeki Mulhous kentinde, bir Pentecote kilisesinde, bir hafta boyunca devam edecek, 2 bin kişinin katıldığı bir ayin töreni gerçekleşiyordu. Dindarlar 25 yıldır Şubat'ın 3. haftasında Fransa’nın bütün şehirlerinden, Korsika’dan, hatta Guyane gibi denizaşırı sömürgelerden ve yine Almanya, İtalya, Belçika gibi komşu ülkelerden, Protestan mezhebinin bir kolu olan Pentecote kilisesinde toplanmışlardı. Gece gündüz el ele tutuşup ayinler okuyup, birlikte yemek yiyorlardı.
Fransa’da ne olduysa bu toplantıdan sonra oldu. Bir hafta içinde ülkenin birçok şehrinde yeni korona virüsü vakaları göründü ve sayıları her gün biraz daha arttı. Artık virüs Creil askeri üssünden yayıldığı düşünülen Oise bölgesiyle sınırlı değildi, bir kilise ayiniyle Korsika ve Güyane’a kadar ulaşmıştı.
Bu ayine milletvekilleri de katılmıştı ve çok geçmeden korona virüsü Fransa meclisine de girdi. Şimdiye kadar ikisi bakan olmak üzere yirmi civarında milletvekili ve onlarca personele virüsün bulaştığı haberi basına yansıdı. Hafta başında, bu toplantıya katılan bir pederin vasıtasıyla virüsün ülkenin güney sahilindeki Monaco Prensi'ne de bulaştığı haberi yayıldı.
Bu ayin olmasaydı, korona virüsü Fransa’da nasıl seyrederdi bilinmez. Ama ‘bir Pentecotiste kilisesinin ayininde yayılan virüs bu ülkeyi esir aldı’ denilse belki de çok abartılı olmaz.
Salı sabahından beri Fransa derin bir sessizliğe gömülmüş durumda. Paris sokakları terk edilmişliğiyle Victor Hugo’nun kitaplarındaki sahneleri hatırlatıyor.