Sadece duymadık, sadece okumadık. Aynı zamanda gördük, (kameranın gözünden olsa da) tanıklık ettik. Siyah bir arabanın, en sol şeritte değil, sağın sağındaki emniyet şeridinde de değil, sağ şeridin ortasında gitmekte olan bir motosiklete arkadan çarptığını, çarptıktan, sürükledikten 12 saniye sonra fren lambalarının yandığını izledik.
30 Kasım’da Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Şeyh Mahmud, motokurye Yunus Emre Göçer’i öldürdü. O günden beri de bu cinayet, çeşitli yönleriyle (ama azalan dozda) gündemde; Yunus Emre’nin biri otistik olan iki çocuğuyla daha yakından ilgilenmek için tır şoförlüğünü bırakıp motokuryelik yaptığı, motor kullanırken bütün güvenlik önlemlerini aldığı, Şeyh Mahmud’a siyasi sığınma hakkı sağlanarak oturum izni verildiği, yeşil plakalı büyükelçilik aracı kullandığı, Yunus Emre’nin kendi kendini öldürdüğü (intihar), Şeyh Mahmud’un savcılık bilgisi dahilinde herhangi bir tedbir uygulanmadan karakoldan serbest bırakıldığı ve Dubai’ye kaçtığı (pardon gittiği), Türkiye’nin yurtdışındaki en büyük askeri üssünün Somali’de olduğu, Kozuva ve Albayrak gruplarının (1) Erdoğan sayesinde Somali’de milyonlarca dolarlık imtiyaz sözleşmelerinin olduğu, hatta kaza sonrası olay yeri incelemesi ve ilk kusur değerlendirmesini yapan polis memurları hakkında adli soruşturma başlatıldığı, Somali Cumhurbaşkanı'nın oğluna teslim olması yönünde telkinde bulunduğu ama onun yetişkin bir birey olduğu…
Şaşırtıcı değil mi? Ama asıl şaşırtıcı olan; bunlardan haberimizin olması! Normal şartlar altında (ki şimdiye kadar yüzlerce, binlerce kez yaşanmıştır) bu cinayetin bilgisi birkaç kişiyle sınırlı kalır, bizlerin “ruhu” bile duymazdı.
Olayın aslında şöyle gelişmiş olması çok muhtemel: Cumhurbaşkanı oğlu olması hasebiyle Şeyh Mahmud, Somali’de rahat hareket edememektedir yani gece alemleri, uyuşturucu, kumar, lüks yaşam falan. Oğul Şeyh’e hem korunaklı gözlerden uzak bir yaşam hem de Somali’deki kirli işleri görmezden gelinen şirketlerin finanse edebileceği konfor gerekmektedir. Eee, bunlar için Türkiye’den daha iyi bir yer bulunamaz. Oğul Şeyh o kadar korunaklıdır ki yanında ne koruma ne de şoför bulunmaktadır.
Olay günü de büyük ihtimalle uyuşturucunun etkisindedir çünkü Yunus Emre’ye çarptıktan 12 saniye sonra frene basmış. Bu arada “uyuşturucu etkisi altındaydım” itirafı bile hafifletilmiş sebep “sayılabilir” yoksa bir motosikletliyi 12 saniye boyunca sürüklemek kasten, taammüden, planlayarak adam öldürmek olurdu!
Cinayet anından sonraki gelişmeler de muhtemelen şöyle olmuştur: Oğul Şeyh hemen büyükelçilikten “biri”ni aramıştır. O ulaşılan “biri”nin çok kritik bir işlev yerine getirdiğini söylemeye gerek yok, çünkü bu “iş”lerde hız çok önemlidir. İşti o “biri”, yine çok muhtemelen, Somali’de iş yapan patronların İstanbul’da kadrolu becerikli başka “biri”ni devreye sokmuş olmalı, belki de doğrudan emniyette tanıdığı “biri”ni aramış olmalı. Çünkü olay yerine giden, hatta karakolda ifade alan polisler, çok yardımcı olmuş Şeyh Mahmud’a. Bir de nöbetçi savcı.
