Önce meydanının adının fotoğrafını çekiyordum, sonra meydanı fotoğraflarını dört bir yandan ama meydanın adının üstüne kağıt yapıştırıp değiştirmişlerdi; Fatima Mernissi Sokağı...
Her sabah bir meydana yürüyordum. Çok meydan vardı Barselona’da ve Walter Benjamin’in sözünü dinliyordum, bir meydanı tanımak için onun dört tarafından girmeniz gerekir diyordu. Dört meydan gibi oluyordu bir meydan, dört gökyüzü, dört güneş, gölgeler daha az ya da daha çok, bulutlar her seferinde bir başka parçalı, en az dört tabii, bir de akan zaman var ve hepsi doğru, bu yüzden uzun süredir doğrunun tek olduğunu söyleyenlere şaşırırım hep, meydana bir yandan giriyorlar sanırım ve belki onu da yapmıyorlardı. Bilmiyorum bu kadar önemli şeyler düşünmüyorum yürürken, daha basit şeyler geliyor aklıma, üçüncü katın penceresini saran sarmaşık, camdan yansıyan bir bulut -romantik diye söylemiyorum çoğu zaman çok komik oluyorlar-, balkonda surat asmış bir köpek, bir Katalan bayrağı orada oturan bağımsızlıkçı yani ama güneşten solmuş ve üç kuş, konmasınlar diye pencere kenarlarına konmuş telden dikenlere küfür ediyorlar baba koca -küfür bu kuşlar değil- haklılar ama…
Bir de fotoğraf çekiyorum, kolay ya telefon, elimizde altıncı parmak gibi zaten hep ve Benjamin’in sözünün dışına çıkarak yoksa o film için ‘Hiyeroglif yazıya geri dönüş’ diyordu ama işte ‘Barselona’nın küçük meydanları’ diye bir kitap yazarım belki, -her türlü şeyi teorize edebiliyoruz, kendi bokuyla oynayan çocuğunu sanatçı ruhlu diye anlatan bir baba biliyorum, belki de öyledir, bizimki oynamayınca kıskanıyor insan.- Önce meydanının adının fotoğrafını çekiyordum, sonra meydanı fotoğraflarını dört bir yandan ama meydanın adının üstüne kağıt yapıştırıp değiştirmişlerdi; Fatima Mernissi sokağı 1940- 2015…
Faslı Feminist Sosyolog yazar Fatima Mernissi, 7'nci. yüzyıldan itibaren iktidarlar din kullanılarak meşrulaştırıldığı için, ‘politik güçler ve ekonomik çıkarların ortaya çıkardığı geleneklerin üretiminden” söz ediyordu ‘Peçe’nin Ötesi ve Erkek Eliti’ kitabında. Bu manipülasyonun başlıca üretim alanlarından biri fiziksel alanın zamana karşı kontrol edildiği ‘harem’di ona göre ve haremin yıkılması da çok bir değiştirmiyordu, eğer yasağı içinizde taşımaya başlamışsanız, harem her yere taşınıyordu ama aynı zamanda içeride, kadınlar onun sınırlarını aşmayı hayal ediyordu. Birbirlerine dış dünyadan hikayeler anlatıyorlardı ve şarkılar söylüyorlardı.
Fatima Mernissi sokağı çok güzeldi. Küçük, yuvarlak bir meydana gidiyordu, bisiklet kiralayan bir dükkan vardı turistlere, bir pankart vardı hemen dönünce meydanda, mahalleliyi kapı dışarı atan turistlere karşı yazılmış, 2'nci katta iki çiçek susuz kalmıştı ve pencerelerde, güneş, bulutlar filan…
Mernissi, annesini anlatıyordu; “Eğer sabahın erken saatlerinde sokaklar ıssızken yürüyüşe çıkabilsem; Işık mavi olmalı ya da belki pembe, gün batımında olduğu gibi. Issız, sessiz sokaklarda sabahın rengi nedir? ” diyordu annesi…
Barcelona’da küçük, güzel bir meydan sokağında, kağıtla da olsa bir feminist kadın yazar karşına çıkarsa sakın şaşırma. Çünkü o kağıdı oraya yapıştıran eylemci kadınlar da var ve sabahın rengininin mavi olduğunu bilen…