Mehmet Ağar isim vermeden Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nu hedef aldı. Ne dedi? “Yeni kurulacak partileri mutlaka vazgeçirmek lazım. Aksi takdirde çok ağır sonuçları olur”…
Ağar, bir dönemin Emniyet genel müdürü (10 Temmuz 1993 - 31 Ekim 1995), bir dönemin Adalet bakanı (6 Mart 1996 - 28 Haziran 1996) ve bir dönemin İçişleri bakanı (28 Haziran 1996 - 8 Kasım 1996) sıfatıyla mı söyledi bunu yoksa devletin gayriresmi sözcüsü olarak mı?
Devlet demişken… Hangi devlet? “Şahsım”ın devleti mi yoksa derinlerde bir yerlerde olduğu varsayılan aygıt mı? Bu sorulara yanıt almak için Ağar’ın sözlerini ve konuşma yaptığı adresi takip etmek yeterli.
Independent Türkçe'den Can Bursalı’nın haberine göre Mehmet Ağar, Suriçi Grubu Derneği’nin 22 Aralık Pazar günü Topkapı’da bir otelde düzenlediği etkinlikte şunları söyledi:
"Bu büyük milliyetçi muhafazakâr iktidarı parçalamak için siyasi teşebbüsler var, Allah göstermesin... Tabii ben geçmişte devlet hizmetinde olan kimseyi üzmek istemem ama onların da bizleri üzmemesini istemek hakkımız. Kişisel anlamda bir takım problemler olabilir. Kolaylıkla geldikleri makamlardan uzaklaşabilirler ama bütün bunları kendi kişisel davası haline getirmek suretiyle milletimizin büyük bir çoğunluğunun kalbi safiyane ile destek verdiği bir yapıyı, karşı grupların etkisi altında kalarak ve işbirliği yaparak, burayı çökertmenin hiçbir anlamı yoktur…"
Suriçi Grubu Derneği’nin Başkanı Nedim Abi, AK Parti’den aday adaylığı da bulunan, İstanbul’un siyaset ve ticaret dünyasının tanıdığı bir isim. Hangi siyasi gelenekten geldiği sorusuna, geçmişte içinde yer aldığı şu yapılar, partiler yeterli cevap olacaktır: Milli Türk Talebe Birliği, Fena İtiyatlarla Mücadele Cemiyeti, Akıncılar, Milli Selamet Partisi Gençlik Kolları, Refah Partisi, Fazilet Partisi…
İstanbul’da 1959 yılında kurulan Fena İtiyatlarla Mücadele Cemiyeti, 1990’lı yıllarda faaliyetlerini Suriçi Grubu adıyla devam ettirdi. Grup, 2012 yılında dernekleşti. Zaman zaman yaptıkları toplantılarda dikkat çeken konukları ağırlıyorlar. Son konuk, Mehmet Ağar’dı.
Oğlu Tolga Ağar da AK Parti Elazığ Milletvekili ve TBMM Milli Savunma Komisyonu Üyesi olan Mehmet Ağar’ı en son hangi haberde görmüştük hatırladınız mı?
Aralarında gazeteci, avukat ve iş insanlarının bulunduğu 19 kişinin 1990’lı yıllarda infaz edilmesine ilişkin görülen JİTEM davasının sanıkları arasında bulunan Mehmet Ağar, 17 sanıkla birlikte beraat etti 13 Aralık 2019 tarihinde. Davanın sanıkları “cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçundan yargılanıyordu.
Hafızamı biraz daha zorladım. Aylar önce de bir haber fotoğrafında görmüştüm Mehmet Ağar’ı…
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Yargı Reformu Strateji Belgesi için yaptığı toplantılar kapsamında eski Adalet bakanlarını, 4 Aralık 2018’de Ankara Hâkimevi'ne davet etti. Gazetecilerin sadece görüntü almasına izin verilen o toplantıya Mehmet Ağar da katıldı.
Yargı Reformu Strateji Belgesi'ni, bu toplantıdan 6 ay sonra, 30 Mayıs’ta, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda kamuoyuna açıklayan Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle demişti, “Bu reform belgesiyle her ne kadar bize verilen sözler tutulmuyorsa da Avrupa Birliği tam üyelik sürecine bağlılığımızı da ifade etmiş oluyoruz”...
Tekrar Ankara Hâkimevi’ne, yani 6 ay öncesine dönelim… Avrupa Birliği hedefi orada da konuşuldu. Konuklar arasında yer alan eski Adalet bakanlarından biri, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM)’nin içtihatlarını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni hatırlattı. Bir süre sonra söz alan Mehmet Ağar’ın şu minvalde bir konuşma yaptığı gelmişti kulağıma, ‘İnsan hakları, AİHM kararları… Türkiye’de olağanüstü günler yaşanıyor. Önce bu günleri atlatalım, bu dediklerinize sonra bakılır’. Bu cümleler, bire bir Ağar’ın sözleri değil, bana o gün anlatılanlardan aklımda kalanlar. Toplantının konuklarından birinin, “Mehmet Ağar sanki siyasi iktidarın sözcüsü, görevdeki bir bakan gibi konuştu” yorumunu dünkü haberin üzerine bir kez daha hatırladım.
Siyasi iktidarın, 90’lı yıllar başta olmak üzere ülkenin karanlık geçmişiyle hesaplaşacağı iddiası, birçok sözü gibi ortada kaldı. Geldiğimiz noktada, kim kimin sözcüsü ya da kim kiminle aynı dili konuşmaya nasıl ikna edildi sorularının yanıtlarını arıyoruz hep birlikte. Belki bu günün vicdanlı tanıkları, uzak olmayan bir gelecekte bu yanıtları kamuoyu ile paylaşır. Biraz cesaret, biraz vicdan… Belki bu ikisi birilerinde hâlâ vardır.