Yunus Emre’nin eşine “kocanız intihar etti” demişler. Karakol ifadesi, bütün suçu Yunus Emre’ye yüklemek üzere ‘alınmış’; “Bir anda sinyal vermeden frene bastı. Sağa dönüş yaptı. Kaldırıma çıkmaya çalıştı, kaldırımdan sekip önüme düştü. Kaskı bulunmuyordu. Frene bastım ancak duramadım”. Üstelik polisler, görüntüleri seyrettikten sonra bu ifadeyi almışlar. Savcı da “evine bırakın, yarın getirin” demiş.
Neyse ki Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, " kaza sonrası olay yeri incelemesi ve ilk kusur değerlendirmesini yapan polis memurları hakkında adli soruşturma başlatıldı” dedi de yüreğimiz ferahladı. Ferahladı mı yüreğiniz? Ferahlamadıysa İstanbul Valisinin, Yunus Emre’nin eşine verdiği söz ile belki ferahlar; “onu kelepçe ile göreceksiniz”(2)… Bu mutlaka ferahlatmıştır!
Bu arada 18 gün boyunca Somalili hiçbir yetkilinin, Somali’den milyonlarca dolar kazanan şirketlerin dolaylı temsilcilerinin aileyi ziyaret etmemesi de başka bir gariplik. Ne vaatte bulunmuşlar ne teklifte. Vaatte bulunmak yine kaymakama, belediye başkanına düşmüş.
Neyse, dedik ya, asıl ilginç olan, tüm bunlardan haberimiz olması! Beceriksiz davranmışlar, becerememişler üstünü örtmeyi. Şimdi sadece zamana yayıp, ailenin eline üç-beş kuruş tutuşturup unutulmasını bekleyecekler.
Bu cinayetin üstünün örtülmesini engelleyenler; Yunus Emre’nin eşidir, kamera görüntülerinin yayılmasını sağlayanlardır ve elbette yüzlerce, binlerce motokuryedir, hastaneye koşan, günlerce nöbet tutan, ilgilenen, cenazesini kaldıran yüzlerce, binlerce motokurye.
MOTOKURYELER OLMASA TRAFİK DAHA RAHAT OLURDU, YA HAYAT?
Bu cinayet ve sonrasında icra edilen “organize işler”, bu ülkede emniyet teşkilatında ve yargı müessesinde kapsamlı bir sorgulamaya ve hatta mağdurdan, ezilenden, ayrıcalık sahibi olmayandan yana bir hukuk değişikliğine dönüşür mü? Elbette hayır. Bu bir “devrim sorunu”, değil mi?
Pekiyi, en azından, pandemiyle birlikte (3) gündelik hayatımızın kaçınılmazı haline gelen “motokurye sorunu”nun (bir nebze de olsa) çözümüne yardım eder mi? Hatırlanacağı üzere pandemide, tüketmek için metaya ulaşamıyorduk, o metayı bize ulaştıran motokuryelerdi. Şimdi ise kıçımızı kaldırıp metaya ulaşmıyoruz. Onu bize getiren ve üstelik en hızlı getiren motokuryeler.
Şu İstanbul’da motokuryelerden şikayetçi olmayan bir insan bulmazsın ama motokuryelerden hizmet almayan bir insan da bulamazsın!
Pizzayı, hamburgeri, kuru fasulyeyi, soğumadan çorbanı kapıya getiren onlar, market alışverişini sizin yerinize yapan onlar, 20 litrelik su bidonunu bilmem kaçıncı kata çıkaranlar, seçtiğin elbiseyi getiren, beğenmediğini geri götüren onlar, acil ilacını eczaneye yetiştiren onlar, nargilenin marpucunu/tömbekisini kapına getirenler de onlar, hatta kitabını da onlar getiriyor(4)…
Ama AVM’ye giremeyen, güvenlikli sitenin kapsından motoru sokulmayan, patron beyrana zam yapınca dayak yiyenler onlar(5). Önüme kırdı “şerefsiz”, aynamı çizdi “oç” diye küfür, kaldırıma park etti diye ceza yiyen, köprüden ancak metrobüs şoförünün korumasında geçebilen onlar. Köpekler tarafından kovalanan da onlar. Yazda sıcakta, kışta ayazda… Somali Cumhurbaşkanı'nın oğlunun arabasının altında kalan da onlar.
