Bir Kırşehir sorusu: Zaten su yok, madenin ne işi var burada?
Kırşehir'de Koç Holding'den Koza Grubu'na, Fernas'a uzanan bir altın madenciliği faaliyeti hummalı şekilde yürütülüyor. Halk ve yerel yönetim ise yaşananlara tepkili.
KIRŞEHİR - Kervansaray dağlarının eteklerinde kimi kerpiçten, kimi betondan yapılmış evlerden oluşan bir Anadolu kenti Kırşehir. Köylerinin ana geçim kaynağı ise küçükbaş hayvancılıkla, ayçiçek ve saman üretimine kadar çeşitlenen çiftçilikten ibaret.
Ancak Kırşehir kent merkezine bağlı köyler, bugünlerde altın madenciliği kıskacında. Tepelerine yollar açılmış, sondajlarla delik deşik edilmiş köylerde mera alanlarının yanı sıra mezarlıklar dahi ruhsat sahaları içerisinde kalmış. Köylülerin bir kısmı başlarına geleceklerden habersiz, bazıları ise kesinlikle madene karşı. Gerekçeleri de oldukça net: “İliç’te yaşananları gördük, maden bizim neyimize, ihtiyacımız yok.”
BELEDİYE ALTIN MADENCİLİĞİNE KARŞI
Çalışmaların devam ettiği maden sahalarında, Kırşehir’in Karacaören ve civardaki Çimeli köylerdeyiz. Ve görüyoruz ki Türkiye’nin en büyük holdinglerinin iştirak firmaları Kırşehir dağlarını mesken tutmuş! Koç Holding işletmesi DEFAŞ... Koza Grubu... Hepsi bölgede maden arama çalışmalarını sürdürüyor. Çevresel Etki Değerlendirme ÇED) raporları hazırlanmış, işletme ruhsatı için başvurular yapılıyor. Sadece bir ruhsat alanı 2 bin hektardan fazla. Tepeler delik deşik edilmiş. Numuneler basit bir muşamba ile örtülüp depolanmış. Kentin CHP’li belediyesi de İliç’te yaşananları hatırlatarak altın madeni işletilmesini istemiyor. Kırşehir Belediye Başkanı Selahattin Ekicioğlu, madene karşı çıkanların başında yer alıyor. Altın madenciliğinin kentte yaratacağı tahribata dair toplantılar, paneller organize ediliyor.
KERVANSARAY DAĞLARINDAKİ FAALİYET
Kent merkezinden madenin kurulacağı köylere yol alırken, Kırşehir Kent Konseyi Genel Sekreteri Ömer Duran bize bilgi veriyor. Yol boyu uzanan tepeleri gösterip, “Burası da var”, “Burası da maden” diyor. Uçsuz bucaksız düzlüklerde, yaz sıcağında otlatmaya çıkarılmış ineklerle bozkır karşılıyor bizi. Yol boyu sağımız, solumuz buğday denizi. Yer yer yanmış ayçiçek tarlaları, biçerdöverlerin egzozundan çıkan duman, az sayıda traktör... Ve Kırşehirliler, bugünlerde dinamitlerin patlatılmasıyla birlikte neler olabileceğini düşünüyor...
NE İŞİ VAR MADENİN BURADA?
Köy mezarlıklarının, meralarının bulunduğu alanların da maden ruhsat sahaları içerisinde kaldığı, binlerce nüfusun göçe zorlanma tehlikesiyle karşı karşıya bırakıldığı yerdeyiz. Tepelerin yamacındaki köylerden gelen biri var. Eskimiş kumaş pantolonuyla, başındaki güneşten solmuş siyah renkli ‘Ecevit kasketi'yle yürüyor. Peşi sıra gelen hayvanları, elindeki eğri büğrü sopası, hafif öne eğik ‘yorgun’ bedeniyle, belki de birkaç ay sonra adımını bile atamayacağı meraya doğru otlamaya götürüyor. Güneşten yüzü yanmış 40, belki 50 yıldır… Yüzündeki kırışmış her çizgi, yıllarca yaptığı çiftçiliğe ya da hayvancılığa verdiği emeğin izleri.
Köylülerin çoğu başlarına geleceklerden habersiz. Ancak bir kısmı İliç’i duymuş, “Ne işi var madenin burada?” diyorlar. Maden toprağı zehirlerse göç edecekleri bir yer olmadığını, zaten göç etmek de istemediklerini söylüyorlar.
EN BÜYÜK SORUN
Geniş ovalar susuzluktan kırılıyor. Yine de ekip biçmek bildikleri birkaç işten biri, kim bilir kaç kuşaktır... Köylerin nüfusu yaşlanmış, gençler köyleri çoktan terk etmiş. Yetmezmiş gibi epeydir maden simsarları dolaşmaya başlamış köylerde. Takım elbiseli, çantalı…
Anadolu köylüsü, yoksulluğundan yaka silker halde. Tarım için su en büyük sorun dedik ya... Kuyu sondajlarında her yıl derinlik giderek artarken, en büyük endişe su kaynaklarının madencilikle tamamen yok olması. Belediye Başkanı Ekicioğlu da bu duruma dikkat çekiyor. Kuyu sondajlarında neredeyse 100 metreye yaklaşmışlar. Kent, su kıtlığı ile yüzleşirken, bir de madenciliğin başlaması yerel yöneticilere hiç doğru gelmiyor.
‘BURADA ZATEN SU YOK’
Hal böyleyken, maden firmalarının bölgeye dair yaptıkları açıklamalarda, suyu Kızılırmak’tan taşıyabilecekleri yönünde ifadeler olduğunu anlatıyor Ömer Duran: “Biz geleceğimize sahip çıkacağız. Su kaynaklarımızın hemen yanında maden açmak istiyorlar. Burada zaten su yok."
Belediye Başkanı Ekicioğlu ekliyor: “Göçmen kuşların konakladığı Seyfe Gölü’ne sıfır noktaya kadar arama ruhsatı almışlar. Suyumuzu, doğamızı zehirleyecekler. Şu ana kadar Türkiye’deki altın madenciliğinde 220 milyon dolar devlete kalmış, uluslararası şirketlere kalan ise 4 buçuk milyar dolar civarında. Bütün bölge halkıyla hep birlikte bu madenlerin bugünkü teknolojiyle çıkarılmasını istemiyoruz. Çevreye zarar vermeyecek yöntemlerle belki 100 yıl sonra çıkarılacak. Maden firmaları yeraltı kaynaklarının 'deniz' olduğunu, o suyu çekeceklerini söylüyorlar. Orada 25, 30 bin nüfuslu ilçemizin su kaynağını yok edecekler. Mücadele ettiğimiz için mutluyuz, tarih bizi bu mücadelenin içinde anacak. Şehrimizin dört tarafı madenlerle çevrilmiş. Buralardan toz bulutlarıyla bütün kent zehirlenecek. Madene izin verilmemesi lazım” diyor.
DEFAŞ firmasının yüzde 25 ortağı AK Partili Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu. Bölgede yaşayanlar, Fernas A.Ş.’nin bölgede operasyonel süreci yürüttüklerine dair konuşmalar dinlediklerini anlatıyor. Yerel yönetim de süreçle ilgili dava açma hazırlığı içerisinde.
Hazırlanan proje tanıtım dosyalarında şirketler, bölgedeki madenlerin ömrünün 20 yıl olacağını, madencilik faaliyeti bittikten sonra "ağaçlandırma yapmayacaklarını" da kayda geçirmiş...
Kırşehir'in madencilikle imtihanı işte bu durumda...