Sadece bu kadar da değil!
“Motorunu al gel, kendi işinin patronu ol” yalanıyla şirket kurdurulan, böylece Trendyol, Yemeksepeti gibi büyükbaşların sigorta primi, kıdem tazminatı ödemekten kurtulduğu, hatta kazalarından, ölümlerinden ve her türlü sorumluluktan “kurtuldukları” bir modele, yani “esnaf kurye” haline getirilenler de onlar.
Kronik eklem ağrıları, göğüs hastalıkları “sahibi” olacaklarından, 40 yaşından sonra bu işi yapamayacak olanlar da onlar. Sadece 2022’de yedisi çocuk; 26'sı 19-27 yaş aralığında toplam 58 arkadaşına, “yol-daşına” veda etmek zorunda kalanlar da. Ve meslekler arasında, meslektaşlarını hastanede en çok ziyaret eden meslek sahipleri de onlar.
BİR DE DİĞERLERİ VAR
Motokuryeliği, ‘yüksek tehlikeli meslekler’ grubuna almayanlar, emniyet şeridi kullanımını yasal hak haline getirmeyenler (6) (ya da motosikletler için ayrı bir şerit oluşturmayanlar), azami çalışma saati zorunluluğu getirmeyen, hızlı teslimat zorunluluğunu kaldırmayanlar, sadece İstanbul’da 250 binden fazla Türkiye’de bir milyondan fazla olan motokuryelerin örgütlenmesini kolaylaştırmak yerine binbir zorluk çıkaranlar, trafik çevirmelerini motokuryelerin eğitimi/denetimi için değil de “nasıl olsa eksik bir sakal teli bulurum” diye yapanlar, motosiklet park yeri olmayan şehirde yanlış yere park ettin cezası kesenler, Türkiye’nin de taraf olduğu ilgili ILO sözleşmelerini, önerilerini (7) “bile” görmezden gelenler, …. V.s. v.s. v.s. v.s.ler.
Ama gündem sıcaklığını kaybetti artık bir başka ülkenin cumhurbaşkanının oğlu yeni bir icraat yapana, ulusalcı duygularımızı tetikleyene kadar motokuryeleri “aşağılamaya” devam edebiliriz!
Bu ülkede “devrim sorunu” olan ne kadar çok “şey” var değil mi?
(1) https://www.gazeteduvar.com.tr/milyon-lik-imtiyazlar-bir-kurye-icin-mi-feda-edilecek-makale-1653135
(2) Getirmesine zaten getiremezler de O yetişkin birey kendi iradesi ile gelse ne olur? 6 yıl ceza alır, 1 ay kapalı cezaevinde birkaç ay da açık cezaevinde yatar sonra oturma iznini kullanarak devam eder aynı hayatına…
(3) Eskiden çok eskiden motokuryelerin en hayati işlevi, filmin diğer yarısını sinemalar arasında zamanında yetiştirmekten ibaretti.
(4) Bir zamanlar, market işçilerini örgütlemeyi önüne koyanlar, keşke motokuryeleri örgütlemeyi akıl edebilseydi…
(5) https://www.ntv.com.tr/turkiye/beyran-fiyatini-yuksek-bulan-musteri-silahla-restorani-basti,LSIQj6qW3UKvg3_6zAahHQ#
(6) Bilindiği üzere emniyet şeridinde ceza kesen kameralar önden kayıt yaptığı için motosikletlerin plakalarını göremiyor ve dolayısıyla ceza kesemiyor. Aslında motosikletlerin bu şeridi kullanması yasak. Yani bir kaza durumunda motosiklet sürücüsü “asli kusurlu” durumda.
(7) https://www.ilo.org/wcmsp5/groups/public/---europe/---ro-geneva/---ilo-ankara/documents/publication/wcms_837229.pdf